Ülke olarak her geçen gün birbirinden farklı olaylar yaşıyoruz. Artık Türkiye eski Türkiye değil. Bu yıl yapılan referandumla birlikte Türkiye'yi yönetmek isteyen bir siyasi parti ve lideri halkın en az % 50+1 oyunu almak yani gönlünü fethetmek durumunda. Aslına bakıldığında bu durum halk yani bizim için müthiş derecede yaşam kalitemizi artıracak bir devrim diyebiliriz. Çünkü yönetime talip olacak lider halkın sesine daha çok kulak vermeli, halkla daha fazla hemhal olmalı.

AK PARTİ Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bugüne kadar hep halkıyla iç içe olmaya çalışmasıyla kendisini ve partisini bu başarıya ulaştırdı. Son zamanlarda ardı sıra yaşanan teşkilâtlar, belediye başkanları istifaları, motorlu taşıtlar vergisine yapılan %40 lık zammın düşürülmesi halkın tepkilerine verilen kulakların karşılığı değil mi?

Her insanda olduğu gibi yöneticilerimizde de hatalar olur. Neticede onlar da beşer. En çok yaptığımız davranışlardan birisi de sürekli olarak ülke yöneticilerini  eleştirmek. Bu bizim en doğal hakkımız belki ama çuvaldızı başkalarına batırırken iğneyi de kendimize batırmamız gerekmiyor mu? Geçenlerde “Dünyayı Düzeltebilmenin Yolu” başlıklı yazımı okuyanlar ne demek istediğimi daha iyi anlar herhâlde.

Kıyamet günü hepimiz yaptıklarımızdan ve yapmadıklarımızdan ayrı ayrı hesaba çekileceğimiz şüphesiz. Allah Azze ve Celle:

“İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz ki bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. 

Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.” (Rad 11)

“İşte biz, kazanmakta oldukları günahlar sebebiyle zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmına böyle musallat ederiz.” (En-am 129) buyurmaktadır.  Açık bi şekilde kendimize çeki düzen verip daha dikkatli ve Allah yolunda yaşamamızı aksi takdirde başımıza zalimlerin musallat olacağını asla unutmamalıyız.

Bu gün geldiğimiz noktada geçmişe nazaran maddi olarak çok daha iyi seviyelerdeyiz elhamdülillah. Geçmişte birtakım baskılar varken tesettür anlayışımız bu güne nazaran daha samimi ve içtendi. Bu gün baktığımızda tesettür kavramı adeta moda anlayışıyla rezalet bi durumda. Çoğumuz namaz kılmıyor, Kur-an'ı bırak anlayıp yaşamımıza yön vermesini okumayı bile bilmiyoruz. Sevgili Peygamberimizi tanımıyoruz ve hayatımızda nerdeyse hiç yok. N'olur bizi silkelendir ve uyandır Allah'ım! Uyandır da zalimleri başımıza ayetinde buyurduğun gibi musallat eyleme!

Unutmayalım ki Ecdadımız Osmanlı 6 asır boyunca kıtalara Allah'a, Peygambere ve Kur-an'a olan bağlılığı sayesinde hükmetti.

Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin Kur-an'ı Kerim'e gösterdiği hürmet sebebiyle gördüğü rüyayı ve Allah Azze ve Celle'nin ona verdiği müjdeyi bilmeyenimiz yoktur sanırım.

Fatih Sultan Mehmed Han, Allah ve Peygambere olan inancı sayesinde İstanbul'un fethi ve Peygamberin müjdesi şerefine ulaşmadı mı?

Milli şairimiz Merhum Akif;

           “Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

              Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

              Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

              Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?”  derken gönlü imanla dolu olana kim ne yapabilir, korkma demiyor mu?

Silkelenelim, kendimize gelelim, Allah'tan af ve mağfiret dileyelim. Şunu da unutmayalım ki “Nasıl yaşarsak öyle yönetiliriz.”

Selâm ve dua ile