İnsan tek başına yaşayamayan, mutlaka toplu halde yaşamak zorunda olan bir varlıktır. Aklı sayesinde belki birçok hadiselerin hakkından gelebilir; ama tek başına yaşayamaz.  Sosyal bir varlık olan insanın fikirler ortaya atabileceği, kabul veya red olunabileceği, oturup dertleşeceği, duygu ve fikirlerini paylaşacağı bir ortama ihtiyacı vardır. İnsan birileriyle konuşmazsa çatlar ölür veya hayvanları taklit eder, onlar gibi konuşmaya başlar. 

Toplu halde yaşamak bazı kuralları da beraber getirir. Başkalarının haklarına ve emeğine saygılı olmak, karşı fikirlere tahammül göstermek, insana insan olarak değer vermek ve ahlaki değerleri korumak ve geliştirmek, üzerine aldığı görev ve sorumlulukları yerine getirmek v.s davranışlar hep birlikte yaşamanın getirdiği ve uymak zorunda kalınan davranış biçimleridir. 

Can ve mal güvenliği, mülk edinme, miras bırakma, eğitim öğretim alma, sağlıklı bir çevrede yaşamak, iyi bir meslek sahibi olmak bireyin en tabi haklarıdır. İyi bir meslek sahibi olmak için de eğitim öğretim görmesi şarttır. Okul dedin mi akla bir sürü kurallar gelir. Kılık kıyafetten tutun da okula giriş çıkışlara kadar bir dizi kuralla. Bu kurallara uyulmadığı takdirde okulda disiplin bozulur. Disiplinin olmadığı yerde de kaos hakim olur. Derse geç gelen bir öğrenci ne kadar sınıfın dikkatini dağıtırsa, ders zili çaldığı halde öğretmenler odasında oturan bir öğretmen de çocuğun öğrenme şevkini o kadar kırar. Bunun için bireyin, öğretmen ve idarecilerin görev ve sorumluluklarını tam anlamıyla yerine getirmesi gerekir. Öğretmenlerimizin ve idarecilerinde bu hususa özellikle dikkat etmeleri gerekir.

Ahlaki değerlerin son derece yozlaştığı günümüzde, saygının, adil davranmanın enayilik sayıldığı bir zamanda eğitim ve öğretim son derece güçleşmiştir. Şimdi çocuklar sadece bir şeylere odaklanmışlar: Robot gibi durmadan test çözmek. Yaklaşık 3 milyon kişinin yarışacağı bir sınav, öğrencilerin hep zihni yapısını hem de ruhsal yapısını alt üst etti. Çocuklarımızı patlamaya hazır bir bomba haline getirdi. Çocuklarımızla oturup rahat rahat konuşamıyoruz bile. Gündüzleri okul, akşamüzeri dershane, saat 8.30'da eve geliş. Çocuk kapıdan içeri kendini zor atıyor. Ölü gibi! Beş on dakika dinlendikten sonra ancak sofraya geçebiliyoruz.

Çocuklarımız hem bedenen yorgun, hem zihnen yorgun hem de ruhsal yönden büyük bir çöküntü içinde. Bizler aile olarak onlarla ne kadar konuşsak da fazla etkili olamıyoruz. Onlarla okul idarecileri ve öğretmenler mutlaka iletişime geçmeli. Onların sınav kaygılarını azaltmak için daha çok sosyal aktivitelere yer verilmeli. Okuldaki beden eğitimi ve müzik dersleri boş geçmemeli. Bu dersler öğrencilere test çözmeleri için değil, beden ve zihni yorgunluğu gidermek için konulmuştur. Aynı dersleri olan sınıflar eşleştirilerek öğrenciler futbol, basketbol, voleybol gibi dallarda müsabaka yapmaya sevk edilmelidir. Böylece onların sınav kaygısı en az iki saat olsun giderilmiş olur. Çocuk yorgun kafayla çözemediği problemlerini zinde bir vücut ve dinç kafayla daha rahat çözer.

Yalnız her şeyin bir çözümü vardır; ama saygı ve edep ortadan kalktı mı işte bunun telafisi çok zordur. Toplumu bir arada tutan en önemli özellik saygı ve edeptir. Başkasına haklarına, özel hayatına, haysiyet ve gururuna saygılı olan kişi karşılığında sevgi ve iyilikten başka bir şey görmez. Buruda unutulmaması gereken husus meselelere yaklaşırken tatlı bir dil ve yumuşak bir üslup kullanmak. Yüce Allah Musa Aleyhisselam'ı  risaletle Firavunun yanına gönderdiği zaman ona yumuşaklıkla yaklaşmasını emretmişti.” Ola ki imana gelir.” Allah Mus aleyhiselam'a “Sen peygambersin, biz seni ayetlerimizle destekliyoruz, ona istediğin gibi davran dememiştir. Onu hassa yerinden yakala.” demiştir.

Biz de çocuklarımızın hassas yerini yakalamalı, onlara öyle yaklaşmalıyız. Hoşlanmadığımız bir davranışlarını gördüğümüz zaman onu sınıf içinde rencide etmek yerine teneffüste yanına çağırıp, “! Bu davranışı sana hiç yakıştıramadım. Teessüf ederim.” Dese o çocuk en öğretmeninden özür dileyecek ve en kısa zamanda hatasından dönecektir. Bunun için büyüklerimize eğitimcilere bolca sabır gereklidir. Karşındaki problemli bir nesilse bin kere düşünüp bir kere söylemek gerekir. Çünkü ne tepki vereceği kestirilemiyor. Bu çocuklar ilkokuldan beri yarış atları gibi koşturuluyor. Hiç beklemediğin bir zamanda ters tepki verebiliyorlar.

İnsanları toplum karşısında güçlü kılan en belirgin özellik saygı ve edeptir. Bir şey istenildiği zaman “Lütfen, rica etsem”, verilen bir görevi yerine getirdiklerinde, “aferin, tebrik ederim. Fakat şunları şunları da ilave etsen ya da şu şekilde yapsan daha güzel olurdu.” diye takdir edildiğinde bu sihirli kelimelerin açamayacağı kapı yoktur her halde. Çocuk o ödevi elinden geldiği kadarıyla en güzel şekilde hazırlayıp öğretmenine vaktinde teslim edilecektir. Karşında kim olursa olsun ona bir insan olarak değer verilirse, o da en kısa zamanda geri dönüş yapacaktır. Çocuk emek çekerek ama iyi ama kötü verilen görevi yerine getirmişse ona hor bakılmamalıdır: “Bu ne biçim ödev, bu ödeve 50 bile verilmez ama ben sana yine de 70 veriyorum.” gibi ifadeler çocuğu dersten soğuttuğu gibi öğretmene de diş biler. Onun boş bulunduğu bir anına yakalar ve kusurunu, hatasını yüzüne vurur.

Eski usulleri bir tarafa bırakın öğretmenim. O eski nesil, “eti senin kemiği benim” diyen ebeveyn çok gerilerde kaldı. İçinde bulunduğumuz çağ insanların en çok stresli olduğu dönemdir. Yani şimdiki nesille işiniz zordur öğretmenim. Onlara ancak sevgi ile yakalaşabilirseniz başarılı olursunuz, onları azarlar, küçük düşürürseniz hem sizden hem okuldan soğur. Soğumakla kalmaz hiç istemediğiniz davranışlarla karşılık bulursunuz. Rüzgâr ekerseniz fırtına biçersiniz. Onlara aşırı tepki vermeden yaklaşın ve kendilerini ifade etmelerine imkân verin.

Öğrenmenin ve toplum içinde muhterem bir mevkide bulunmanın vazgeçilmez unsuru illa da edeptir. Mesleğinde en yüksek makamlara ulaşabilirsin, ama toplumda saygınlın olmadı mı saman çöpünden farkın kalmaz. Kişi saygınlığını da bu edebe borçludur.

Özür dilemek, insanı küçültmez, bilakis yükseltir. İster büyük olsun, ister küçük olsun yaptığı işin hatalı olduğunu anladığı takdirde gidip ondan özür dilemeli, bu zoruna gidiyorsa güzel söz söyleyerek kırdığı kişinin gönlünü almalıdır.

Mutlu ve huzurlu bir toplum olmamız dileğiyle!

Esen kalın.

Not: Konya Türk Ocağın'da Cumartesi konferansları devam ediyor. 22 Ekim 2016 saat 14.00'de  Hamdullah Suphi Tanrıöver Konferans Salonunda “Yüz Yıllık Meydan Okuma” adlı sunumuyla Doç. Dr. Mehmet Akif Okur konuşacak. İlgilenen herkes davetlidir.