Beş ay sonra ikinci milletvekili seçimini gerçekleştirdik.

Sandıktan beklenildiği gibi AKP birinci parti olarak çıktı. Sürpriz olan, 7 Haziran'dan bu yana geçen süre içerisinde AKP'nin oylarını sekiz puan artırarak yüzde kırk birlerden yüzde kırk dokuzun üzerine taşıması oldu.

Bu süre içerisinde neler değişti de AKP'nin oyu bu kadar yükseldi. Bu konuyu iyi analiz etmeden seçmenin ne istediğini anlamış olamayız.

7 Haziran seçimlerine Başkanlık Sistemi ve Açılım Süreci söylemleri ile giren AKP'nin oyları düşme eğilimine girdi. Bu süre zarfında tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı'nın sürekli meydanlarda olması ve kurucusu olduğu partiye oy istemesi vatandaşı endişelendirdi. Belediye Başkanlığı mevkiinden Başbakanlığa oradan da Cumhurbaşkanlığı makamına çıkardığı kişinin “Başkanlık” istiyor olmasına hoş bakmadı. Ve gittiği sandık başında kullandığı oy ile bu kaygısını dile getiren bir oy oranının ortaya çıkmasına vesile oldu.

Haziran'da yapılan seçimlerde iktidarı kaybeden AKP, bundan gerekli dersi çıkarmış olarak 1 Kasım seçimlerine hazırlanmaya başladı.

Öncelikle hemen Haziran seçimleri sonrası hortlayan terör olayları üzerine kararlılıkla giderek bu işte çok ciddi olduğunu kamuoyuna gösterme yolunu seçti. Son beş ay içerisinde yapılan operasyonlarda binin üzerinde terörist etkisiz hale getirildi. Uçaklar PKK kamplarını bombalayarak yerle bir etti. Yapılan operasyonlarla teröriste göz açtırılmadı vs!

İkinci olarak, Başkanlık sistemi telaffuz edilmedi. Halkın bu konudaki hassasiyeti dikkate alınarak “parlamenter sisteme devam” kararı alınmış gibi bir tavır alındı. Hiçbir miting de Başkanlık Sistemi hakkında söz söylenmedi. Cumhurbaşkanı meydanlarda fazla görünmedi, sadece Beştepe'de yaptığı muhtarlar toplantısı gibi aktivitelerle mesajını kamuoyuna iletti.

Üçüncü olarak, çözüm süreci hakkında konuşulmadı. Hiçbir miting veya televizyon konuşmasında çözüm sürecinin devam edeceği söylenmedi. Sadece geçmişte yapılan çalışmaların olumsuzlukları üzerinde duruldu. Kendi iyi niyetlerinin suiistimal edildiğini, aldatıldıklarını ve bundan sonrası için bu konuda hassas olacaklarını belirttiler.

AKP seçim sürecini de muhalefet partilerine göre çok daha iyi idare etti. Öncelikle 7Haziran seçimleri sonrasında ortaya çıkan koalisyon seçeneğini kendi lehlerine çevirmenin yolunu çok iyi kullandılar. Rakiplerinin Meclis Başkanlığı konusunda anlaşmalarını, daha ilk günden (Cumhurbaşkanının Baykal'la görüşmesi) ortadan kaldırdılar. Akabinde barajı geçerek meclise 80 milletvekili ile giren HDP'yi terörist ilan edip MHP ile bu partinin arasına yıkılması zor bir duvar ördüler. Böylece karşılarında oluşan bloğun bir kanadını saf dışı ettiler. Diğer partiler bu siyasi manevrayı kavrayamadılar ve aralarında anlaşamadılar.

Bu manevra ile AKP kendilerinin içinde olmadıkları bir koalisyonun önünü tamamen kapamış oldu. Kendileri de bir koalisyon kurma taraftarı olmadılar. Çünkü bir koalisyon hükümetinde yer almaları partinin ve tabanın çözülmesini sağlayabilirdi. Bunu göze almak yerine tabanı canlı tutacak söylemler geliştirildi. Bunda da başarılı olundu.

Kısacası 7 Haziran ile 1 Kasım arasında geçen süre zarfında AKP başarılı bir siyasi strateji çizerken, muhalefet bu stratejiyi çözemedi. Bunun bedelini de oy kaybederek ödedi. Bundan sonrası yapılacak en doğru iş olağan üstü kongreye gidilerek (delegeler üzerindeki baskı kaldırılmalı) güven tazelemek olmalıdır. Hatta AKP'nin Ergenekon, paralel yapı ve çözüm süreci sonrasında KANDIRILDIK deme yürekliliğini gösterdiği gibi bu liderler de YENİLDİK EY HALKIM deme yürekliliğini göstererek istifa etmelidir.  

AKP'de bu beş aylık sürede oylarının yüzde sekiz artması ile rehavete girmek yerine iki seçim arasında nelerin değiştiğini çok iyi analiz edip hizmetlerine bu yönde devam etmelidir. Bu seçim Başkanlık Sisteminin istenmediğinin bir kez daha tescili olmuştur.

Seçim sonuçlarının Türk Milletine hayırlı olmasını dilerim.