Darbe girişiminde bulunan Fethullahçı Terör Örgütü'nün devleti ele geçirmek ve milleti parça pinçik etmek için yapıp ettiklerine akıl sır erdiremez hale geldik. 

Her gün yeni bir bilgi, her gün açığa çıkmış yeni bir sır ile karşı karşıya kalıyoruz. 

'Bu kadarı da olmaz' demeye kalmadan daha fazlasının olduğuna şahitlik ediyoruz. Din pazarlama işini iyi becermiş olan bu çetenin lideri, örgüt üyelerini de kendine öyle bir bağlamış ki, utanmasalar Peygamber diyecekler. Ki Mehdi diye hitap edenleri de işitir olduk...

Allah'ı alıp, Peygamber'i satarak din pazarında oldukça büyük bir kitleye ulaşmışlar.

Bunların aslen yaptıklarının doğru olmadığını bilmeyen bilmez de bilenler de susuyordu. 

Kamu kurumlarına kendi adamlarını yerleştirmek için de dini işe güce alet ettiler. “Devletimizi bizim gibi dini bütün insanların yönetmesi gerekmez mi? Sizler buralara yerleşmezseniz, ötekiler gelir devleti ele geçirir” sözleri cemaat abileri ve ablalarının özellikle bir dönem üniversite öğrencileriyle yaptıkları toplantılar ve sohbetlerde sıklıkla kullandıkları cümleler arasındaydı. 

Üniversiteli öğrenciler son sınıfa geçtiklerinde onlara iki farklı yol çiziyorlardı. Geçen yıl üniversiteden mezun olmuş, bunların tezgahından geçmiş fakat törpülenmemiş olan bir öğrenci kardeşim, başından geçenleri şu şekilde anlatıyor:

“Cemaat evlerinde ortalama dört öğrenci kalır. Bu öğrencilere aylık gıda yardımı yapılır. Öğrencilerden de ev kiralarını ödemeleri istenir. Ancak bir sistem dahilinde işleyiş vardır. Evin kirası 800 liraysa, öğrencilerden aylık 400 lira vermeleri istenir. Toplamda bin 600 lira eder. Geriye kalan paranın bir kısmı evin iaşesi için ayrılır. Zorunlu olarak Zaman Gazetesi'ne, Aksiyon ve Sızıntı Dergileri'ne abone olunur. Kalan paradan bu gazete ve dergilerin aylık abonelik ücretleri ödenir. Tüm harcırahlar ödendikten sonra ise 400-500 lira gibi bir para kalır. Bölge abisi dedikleri kişi kendi bölgesindeki evlerden sorumludur. Bu bölgelerdeki evlerden artakalan parayı 'artan' adı altında alır gider. Bazen ev kirasını dahi ödemeden artanı vermemizi isterlerdi.”

Konuşmasında son sınıfa geldiğinde kendisine edilen teklifleri dile getirerek devam eden bu genç kardeşim, “Son sınıftayken bana iki farklı yol çizmişlerdi. Devlet memuru olmak mı istiyormuşum, yoksa evlenmek mi? Bu arada ben katiplik sınavlarına hazırlanıyordum. Sürekli klavye ile çalıştığımı görünce ne yaptığımı sordular. Katiplik için hazırlandığımı söyledim. Devletin en üst kademelerinde görev almak varken neden katiplikle yetinmeye çalıştığımı sordular. Dinini imanını bilen, vatanını milletini seven insanların daha üst kademelerde görev alması için yıllardır çaba gösteriyoruz. Niye böyle küçük düşünüyorsun dediler. 

Daha önce devlet içerisinde hak yiyerek birilerini bir yerlere yerleştirdiklerinin bilincinde olan bu kardeşim onların her isteğini reddedip kendisini zor da olsa bu yapının dışına çıkarmayı başarabilmişti. 

Bu ülkede bir dönem zibil gibi polis aldılar. Polislik sınavları yapıldı. Sınav öncesinde belli başlı isimlere soruların dağıtıldığını biliyoruz. 

Aynı apartman içerisindeki herkesin KPSS'de aynı notu alabildiğini de gördük bir dönem. Hiç birinin en küçük bir yanlışı olmaz mı, olmazmış demek ki!

Dikkat çekmemek için birkaç soruyu bile isteye yanlış yapanlar da vardı. Haklarını yemeyelim şimdi!

Hak demişken;

Okulunu bitirdikten sonra aylarca gecesini gündüzüne katıp ders çalışanlar,

Soru bankalarından, ders kitaplarından kafalarını kaldıramayanlar,

Hiçbir sosyal aktiviteleri olmayıp acaba kamu personeli olabilir miyim kanaatinden hareketle adeta gün yüzü görmeyenler ve bu uğurda psikolojileri dahi bozulanlar,

Soruyla yatıp sınavla kalkanlar,

Rüyalarında sınav görüp korkuyla uyananlar,

Cemaatin bugün devleti ele geçirmek için oluşturduğu altyapı nedeniyle devletin hiçbir kurumunda yer alamadılar. 

Kayıp bir nesil doğdu 28 Şubat'ın ardından ve yeniden...

Bu paralel FETÖ'cüler, İslamiyet'in temiz, pak, hakkaniyetli yanlarını bir kenara bırakıp, cemaat adı altında çıkarcı, menfaatçi, Rabbena hep banacı, bizden olmayan kötüdür anlayışına sahip bir din uydurdular. Liyakati bir kenara bıraktılar. Bilgiyi, birikimi bile satar hale geldiler. Sapkınlığın doyum noktasına ulaşıp, adeta kendilerini tapınak ilan ettiler. 

Bu yazdıklarımı bundan 5 yıl önce yazacak olsaydım, biliyorum ki beni de tefe koyup çalacaklardı. Bugün ise kendilerini bile satar hale geldiler. 

Beter olsunlar...