Tarih tekerrür ediyor. Nitekim Mekkeli müşrik kafirler, Allah Rasulü Hz. Muhammed (s.a.s.) ile ona inanan onunla omuz omuza mücadele eden müminlerin varlığından son derece tedirgin idiler. Son çare olarak da öncelikle ve ivedilikle Hz. Muhammed (s.a.s.)’in mübarek risalet mühürlü vücudunu ortadan kaldırmaya karar verecek kadar kinleri kabarmıştı, gözleri dönmüştü.

Günümüzde de aynı manzara nice İslam ülkelerinde cereyan etmektedir. Bu gözü dönmüş hainler, caniler, katil ruhlular, Fetih suresinin yirmi dokuzuncu ayetini çevirenlerdir.

“Muhammed Allah’ın elçisidir. Beraberinde bulunanların da kafirlere karşı çeti, şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler.” Fetih-29

Bu gözü dönmüş, hırs bürümüş hainler, Siyonistlerle, ırkçı haçlılarla el ele, kol kola, gönül gönüle kendi kanından, kendi canından, canilikte sınır tanımıyorlar… Siyonist kafire, kanlı haçlıya karşı merhametli, din kardeşine karşı şiddetli…

Dün peygamber (s.a.s.)’in ve yakın arkadaşlarının (güzide ashabının) vücutlarını ortadan kaldırmak isteyenler müşrik kafirlerdi. Bugün ise Siyonist Yahudi, kanlı haçlı ve bunların ahmak tabileridir. Çeşitli şekillerde ve hallerde ölüm vuku bulacaktır. Asla bundan kaçış yoktur. Ancak öldürmek insanın canını alıp hayatına son vermek Allah’a mahsustur. Yüce Allah dışında hiç kimse, hiçbir kuvvet eceli eceli gelmeyenin canını alamaz, vücudunu ortadan kaldıramaz. Bu sebeple Yüce Allah, Rasülünü (s.a.s.)latif bir şekilde uyarıyor. “(Ey Muhammed’) Şüphesiz sen de öleceksin. Şüphesiz onlar da ölecek, sonra hiç şüphe yok ki kıyamet günü Rabbinizin huzurunda muhakeme edeceksiniz. Zümer-30-31

Hülasa, öldürme işi onların dilemesiyle değil, Yüce Allah’ın iradesiyledir.

Onlar ise: “Ey Rabbimiz! Sen bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin” derler. İşte günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi telafi etmek için buradan çıkmaya bir yol yok mudur?” Gafir-11

İki ölüm iki diriliş

  1. Ölüm hali (yokluk hali): Ana rahminde can verilinceye kadar ki hali
  2. Diriliş hali: Ana rahminde can verilerek dünya hayatına geliş ve ecel gelinceye kadar ki diri hali
  3. Ölüm: Ecel gelince hayatın son bulması
  4. Diri: Ölümden sonra (ba’s-ü ba’delmevt) dirilme.

Ölü: Babasının sulbünde iken ölü. Spermi yok etti, yerine kan, et, kemik, der vs. yaptı.

Diri: Dünya hayatına tastamam getirdi, hayat verdi.

Ölü: Dünya hayatı sonu ruhu alarak öldürdü.

Diri: Ölümden sonra edebi hayat için diriltti. Taberi

Başka bir görüş:

1-Bedene ait ölüm ve hayat.

2-Ruha ait ölüm ve hayat.

“Orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar ve Allah onları cehennem azabından korumuştur. (sürekli hayata kavuşmuşlardır)” Duhan-56

“Birinci ölümünüz hariç, bir daha biz ölmeyecek miyiz?” Saffat-58-59

İbn. Abbas ve İbn. Mes’ud:

Ölüm: Baba sulhünde ölü halde idi. Ruh üflenerek can verildi. (Birinci, ölüm, birinci hayat) sonra ecelle ölürler, tekrar dirilip mahşere giderler. (ikinci ölüm, ikinci hayat)

Süddiye göre:

  1. Önce dünyada öldürülür. Sonra kabirde sual için diriltilir. (birinci ölüm, birinci hayat). Kabirde tekrar öldürülür (kabir sualinden sonra) ahiret için diriltirler. (ikinci ölüm, ikinci dirilme).

Bu görüş muteber sayılmamıştır. Zira kabir suali ruhlaradır (Yanan, kül olan, denizde balık yutup yem olan insanların kabre konulacak cesetleri yoktur. Bunlar için muhayyel kabirde sual için ceset yaratılacağına dair hiçbir haber, hiçbir delil yoktur).

Evet kabir suali ruhlaradır. Allah’ın alem-i ervahta ruhlarla konuşup misak aldığı gibi.

“Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Olmadım mı? Ruhlar da) : Evet, sen bizim Rabbimizsin. Şahit olduk…” Araf-172

Celaleyn:

Birinci Ölüm: Ana rahmindeki ilk cansızlık halidir.

İkinci ölüm: Ecelle dünyadan gidiştir.

Birinci hayat: Nutfe halinden canlılığa, canlanmaya denir.

İkinci hayat: Ölümden sonra dirilmeye denir.

“Ey kafirler’ Allah’ı nasıl inkar edebilirsiniz ki, siz ölü iken size hayat veren O’dur. Şunu bilin ki, tayin ettiği va’de gelince sizi öldürecek, yine diriltecek ve sonunda O’nun huzuruna götürüleceksiniz (döneceksiniz). Bakara-28

Allah Rasulü (s.a.s.): “Başına, yüzüne vurarak, üstünü başını yırtarak (ağlayan, sinir kerizi geçiren) cahiliyetteki gibi mersiyelerle (hisleri tahrik eden acıklı, teessürü, üzüntülü, hüzünlü şiirlerle) Ağlayan, yas tutan bizden değildir” buyurmuştur. Bu şekilde davranışlarla kadere ilahi takdire isyan vardır. Bu ise Kelime-i şehadeti zedeler.

Hayat fani, ölüm muhakkak, hesap baki Bugün amel günüdür hesap yok, yarın hesap günüdür amel yok. Unutma ki nasıl yaşarsan öyle ölürsün. Nasıl ölürsen öyle dirilirsin.

“Her canlı ölümü tadacaktır.” Ankebüt-57

 Bu ayet-i kerimede zikredilen “Ziakat” Kelimesi aynı zamanda lezzet almak, lezzeti tatmak, zevk almak manasına da geldiği, lügat manasından anlaşılmaktadır. Demek ki her nefis, ölümü, ölüm acısını tadacak. Ölüm ise kimine acı, buruk, mayhoş gelecek. Kimisine tatlı, lezzetli, zevkli gelecek. Yani kimisi ölümün acısını ciddi manada tadacak ve zevk alacak.

Aşk erleri, Allah dostları ehl-i takva, Allah’ın sadık ve salih kulları ölümden zevk alacaklardır. Her birinin ölümü birer Şeb-i arus (gelin gecesi, damat gecesi,zifaf gecesi) olmaktadır.

Aşk eri Mevlana Celaleddin-i Rumi ölümünün gecesine Şeb-i Arus demektedir. Bu sebeple de yedi yüz küsür senedir Mevlana’nın ölüm yıldönümü Şeb-i Arus olarak kutlanmaktadır.

Mevlana’yı tanıyan, anlayan, seven evrensel davetine iştirak edenler her yıl 17 Aralığı Şeb-i Arus olarak kutlarlar. 17 Aralıktan sonra yavaş yavaş Şeb-i Arus unutulur. Ta ki ertesi yılın 17 Aralığına kadar. Halbuki dünya hayatında her gün Allah dostları Allah’a kavuşmakta, her gün Şeb-i Arus gerçekleşmektedir. Öyleyse her günü 17 Aralık telakki etmeliyiz. Bizim de ölümümüz Şeb-i Arus olmalıdır. Ölümümüzün Şeb-i Arus olması için de Allah’ın şu ayetini özümsemeliyiz. “Kulum bana nafilerle durmadan yaklaşır. Nihayet onu severim. Bir kere de onu sevdim mi artık ben o kulumun işiten kulağı, gören gözü, şiddetle kavrayan eli ve yürüyen ayağı olurum. Eğer benden bir şey isterse onu veririm. Bana sığınırsa, muhakkak onu himaye ederim.” Buhari

Bir müminin Allah işiten kulağı olunca bu kulakla nasıl, malayanı, gıybet, yalan, iftira, tezvir dinlenebilir? Gören gözü olunca bu gözle nasıl, harama, gayr-i meşru görüntülere bakılabilir? Şiddetle kavrayan eli olunca bu elle nasıl harama el uzatabilir, bu el nasıl anaya babaya, Allah’ın emaneti hanıma nahak yere kalkabilir, cinayet işleyebilir, zulüm, işkence yapabilir?  

Yürüyen ayağı olunca nasıl bu ayakla şeytanın, tagutun izi, yolu, adımları takip edilebilir?

Allah’a bir adım daha yaklaşabilmek için Kur’an’ın en muhteşem örneği (üsve-i hareneyi) mutlak manada takip etmek, örnek alarak Kur’an’ın kubbesi altındaki adreste Müslümanca yaşamak ve Müslüman olarak Allah’a kavuşmak gerekir. Zira Müslümanın ilk ve son arzusu Müslüman olarak yaşamak ve Müslüman olarak ölmektir.

Yüce Allah: “Siz ancak Müslüman olarak ölün.” Bakara-132 buyurmaktadır.

Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa öylece sakının. Ve siz ancak Müslüman olarak ölü! Al-i İmran-102

Müslüman olarak ölmek için Müslüman olarak yaşamak ve Cemalullah yolcusu olmak gerek. Takva aynı zamanda Allah’ın rızasını kaybetme korkusudur. Takvayı özümseyen, hücrelerine, iliklerine, kadar manevi varlığının ruhaniyetine kadar hulul ettirene, Allah ile dost olma lütfu tecelli eder. Takva onun iç aleminin denge iksiridir. Böyle olunca da insanın artık Allah ile görür, onunla işitir, onunla düşünür, onunla verir, onunla alır yani onun adına verir, onun adına alır… Ömrünün sonunda da ruhunu onu zikrederek, onu fikrederek, şahadetle, imanını şeytana çaldırtmadan verir. İşte böylece de Müslümanca Kur’an’ın kubbesi altında ki adreste yaşayan Müslümanca ölür, dostuna yürür, cemalini görür…