Bütün dünyanın gözünün üzerinde olduğu bu güzel ülkede, siyaset adına yaşanan daha doğrusu bu toprakları kanlarıyla canlarıyla mallarıyla kazanmış bir ceddin çocuklarına, torunlarına yaşatılan; sıkıntılara, çilelere, iğrençliklere hep birlikte karşı durmalı ve günün yirmi dört saati gerginlik siyaseti uygulayan her kim varsa onlara hadleri bildirilmelidir, diye düşünüyorum.

1980 öncesinde yıllarca süren anarşi olayları altı bine yakın gencimizin canına mal oldu. O zamanın “deste başı” siyasetçileri bir masanın etrafına oturup “ne oluyoruz?”, “nereye gidiyoruz?”, “bu işe bir son verelim” “horoz döğüşünü bitirelim” diyecekleri yerde, sürekli olarak bir birlerine çamur attılar, birbirlerini; “hainlikle”, “sağcılıkla”, “solculukla” suçladılar. Dış ülkelerden ideoloji transferi yapma gayreti içinde oldular. Hiçbir şekilde kan dökülmesini önleyici tedbirlere başvurmadılar. Konuşarak, birbirlerine sarf ettikleri sözleri yumuşatacakları yere, dozu giderek artıran ve gerginliğe, anarşiye neden olacak eylem ve söylemlerde bulundular.

Siz bakmayın şimdilerde kendilerini “akıllı”, “duayen gazeteci” ya da “alim akademisyen” görenlerin; “1980 öncesinde naif siyaset vardı, siyasiler birbirlerine iltifat ederlerdi, kim ne istediğinin farkındaydı” gibi mesnetsiz, dayanaksız tarihi gerçeklere de ters düşen sözlerle geçmişte yapılan çirkin siyasete kılıf uydurmaya çalıştıklarına... Her Allah’ın günü yirmi vatandaş ölüyordu ortalama. “Naif siyaset” sayesinde mi ölüyordu o gençler?

O zamanın siyasileri 12 Eylül 1980 Darbesini adım adım kendileri çağırdılar. “12 Eylül öncesinde darbeye zemin hazırlandığını” darbeden on yıllar sonra dillendirmeye başlayıp, darbeye kılıf uydurmaya gayret ettilerse de, darbenin ilk günlerinde hepsi darbeci generallerin karşısında el pençe divan durmuşlardı. Darbecilere alkış tutmuşlardı. Sonra siyasi yasakları bitip, demokratik ortam da sağlanmaya başlayınca “şam oldu, meşe oldu”, “biz haklıydık, darbeciler haksızdı” falan demeye başladılar.

12 Eylül öncesinde darbeye zemin hazırlanıyordu ise eğer, sizler de bu zeminin oyuncuları idiniz. Her sabah birbirinize hakaret etmekte, küfretmekte, insanları gerim gerim germekte o zemin üzerindeki figüranlardınız. “Zeminciler” davul çaldı, sizler de davula ayak uydurup zil takıp oynadınız ve 12 Eylül Darbesine sebep oldunuz. 

12 Eylül öncesinde neden tedbir almadınız o zaman? Neden MİT’i ve diğer organları kullanıp darbeye zemin hazırlayanları alaşağı etmediniz? 

Tıpkı 15 Temmuz öncesinde gelmiş geçmiş bütün iktidarların hiçbir tedbir almadıkları, darbe girişimlerine zemin hazırlayanlara karşı bir tedbire başvurmadıkları hatta destek oldukları, sonra da “vay başımıza gelenler!” diyerek ağıt yaktıkları gibi…

Tarihte yaşanmış bu kadar ders verici olaya rağmen şu an günümüzde de aynı minval üzere siyaset yapılmaya devam ediliyor.

Siyasiler uç noktalarda dolaştıkça, dillerinin ayarı bozuldukça; bir taraftan bu milletin vazgeçilmez milli değerleri olan Atatürk’e, cumhuriyete saldırılar oluyor, diğer taraftan da yine milletin inanç değerlerine, maneviyatına saldırılar yapılıyor.

Bu konularda tüm siyasiler ortak tavır belirlemedikçe, söylemleriyle, eylemleriyle bu konularda birbirlerini suçlamak yerine, eylemi ve söylemi yapanlar karşısında “kanunların, hukukun sonuna kadar uygulanması gerektiğini” savunmadıkça yarın öbür gün hem kendi başlarına hem de devletin milletin başına darbe gibi, kalkışma gibi, bir hareket geldiğinde ağlamayacaklar o zaman. 

“Kendim ettim, kendim buldum” türküsünü döndürüp döndürüp dinlemekten başka bir hakları olamaz o durumda.

Siyasiler bu ülkeyi yönetiyorlar. Kimileri de bu ülkeyi yönetmeye talipler. Ben şahsen ağızlarından çıkan sözlerin kalitesine göre tavır belirliyorum ve oyumu o belirlediğim kriterlere göre kullanıyorum. 

Aslında kabahatin büyüğü,  kürsüye çıkan her siyasiyi, söyledikleri sözler üzerinden alkış yağmuruna tutan biz seçmenlerdedir. Bizler onların ağızlarından çıkan her sözü akıl süzgecimizden geçirmeksizin doğru kabul ediyor ve onlara biat edercesine yakınlık gösteriyorsak eğer onlar da yaptıkları işin söyledikleri sözün doğru olduğunu düşünerek eylem ve söylemlerindeki şiddeti giderek artırmakta haklılar. Kimse kabahati kendisi gibi düşünmeyen, başka partiye oy verenlere yüklemesin… Her partide BİATÇI, her partide aklını yeterince kullanmayan, hazır lopçu insanlarımız var maalesef.

Hiçbir siyasiyi ayırt etmeksizin, “yaptıkları işlerin yüzde yüzü de doğru olamaz” mantığıyla dinler, takip eder ve tavrımızı ona göre belirlersek eğer sorunlarımız sorun olmaktan kısa sürede çıkacaktır.

Tabi hiç parti de gerçek demokrasinin olmayışı, uygulanmayışı da bu sorunların ana sebeplerindendir. Zira bir koltuğa kapağı atan lider, başarılı olsun ya da olmasın krallar gibi on yıllarca orada oturmaya devam ediyor. Liderlerinin belirleyip önümüze koydukları ve “bunları seçeceksiniz” diyerek bizlere dikte ettikleri antidemokratik uygulamalar sorunların çözümü önündeki en büyük engeldir.

Tabi ki bu sorunları bağladığım en önemli kıstasların başı AKIL’dır. Bizler, aklımızı yerli yerince kullanmadığımız sürece yaşananlara seyirci olamaya devam edeceğiz, siyasiler de bizim üzerimizden makam ve mevki kazanmaya devam edecekler. Durum da uzun vadede bunu gösteriyor zaten.