İslâmiyet'e adeta tutkuyla bağlı olan ve es-Seyyide olarak da anılan Şağâb Hatun'un yardım eli zamanla sınırları aşarak, Hz. Peygamberimizin yurdu Mekke'ye, Mescidü'l Aksâ'ya yani Kûdüs'e ve Medine'ye kadar uzanmış ve buralarda da bir çok hayrat yaptırıp, fakir fukara için adeta oluk oluk para akıtmıştır. 

     Sınırsız zenginliğiyle, o güne değin hilâfet saraylarında boy göstermiş, hatta etkin rol oynamış diğer Türk analarının dahi yapamadığı, daha doğrusu cesaret dahi edemediği, hayır hasenâtta bulunan Şağâb Hatun, daha da ileri giderek uçsuz bucaksız çiftliklerini, arazi ve gâyri menkûllerini kısacası bilcümle mal varlığını, büyük bir âli-cenaplıkla küllî hayır hizmetleri için vakfetmiştir. 

     Kezâ Şağâb Hatun için, bugünkü tabiriyle modern vakıf müessesesinin, kadınlar arasında ilk kurucularından birisidir de, diyebiliriz. 

      Konumunun aksine, hilâfet saraylarında son derece sade ve vakûr bir hayat süren  Şağâb Hatun'un, hilâfet camiâsındaki etkin rolünü ve otoritesini C. Zeydân, şu tabirlerle yorumlar :  

 “ Nüfus ve etkinlik bakımından ( Valide Sultan el-Mûktedir'in anası ) ki O, bir Türk idi :, oğlunun hilâfeti zamanında, devlet adamlarının üzerinde şaşılacak derecede bir gücü ve kûdreti vardı. Kararlarını doğru doğruya kendisi verir ve kimse karışamazdı. Bütün vezirler ondan çekinir ve adı geçtiği zaman, korkudan titremeye başlarlardı. ”

      Beş asırlık Abbâsi döneminde iktidârî duruşuyla bir ilki mümkün kılan Şağâb Hatun'a, bu zorlu döneminde daima destek olan ve bütün ahvâline vakıf bulunan, can dostu, mahremî ise, kız kardeşi ( oğlu el-Mûktedir'e nisbetle ) Teyze Hatun'dur. 

       İslâm kültür ve medeniyetinin mozaiğindeki, göz alıcı renklerden biri olan Teyze Hatun'un, kaynaklarda esas isminin zikredilmemesiyle beraber, karakteristik özellikler ve nicelenmiş meziyetler bakımından, hiç de ablasından geri kalmıyordu. 

       Hayatı boyunca daima ablasının yanında yer alan Teyze Hatun, her konuda Şağâb Hatun'un destekçisi olmuş ve asla ihtiras ve kapris egoizmine kapılmadan, muazzâm bir uyum içerisinde, ablasının icraâtlarına yön vermiştir. 

      Fakat ne acıdır ki o da, Şağab Hatun'un ileride bahsedeceğimiz meşum kaderine ortak olmuş ve insanlık dışı bir çok muâmeleye marûz bırakılmıştır. 

      Adeta yürüyen hayır hasenâd abidesi Şağâb Hatun, yaşadığı sürece insanların, ama özellikle halkının yararına hatırı sayılır iyilikler yapmış ve bu alî-cenâblığının mükâfatını da sadece, Yaradan'ından ummuştur.

      Fakat yine bir iyilik yapmak amacıyla yıllar önce verdiği bir kararın bedelini, kardeşi Teyze Hatun'la birlikte çok ağır bir şekilde ödeyecek olan Şağâb Hatun, bu kez inâyetin karşılığını da ne yazık ki ihânet olarak görecektir. 

      Kocası hâlife el-Mutâzıd ile evlendikten bir süre sonra, el- Mûktedir'i dünyaya getiren Şağâb Hatun'un mutluluğu, anne olmanın hazzıyla had safhaya ulaşır. 

      Fakat bir süre sonra bu mutluluğa gölge düşürecek bir hadise meydana gelir ve Şağâb Hatun'u büyük üzüntülere gark eder. 

      Kendisinin cariye olduğu dönemde aynı kaderi paylaştığı, Arap Berberî asıllı Kâbul ismindeki diğer bir cariyenin, doğumdan bir sonra ölmesi üzerine, annesiz kalan bebeği yanına alan Şağâb Hatun, onu himâye etmiş, şefkât göstermiş, hatta bebeğe süt annelik ederek oğlu ( Cafer ) el- Mûktedir'le birlikte onu da, emzirmiştir.  

       el-Kâhir ismini verdiği bu çocuğa, Şağâb Hatun öylesine bağlanır ve merhamet gösterir ki, asla oğlundan ayırt etmez ve hatta anasının yokluğunu hissettirmemek adına oğlu Cafer'den bile, daha çok alâka gösterir. 

      Öyle ki, el-Mûktedir'le birlikte büyüyen el-Kâhir, süt kardeşiyle son derece iyi anlaşıyor, birlikte oyunlar oynuyor ve eğleniyorlardı, dolayısıyla bu durumdan oldukça hoşnut olan  Şağâb Hatun'da, oğullarının büyüdüğünü ve birbirlerine olan sadakâtlerini gördükçe, evlatlarıyla gurur duyuyor ve onlar için saz meclisleri bile düzenliyordu. 

      Fakat kaderin acı tecellisidir ki, Şağâb Hatun'un, üvey oğluna karşı yaptığı bunca iyiliklere rağmen el-Kâhir, hâlifeliğe göz dikerek hırsına yenik düşecek ve el- Mûktedir ile annesine karşı mücadele eden, asilerin safında yer alacaktır. 

DEVAMI VAR