Ülkemiz ve yüreğimiz şehit haberleri ile her gün yangın yerine dönüyor. Bu yangının sönmesi için vatanını ve milletini seven her Türk üzerine düşen ne ise yerine getirmeye hazır. Hükümetin terör örgütüne karşı giriştiği bütün operasyonları ve aldığı tedbirleri canı gönülden destekliyor. Ve teyakkuz durumuna geçmiş bize de bir görev düşer mi diye bekliyor!

Evet, Türk Milliyetçileri vatanları için üzerlerine düşen her şeyi yapmaya hazırlar. Bu onların fıtratında var. Nasıl ki fıtratlarında hainlik olanlar, buldukları her fırsatta devlet aleyhine açıklama yapmaktan geri kalmıyorlar ve fıtratlarının gereğini yerine getiriyorlarsa!

Ancak ülkemizin bir bölgesinde meydana gelen olaylar sebebi ile her gün şehit haberleri alıyorken bir yerler de boş durmuyor! Olayın öncesinin ve nedenlerinin tartışılmasını vatan hainliği olarak lanse ediyorlar. Peki, bu olayların neden ve niçini sorgulanmadan nasıl çözüm üreteceğiz. Hatalar konuşulmadan doğruyu nasıl bulacağız.

Hükümetlerin yaptığı yanlışları, devlete mal etmek abes bir mantık yürütme! Hükümetler, geçici bir süre devleti yönetme görevi alan bir erk olarak kabul edilir. Hiçbir zaman devletle aynı şey değildir. Başarısız olan hükümetler görevden alınır yerine başkaları getirilir. Başarısız olan devletler ise tarih sahnesinden silinir!

Şimdi bazı aklı evveller çıkmış, devletin katliam yaptığını iddia ediyor. Bunların karşısında olan grup ise devletin katliam yapmayacağını savunuyor. Devletin katliam yapmayacağını savunanlar çok değil, daha 7-8 yıl önce,  diğer grupla birlikte devletin Tunceli'nde katliam yaptığını savunuyorlardı. Şimdi ise suçlanan kendileri olunca devletin katliam yapmayacağını, bunu söyleyenlerin hain olduklarını dillendirmeye başladılar.

Bizler, yani Türk Milliyetçileri ise o zaman da devletin katliam yapmayacağını söylemiş ve bunun bir meşru savunma olduğunu yazmıştık. Bu gün de devletin katliam yapmayacağını, yapılanın bir meşru savunma hakkı olduğunu söylüyoruz. Yani her zaman söylediğimiz sözün arkasındayız.

Daha birkaç yıl önce sınırlarımız Peşmerge'ye açılıp PYD'ye yardıma gittiğinde PYD'nin bir tereör örgütü olduğunu söylüyorduk, bu günde aynı şeyi söylüyoruz. Ancak o gün PYD için alkış tutanlar, bu gün çark etmiş vaziyette.

Habur rezaleti sırasında bunun sonucunun iyi olmayacağını, teröristle görüşmenin doğru olmadığını yazıp söylediğimizde bizi kandan beslenmekle suçlayanlar, bu gün aynı şeyi; yani Habur'un hata olduğunu söylüyor.

Açılım sürecinin yanlış olduğunu, Oslo ve Dolmabahçe görüşmelerinin terör örgütünü palazlandırdığını söylediğimizde bize kızanlar bu gün aynı şeyleri söylemeye başladılar.

Bölgenin terör örgütüne terk edildiğini, kurtarılmış bölgeler kurulduğunu, mahkemeler oluşturulduğunu, örgütün toprak reformu dahi yaptığını yazdığımızda, bize kızanlar bu gün geçmişte yapılan hataları sorgulamak yerine zaten tarih boyunca var olan düşmanları yeni fark etmiş gibi suç yıkmaya çalışıyorlar.

Bizler, vatanımızın ihtiyaç duyduğu anda görevden kaçacak fıtratta değiliz. Ben varsam vatan vardır, vatan varsa ben varım düşüncesi bizim kalbimizi ve beynimizi işgal etmiştir. Biz seccademizi serdiğimiz her yeri vatan olarak görmeyiz. Kanımızla sahip olduğumuz yer vatandır bizim için. Ancak bu terör saldırıları ve bölgede meydana gelen çatışmalar sonrasında şehadet şerbetini içen hiçbir canımızın vebali bizim üzerimize değildir. Bunun vebali on yıldır bölgede ayrı bir millet oluşturma gayreti içerisinde olanlar ve onları destekleyenlerin üzerindedir.

Şayet Suriye ile bir çatışmaya girilirse (hiç arzu etmem) elbette bizler yine devletimizin yanında yer almakta tereddüt etmeyiz. Çünkü bizim fıtratımızda vardır bu duygu. Ama bu savaşın ve savaşta hayatlarını kaybedenlerin vebalini yine kabul etmeyiz. Çünkü biz bu kirli oyunun hiçbir yerinde bilerek veya bilmeyerek yer almadık.

Uyanmak yok, uyumaya devam!