VE NİHÂ-Î SON ! 

      Şağâb Hatun ve ailesine bunca yaptığı zulümden sonra, halen öfkesi dinmeyen el-Kâhir, yine de asil ailenin yakasını bırakmaz ve hepsini yeniden hapsedilmek üzere Hâcibî Ali b. Balık'a teslim eder.

      Ve bu hapsedilmesi istenen tutsaklar arasında ne yazık ki Şağâb Hatun'da vardır, fakat o devrin Türk asıllı komutanlarından olan Ali b. Balık, bu asil Türk anasının mümtaz kişiliğine ve hayır hasenâd hususundaki alî-cenâblığına yakından vakıf olduğu için, ona tutsak muâmelesi yapmaz ve bilâkis kendi annesinin evine götürerek, O'na misafir muâmelesi yapar. 

       Bu Türk sultanına elinden geldiği kadarıyla saygı ve hürmette kusur etmemeye çalışan Ali, O'na izzet ve ikrâmda bulunuyor, biraz olsun acılarını hafifletmeye çalışıyordu. 

       Ama ne yazık ki, artık bazı şeyler için geç kalınmış Şağâb Hatun'un mûzdarip olduğu 

İstiskâ hastalığı, artık ferman dinlemez hale gelmişti. . 

       Bir seneye yakın bir zaman, Ali b. Balık'ın evinde kalmasına rağmen, sonu gelmeyen işkenceler, onur ve haysiyetine yapılan acımasız baskılar, bu aziz insanı takâtsiz bırakmış ve geri dönüşü olmayan bir yola sevketmişti.  

      Abbâsi Hilâfeti gibi Türk İslâm tarihinde, muazzâm bir değer taşıyan devire, çeyrek asır boyunca adını yazdırmış bu muhteşem hanımefendi, aristokrat Türk anası, son dönemde yaşadığı sıkıntıların ve hastalığının aczine uğrayarak, ( H. 321 / 933 ) yılında hayata veda eder. 

       Mübarek cesedi, vasiyeti üzerine bizzât sağlığında kendisinin yaptırdığı, er-Russâfe'de ki türbesine defnedilir. 

       Büyük tarihçi İbn-î Kesir, bu Türk anasını daîma hayırlarla yâd etmiş ve O'nun için ;

“ Allah O'na rahmet etsin, O'nu gûfrânına mazhar kılsın ”..diyerek, dualar etmiştir. 

      Peki bunca elim hadiselerden sonra, el-Kâhir'in akîbeti ne olmuştu. 

      Pek tabi ki değişmez hakikât üzere, adalet yine vukû bulmuş ve el-Kâhir'de Şağâb Hatun'un akîbetine uğrayarak, hatta daha ziyâde meşûm bir kadere kurban giderek, tacını tahtını kaybetmiş ve zillet ve mağdûriyet içerisinde perme perişan olmuştur. 

      Öyle ki, bir zamanlar onun için mücadele eden el-Kâhir'in adamları, bu kez kendisine eziyet etmeye başlamış, gizli servet ve hazinelerini söyletebilmek için hudutsuz işkenceler yapmışlardı, hatta bununla da yetinmeyip, gözlerine mil çekerek dünyasını karartmışlardı.

      Kısa süren bu acizlik ve zavallılıktan sonra da el-Kâhir, yine Bağdat sokaklarında aç ve sefil bir durumda, dilencilik yaparken ölüsü bulunmuştur. 

      Netice de el-Kâhir, riyâ, ihânet ve kadirbilmezliğin bedelini çok ağır ödemiş, fakat ne hazindir ki, onunla beraber bir çok masûm insanda, bu bedeli ödemeye ortak edilmiştir.. 

      Yine araştırmacı İbn-î Kesir'in bu akıllara durgunluk veren tecelliyât hakkındaki yorumu ise, hayli düşündürücüdür. 

      “ Öyle ya zaman, insanlar için nasılda değişiyor, dün aziz kıldığı bir kişiyi bugün zelil ediyor. Dünya bir bela ve musibet yeridir. Onun iyiliğinden de, kötülüğünden de kimse emin olamaz. Bugün talihi yâr olanın, bir de bakarsız ki yarın işleri kötüye gitmiş ve perişan olmuştur. Kimse dünyaya dayanıp, güvenmesin. Dünya ona dayanıp, güvenen kimseleri ateşiyle yakar, tüketir. Oysa ( nankör ) el-Kâhir , Şağâb Hatun'un kendisine yaptığı bunca iyiliği, bir defa olsun hatırlamadı bile ”

      Bizlerde nacîzâne Kitapçı hocamızın bir yorumunda dediği gibi, çağların gerisinden kopup gelen gür bir ses Şağâp Hatun'u, hayırlarla yâd ediyor ve Allah'tan rahmet diliyoruz.

Kaynak :

Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı

Mukâddes Çevreler Ve Eski Hilâfet Ülkelerinde Türk Hatunları 

Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı

Orta Doğu ve Eski Hilâfet Ülkelerinde Aristokrak Türk Ve Selçuklu Hatunları

 ( Orta Doğu Türk Misyonu )  

       Efendim bu arada değerli hocam M. Ali Uz'un eşi sayın Şükran hanımefendiyi kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyorum, dolayısıyla başta hocam ve ailesi olmak üzere tüm sevenlerine sabır, Şükran teyzeyede Allah'tan rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun inşaallah.