Yaşamımızın  her alanında..

İşte, okulda, ailede, sokakta, yolda trafikte... Arkadaşlarımızla, dostlarımızla, çocuklarımızla hatta kendimizle ilişkimizde samimiyet çok önemli bir iddiamız...

Samimi olmadığını söyleyen hiç kimse yok. Hepimiz zaten her konuda samimiyiz.

Nedir samimiyet! Bu kadar değer verdiğimiz, yaşamımızın en kuvvetli tavır şekli.

Kendimizin kabul edilme ölçüsü. Davranışlarımızın gerçekliğinin ifade şekli.

Samimiyim, samimiyetle söylüyorum derken gerçekten davranıyorum da, diyoruz çoğu zaman.

Samimiyiz, duamızda inancımızda, niyetimizde, yaptığımız her şeyde samimiyiz.

Peki bu kadar samimiyetimizin içinde;

Neden trafik kazaları her türlü acıya rağmen devam ediyor?

Yol hakkı olana yol vermiyoruz? Korna gürültüsünden kurtulamıyoruz?

Yayaya yol vermiyoruz, üzerine üzerine sürüyoruz.

Emniyet kemerini polis için takıyor, hız limitimizi ceza için kontrol ediyoruz?

Engelli ama yurttaşlarımız için hazırlanmış sarı şeritlere arabamızı park ediyoruz?

Neden?

Çevremiz pis pis, deniz kenarlarımız ormanlarımız poşet dolu?

Şehirlerimiz pis?

Yerlere sigara, mısır koçanı atıyoruz?

Samimiyet aslında gerçeğin tam kendisi. Gerçeğe inanmanın en güçlü ifadesi. Gerçeği yaşamanın da kendisi. Dileğimizin duamızın iddia ettiği şey.

İnancımızın en berrak olduğu alanımız. Her türlü alışkanlığa, geleneğe, öğretilmiş her şeye karşı çıkış noktamız. Sınırlarımızı aşma irademiz. Samimiyiz derken aynı zamanda samimiyetsizlikten kaçışımız. Yalandan, riyadan, iki yüzlülükten kaçışımız.

Yaptığımız şeyin rol değil gerçek olduğunu ifade ederken de samimiyeti iddia ederiz.

Yaşamda rol yapmadığımızı ifade edişimiz.

Düşüncelerimizin fikrimizin yalın, gerçek, güçlü ve bize ait olanı.

Belki takvamızın kuvvet derecesi!

Ahlaklı oluşumuzun ifadesi, topluma, insanlığa yaratana,yaratılana olan yakınlığımız.

Yakınlığımız da, gerçekten yakın mıyız? Yoksa samimiyetimiz bir rol mü? Bir ritüel mi? Yapmacık göstermelik dediğimiz cinsten bir halimiz mi?

Yoksa gerçek niyetimiz, yaşamımız, davranışımızı gizleme gayreti mi?

Kul hakkı yemek en büyük günah iken, Allahın huzura kabul bile etmediği kul hakkı yememek konusunda ne kadar samimiyiz?

Samimi isek; kuyrukta neden başkalarının önüne geçmeye çalışıyoruz?

Devletten, çalışandan neden kaçırıyoruz?

Liyakatle işe gelenin yerine torpille yerleşmeye çalışıyoruz? Tayin yaptırmaya çalışıyoruz?

Hakkı olanın işinin düzgün gideceği sistem kurma yerine, güçlü olup işimizi istediğimiz gibi, yürütmeye çalışıyoruz. Bunun için; partileşiyor, hemşehrileşiyor, tertipleşiyor, devrecilik yapıyor, kurumculuk yapıyoruz.

Yoksa samimiyet gerçeğimizi gizleyen bir elbiseden mi ibaret?

Samimi isek neden hukukumuz güvenli değil, Anayasamız güvenli değil?

Muhalefetken dünyanın en bozuk düzeni olan yönetim, nasıl oluyor da iktidara gelince, samimiyetle korunan bir alan hale geliyor? Üstelik sistemi değiştirmiyoruz.

 

Neden başkalarından beklerken takvanın, kanunun, ahlakın geleneğin en incehaklarını sayıyoruz da yükümlülüğümüz de birden, gelenekçi oluyor, ben babamdan böyle gördüm diyoruz?

Neden herkes bize karşı samimi gerçek olmalı derken,  biz başkalarına karşı aynı hassasiyeti göstermiyoruz.

Yoksa samimiyiz derken menfaatimizin, faydamızın da yattığı rolümüzü mü oynuyoruz?

Gerçeği, samimiyiz diyerek, en büyük samimiyetsizliğimizle yok etmeye mi çalışıyoruz.

Gerçekten samimi miyiz? Ne kadar?  Bunu kaç kişimiz sorgulayabilir?