Haftada bir kez gazetemizin sayfalarında sizlerle buluşuyoruz. Gördüğümüz, okuduğumuz ve duyduğumuz olayları kendi bilgilerimizle yoğurup sizlerle paylaşıyoruz. Ancak Türkiye'de gündem o kadar hızlı değişiyor ki haftada bir kez yazan birisi için yazı konusu seçmek çok zor oluyor.

Geçen hafta Cumhurbaşkanımız Bakanlar Kuruluna başkanlık yaptı. Afrika ziyaretine çıktı, vefat eden Suudi Arabistan Kralının cenazesine katıldı.

Başbakanımız Davos'a gitti, akabinde Diyarbakır ziyaretini gerçekleştirdi. Diyarbakır ziyareti sanki başka bir ülkeye gerçekleştirilmiş bir ziyaret gibi gazetelerde Davos ziyaretinin önüne geçti.

Yolsuzlukla suçlanan dört bakan için mecliste oylama yapıldı ve AK Parti bu oylamada 50 milletvekili üzerinde fire verdi. Dört bakanın Yüce Divana gönderilmesi yönünde oy kullanan Ak Parti milletvekilleri, kendi partilerindeki milletvekilleri tarafından hainlikle suçlandı.

Bu sütunlar bütün bu olayları yorumlamak için yeterli değil. Ancak daha fazla yazmak da bana ağır geliyor. Belki de tembellik sınırlarını bir türlü aşamadığım için yazı sayısını artırmakta zorlanıyorum. Bu hafta biraz Haziran ayında yapılacak olan seçimlerden bahsetmek istiyorum.

Hatırlarsanız geçen yıl Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, yüzde on barajının adaletsizlik olduğunu söylemiş ve barajın düşürülmesi veya kaldırılması gerektiğini söylemişti. Bu açıklama büyük yankı uyandırmış ve Haşim Kılıç nerede ise paralelci olarak suçlanma noktasına gelmişti. Büyük ve yandaş medya ise barajı savunmuş ve “baraj kalkarsa ülkeyi koalisyon hükümetleri yönetir” söylemini gündeme taşıyarak insanlarda bir korku! Uyandırmaya çalışmışlardı.

Şimdilerde HDP seçimlere parti olarak gireceğini dillendirmeye başladı. HDP ve siyasetle biraz ilgilenenler bilirler ki HDP hiçbir zaman yüzde on barajını aşamaz. Öyleyse bu gözü karalığın sebebi ne? Barajı aşamayacağını bile bile bir siyasi parti niçin daha önce denediği ve meclise milletvekili sokmayı başardığı yöntemi terk eder?

Barajı aşamayacağını bile bile HDP'nin bölgede çıkaracağı 30-35 milletvekilinden vaz geçmesinin arkasında hangi planlar yatıyor olabilir. HDP'nin güçlü olduğu bölgede milletvekili çıkaran ikinci parti AK Partidir. Yani barajı aşamayan HDP'nin, çıkarması gereken milletvekili sayısı otomatik olarak AK Parti hanesine yazılacaktır. Bu da AK Parti çıkarması gereken milletvekili sayısından daha fazlasını çıkarması demektir. Belki de bu milletvekili sayısı ile AK Parti Anayasayı değiştirecek sayıya ulaşacaktır mecliste.

İşte asıl olay burada başlıyor. HDP barajı aşıp meclise milletvekili gönderemezse yerel parlamentolar oluşturacağını, söylüyor. Ve meclise milletvekili göndermemek için elinden gelen her çareye başvuruyor.  Bağımsız adaylarla gireceği bir yarışma sonrasında kazanacağını bildiği 30-35 milletvekilini AK Partiye hediye ediyor. Akabinde de meclise giremezse yerel parlamentolar kuracağını açıklıyor.

Acaba AK Partiye hediye edilen 30-35 milletvekili içerisinde kaç tanesi HDP kökenli olacak. Ayrıca Anayasayı değiştirecek vekil sayısına ulaşacağını düşündüğümüz AK Parti, açılım süreci içerisinde İmralı canisine verdiği ancak kamuoyu ile paylaşmadığı hangi maddeleri yeni Anayasaya koyacak. Şayet yeterli sayıya ulaşırsa AK Parti değiştireceği Anayasa içerisine eyalet sistemi ile ilgili maddeler de koyacak mı?

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç sanıyorum Haziran'da yapılacak seçimler sonrasında meydana gelebilecek bazı tehlikeleri fark etti. Bunu önlemenin yolu olarak da seçim barajının düşürülmesini gördü. Ancak Türkiye'yi ve Orta Doğuyu değiştirme işlemini ciddi bir şekilde yürüten BOP işbirlikçileri, kendileri için ortaya çıkan bu tehlikeyi bir an önce bertaraf edebilmek için hemen düğmeye bastılar.

Türkiye'nin menfaatine olan barajın düşürülmesi planını daha doğmadan boğarak öldürdüler. Türkiye bir kez daha kaybetti. BOP kazanmaya devam ediyor. Biz de Irak, Libya, Mısır, Suriye ve Yemen'den sonra sıranın ve demokrasinin bize de gelmesini kurbanlık koyunlar gibi beklemek kalıyor.

Uyanmak yok, uyumaya devam!