Sultanbeyli Kaymakamı İbrahim Özefe (48), "Aile içinde ara sıra Konyalılar gibi konuşuruz. Resmi ortamlarda bir açıklama yaparken aksanımı gizli tutmaya çalışırım. Fakat ne kadar gizlesem de şivem ortaya çıkıyor" diyor. 

İstanbul Sultanbeyli Kaymakamı İbrahim Özefe'yi, Çumralı olması münasebetiyle ziyaret ettik. Samimi bir şekilde bizi karşılayan Özefe, hayatına dair bilinmeyenleri Yenigün için anlattı. 

İbrahim Özefe kimdir? 

1966, Çumra doğumluyum. İlk, orta ve lise tahsilimi Konya'da tamamladım. 1983 yılında, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni kazandım. 4 yıllık bir üniversite eğitimimden sonra 1989'da, Trabzon Kaymakam Adayı olarak meslek hayatına adım attım.

Daha sonra sırasıyla Aksaray ili Güzelyurt Kaymakamlığı, Diyarbakır ili Dicle Kaymakamlığı, Bitlis Vali Yardımcılığı, Edirne ili Enez Kaymakamlığı, Kayseri ili Pınarbaşı Kaymakamlığı, Giresun ili Görele Kaymakamlığı ve Mersin ili Erdemli Kaymakamlığı görevlerinde bulundum. Son olarak da 2013 yılında atama kararı ile İstanbul Sultanbeyli Kaymakamlığı'na getirildim. 3 evladım var. 5 kardeşiz. Biraderim Konya'da tarih öğretmenliği yapıyor.

 

-  Neden bürokratlığı tercih ettiniz? Neredeyse hayatınız yer değiştirmelerle geçiyor.

Severek yaptığım bir iş. Kaymakamlık, bir kariyer mesleğidir. Memleketin bugünü ve geleceği için kaygı taşıyan, içinde bir ideali olan insanlar, elinden geldiğince hizmet etmek ister. Bu demek değildir ki, şu işi yapan veya yapmayan hizmet etmiyor. Belediyede tüm vazifeler kutsaldır. Alın teri ile yapılan bütün vazifeler mukaddestir.  Ben de bir ideal uğruna yola çıktım ve bürokratlığı tercih ettim. 

 

- Siz neyse de, çocuklarınız için zor oluyordur. 

Tabii. 5 yaşında küçük bir oğlum var. Doğal olarak bazı şeyleri algılayamıyor. O bazen bana, 'geldiğimiz yere geri gidelim baba' diyor. (Gülüyor). Haliyle alıştığı arkadaşlarından kopması zor geliyor. Ailem bu durumu artık kabullendi. (Gülüyor). Büyük oğlum da, 'ben artık sabit bir yerde oturmayı düşünemiyorum' diye hayıflanıyor. 

 

- Bu memlekete daha rahat bir şekilde de hizmette bulunabilirdiniz. 

Muhakkak. Yetişme ortamım ve geldiğim kültür ortamı itibariyle kaymakamlık, ideal bir meslek olarak gözüktü. Tercihimi kaymakamlıktan yana kullandım. Zorluklar elbette ki var. Unutmamak gerekir ki, her mesleğin kendine göre bir zorluğu var. 

 

- Babanız ne iş yapardı?

Almanya'da işçiydi. Uzun yıllar Almanya'da kaldı. 1992 yılında memlekete kesin dönüş yaptı.

 

- Babanızın, mesleğinize yönelik bir telkini oldu mu? 'Bürokrat ol' gibilerinden.

Yok. Babam, 'memur ol' diyordu. Anadolu'daki çoğu anne – babanın beklentisi gibi, 'okusun memur olsun' yönündeydi. Memurluk onlara göre, çok rahat bir iş olarak telakki edilirdi. 

 

- Babanız hiç, 'okumayın, gelin bana yardım edin. Bütçeye katkınız olsun' der miydi? 

Babam da, amcam da inşaatçıydı. Zaman zaman yaz tatillerinde amcamın yanında inşaata giderdim. Ama sürekli olmadı bu.

 

"SÜRÜKLEYİP GETİRDİ"

- Bugünlere gelebilmek kolay olmamıştır. Bunu neye borçlusunuz?

Kader. Elbette ki okumak, belli bir yere gelmek için istekliydim. Bir idealim vardı.  Lise yıllarında, üniversite yıllarında topluma yön vermeyi hayal ediyordum. Güzel bir duygu aslında. Herkesin bu duyguyu taşıması lâzım. Taşıdığım bu duygu, beni sürükleyip, bugünlere getirdi. 

 

- Çok sıkıntı çektiniz mi?

Yok. Babamın Almanya'da çalışıyor olması belli bir ekonomik imkân sağlıyordu. Çok çok rahat değil ama o zamanki Türkiye standartlarında babamın belli bir geliri vardı. O noktada çok şükür maddi bir sıkıntı yaşamadık. 

 

"KABULLENEN BİR YAPIM VAR"

- Bir engel, problem ile karşı karşıya kaldığınız zaman, o anki ruh haliniz nasıl olur? 

Olayın boyutu, engelin şekline göre değişir. Genelde sıkıntıyı kabullenen bir yapım var. Yani ilk etapta engeli aşmaya çalışırım. Baktım, elimden bir şey gelmiyor. Bırakır, bir daha uğraşmam.  

 

 

- Bir baba olarak, çocuklarınıza ne tavsiyelerde bulunuyorsunuz? 

Hayat kolay değil, çalışın. Kendinizi aşın. Yani bir ideal sahibi olun. Memleketin geleceği için hizmet şuurunu kazanın. 

 

- Bir yere alışıyorsunuz, pat bir atama kararı geliyor, bulunduğunuz yerden ayrılıyorsunuz. Ayrılmak zor oluyor mu?

Tabii ki de zor oluyor. Ayrıldığınız yerde dostlarınız oluyor, alışkanlıklarınız oluyor. Yıllar sonra ayrıldığınız yerin adı geçtiği zaman dikkat kesiliyorsunuz. Hatta bazen Konyalı olarak bunu demem uygun mu bilmiyorum ama bıraktığınız yerle daha çok ilgileniyorsunuz. 

Bu da  herhalde dostluk bağlarının kuvvetli olmasından ötürü. Sürekli orada yaşamış olmanın verdiği bir duygu. 

 

- Bildiğim kadarıyla anneniz ve babanız şu an Çumra'da yaşıyorlar. Öyle mi? 

Evet. 

 

- Gidiyor musunuz ziyaretlerine?

İzinlerimi genelde babamın evinde geçiriyorum. 

 

'KİŞİNİN ANAVATANI ÇOCUKLUĞUDUR'

 

- Çumra'ya gittiğiniz zaman neler hissediyorsunuz?

 

Geçen bir arkadaşım mail üzerinden bir yazı göndermiş. Yazının başlığı, 'Kişinin Anavatanı Çocukluğudur.' Çok hoşuma gitti. Memleketin çok güzel yerlerinde çalıştım. Zor yerlerinde de görev aldım. 1993 – 95 yılları arasında Diyarbakır Dicle'deydim. Allah bir daha o günleri göstermesin. Terörün arttığı yıllardı. Sıkıntılı yerlerdi. O tip yerlerden dönüp Konya'ya, memleketime izne geldiğimde, sanki dünyanın en huzurlu yeri, dünyanın en güzel yeri olarak hissediyordum. Yazıda da olduğu gibi çocukluğumun geçtiği yerler anavatanım gibi geliyor. (Gülüyor). 

 

- Yani doğup büyüdüğünüz yerler sizi dinlendiriyor. 

 

Hem de çok. İnsanın hoşuna gitmeyecek olaylar Çumra'da da oluyor. Ama oraya gittiğimde dünyanın en huzurlu yeri gibi geliyor. 

 

- Konum olarak bir karar merciinde bulunuyorsunuz. Karar verirken zorlanır mısınız? 

İhtiyatlı davranırım. Net karar veririm ama olayın boyutuna göre değişir. 

 

- Konya'ya atanmayı ister miydiniz?

Kesinlikle isterim. Ama kendi ilçende çalışamıyorsun. Öyle düzenlenmiş. Bunun faydalı yönleri var. Akrabalarınız, tanıdıklarınız orada bulunuyor. Bu durum bazen problem yaşatabiliyor. O bakımdan da meslektaşlarımı rahatlatan bir düzenleme.

 

- Görevi bıraktıktan sonra Konya'da yaşamak ister miydiniz?

 

Evet, bir gün yaşamak isterim. Rahat ve sakin bir şehir. İstanbul'un o yoğunluğu yok. 

 

"ŞAİR OLMAYI HER ŞEYDEN ÇOK İSTERİM"

 

- Hobilerinizi öğrenebilir miyim?

Şiir okumayı çok severim. Şair olmayı, dünyadaki her şeyden daha çok isterim. Ama şairlik Allah vergisi. Sesli şiir okumak hoşuma gider. Müzik dinlerim. Enstrümanlardan bağlama çalarım. Tabii kendimi avutacak kadar. Yüzmeyi severim. Bu aralar işlerden dolayı fırsat bulup yüzemiyorum. Dört gözle bekliyorum ki fırsat çıksa da gidip yüzsem. Kitap okumaya çalışıyorum. Okuyamadığım zamanlar da hayıflanıyorum. 

 

- Hayatınızda sizi çok etkileyen bir olay var mı? 

Var. Kayseri Pınarbaşı'nda Kaymakamlık görevindeyim. Bir gün çok bunaldım. 'Artık kimse ile görüşmeyeceğim' dedim. Sonra kapıda, yaşlıca bir kadıncağızın ısrarla benimle görüşmek istediğini söylediler. Dayanamayıp, içeri buyur ettim. Kadın derdini anlattı. Akabinde ben şu kanaate vardım; kadıncağızla görüşmemek çok büyük bir vebaldi. Yani onun derdini dinlemesem çok büyük bir vebale girecektim. Sıkıntısını çözmeye çalıştık. Bu olay mesela beni etkilemiştir. 

 

- Konyalılara mesajınızı sorsam neler söylemek istersiniz? 

Konyalılar olarak, ülkemizde yaşayan tüm insanları, bizim insanımız gibi sahiplenin bir yapımız var. Birlik, beraberlik duygumuz çok üst seviyede. Memleket kaygısını ve temel değerlerimizi yitirmeyelim.  

 

"KEŞKE DAHA ÇOK OKUSAYDIM"

- Hayatta yapmak isteyip de yapamadığınız bir uğraş var mı? 

Çok. (Gülüyor). Keşke çok kitap karıştırıp, okusaydım. En çok hayıflandığım nokta bu. Şimdi okumaya çalışıyorum ama yeterli değil. 

 

- Görev yeri olarak her gittiğiniz yer size neler kazandırıyor?

Her yerin değişik sosyo – kültürel yapısı var. Her yörenin farklı katkıları oluyor. Coğrafi şartları bakımından, diğer zenginlikleri bakımından memleketin her yöresinde farklı bir şey ile karşılaşıyorsunuz ve bu da size tecrübe katıyor.  

 

"BABAM MİSAFİR GİBİ GELİRDİ"

 

- Babanızdaki herhangi bir özellik sizde de var mıdır? 

 

Mütevekkil ve iyimser oluşum, aynı babam gibidir. Biz baba sertliğini çok yaşamadık. Almanya'da sürekli çalıştığı için babam bize misafir gibi gelirdi. En fazla 1 aylığına izin alıp, gelirdi. 

 

- Bulunduğunuz ortamlarda Konya anıldığı zaman, o an ne hissediyorsunuz?

Bir aidiyet hissediyorum. Şimdiye kadar hep gezdiğim yerlerde Konyalılar için olumlu tepkiler aldım. Bu da beni mutlu ediyor. 

 

- Konyalılık yönünüz var mıdır? 

 

Aile içinde ara sıra Konyalılar gibi konuşuruz. Resmi ortamlarda bir açıklama yaparken aksanımı gizli tutmaya çalışırım. Ama geçen gün birine kızmıştım, hemen dediler ki, 'siz Konyalı mısınız?' (Gülüyor). Yani şivemi ne kadar gizlesem de ortaya çıkıp, beni ele veriyor. 

Editör: TE Bilişim