Amerika'da Milletler Arası Şiir Forumunda en iyi Türk şair seçilen ve Edebiyat Dünyamızın önde gelen isimlerinden olan Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Konyalı olduğunu biliyor muydunuz? Evet, İstanbul doğumlu olan ve hakkında kaleme alınan birçok yazı da “Adanalı” olduğu yazılan Dağlarca, aslen Erzurumlu bir baba ve Konyalı bir annenin çocuğudur.

Erzurumlu bir aileden olan Süvari Yarbay Hasan Hüsnü Bey ve Konyalı bir ailenin kızı olan eşi Kadriye Hanım 26 Ağustos 1914 tarihinde İstanbul Ortaköy Taş Mektep Sokağındaki evlerinde dünyaya gelen evlatlarına Mehmet Fazıl ismini verir.

Anadolu’nun düşman işgaline uğradığı yıllarda subay olmanın sorumlulukları da sulh zamanlarına göre daha fazladır. Bundan olsa gerek Yarbay Hasan Hüsnü Bey birçok farklı şehirde görev yapar. Aile sık sık bir şehirden diğerine göç etmek durumunda kaldığı için Mehmet Fazıl’da çocuk yaşlardan itibaren Anadolu’nun farklı illerine tanıklık eder.

Hasan Hüsnü Bey Konya’ya tayin edilince aile Sahibata Mahallesi Kadı Mürsel Sokakta bir eve yerleşirler ki burası Kadriye Hanımın baba ocağıdır. Üstelik anneanne ve dede de hayattadır. Mehmet Fazıl çocukluk yıllarının bir bölümünü Araboğlu Makasında, Kilisenin çaprazında bulunan Kadı Mürsel Camii civarında geçirir. Evleri de zaten Caminin kıble yönünde, sol köşededir. Günümüzde bir elektrik trafosunun bulunduğu yerdeki o ev 1970’li yılların sonlarına kadar, metruk vaziyette de olsa ayaktaydı.

Mektep yaşı geldiğinde Mehmet Fazıl ilköğrenime de Konya’da başlar. Birinci sınıfı bitirdikten sonra Hasan Hüsnü Bey’in tayini çıkar ve aile Kayseri’ye taşınır. Mehmet Fazıl’da ikinci sınıfı Erciyes’in eteklerinde okur.

Mehmet Fazıl’ın teyzesi, annesi Kadriye Hanımın kız kardeşi Yeni Adana Gazetesi’nin sahibi Ahmet Remzi Yüreğir Bey ile evlidir. Çocukluğu bir şehirden diğerine koşturmakla geçen Mehmet Fazıl, Konya’da yahut Kayseri’de yazdığı bir hikâyeyi 1927 senesinde teyzesinin kocası Ahmet Remzi Yüreğir’e gönderir. Zira o sırada Yeni Adana gazetesi öğrenciler arasında yarışma açmıştır. Yeni Adana gazetesinde Mehmet Fazıl’ın hikâyesini yayınlar ve birinci seçerek ödüllendirir. Yazarlığa ilk hikâyesinde ödül alarak başlayan Fazıl 1928 yılında da bu kez “Gurbette Feryat” başlıklı bir şiiri eniştesine yollar ve Yeni Adana'da yayınlanır. İlk hikâye ve şiiri çocukluk yıllarına münhasır olduğundan olsa gerek, Fazıl Beyin yayınlanmış ilk eserleri olarak kaydedilmemiştir. Ya da “Mehmet Fazıl” imzası taşıdığı için araştırmacıların dikkatinden kaçmış olmalıdır.

Hasan Hüsnü Bey Kayseri’den sonra tayinlerden yıpranan ailesini Adana’ya yerleştirir. Mehmet Fazıl’da ilkokulun diğer sınıflarını Adana ve Kozan’da bitirir, Tarsus ve Adana Ortaokullarından mezun olur. Milli Mücadele şartlarını iliklerine kadar yaşayan Hasan Hüsnü Bey evladının da kendisi gibi bir subay olmasını arzulayıp Mehmet Fazıl’ı Kuleli Askeri Lisesi'ne gönderir. Kuleli’yi 1933 yılında bitiren Fazıl Beyin “Havaya Çizilen Dünya” adlı ilk şiir kitabı Harp Okulundan mezun olduğu gün yayımlanır. Fazıl Bey’in bu kitabındaki şiirlerinde Necip Fazıl Kısakürek’in etkisinde olduğu görülür. Kendi şiir tarzını oluşturması ise 1940 yılında yayımlanan “Çocuk ve Allah” adlı kitabıyla başlar. 1935'te babasını kaydeder. Bu ölüm onu sarsar ve babasının ismini yaşatmak için Fazıl Hüsnü adını alır. O artık Mehmet Fazıl değil, Fazıl Hüsnü’dür.

1936'da Atış Okulu'nda çekilen kurada Piyade Teğmen rütbesiyle Erzurum'a atanan Fazıl Hüsnü Bey ardından Iğdır ve Sivas illerinde, daha sonraları da Orta Anadolu ve Trakya bölgelerinde 15 yıllık zorunlu hizmet süresini tamamlayıp yüzbaşı rütbesindeyken 1950 yılında istifa ederek ordudan ayrılır. Üniformasını çıkardıktan sonra önce Basın Yayın ve Turizm Müdürlüğü’nde çalıştı, ardından iş müfettişi olarak Çalışma Bakanlığı’nda çalışıp 1959’da emekli oldu.

B0ütün hücreleriyle edebiyat adamı olan Fazıl Hüsnü Bey emekliliğinden sonra İstanbul’da Aksaray’da, daha sonra Vezneciler’de açtığı Kitap Kitabevi yayınlarını açtı ve 1970’e yayıncılık yaptı. Bu yıllarda Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu üyeliğinde de bulundu.

Dağlarca’nın şiirlerinde çeşitlilik dikkati çeker. Lirik ve felsefî şiirler, zaman, kâinat, hayat ve ölüm gibi temalarla örülü şiirler, metafizik içerikli şiirler, sosyal ve politik muhtevalı şiirler, çocuk şiirleri onun şiir yapısıdır. Bir başka özelliği ise destanlar yazmasıdır. Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinin en önemli destan şairi olan Dağlarca 23 destan kaleme alır ve Malazgirt Savaşı'ndan İstanbul'un fethine, Çanakkale'den harbinden Milli Mücadele ve Bağımsızlık Savaşı'na kadar birçok zaferi anlatır.

1968'de ABD Pittsburgh Üniversitesi International Poetry Forum (Uluslararası Şiir Forumu) tarafından “Yaşayan En İyi Türk Şairi” ilan edilen Dağlarca, aynı yıl Türkiye Milli Talebe Federasyonu Turhan Emeksiz Armağanı'nı da kazandı.

1973'te Arkın Çocuk Edebiyatı Yarışması'nda üç şiiri ile “Üstün Onur” ödülüne lâyık görülen Dağlarca 1974'te Yugoslavya'da Struga 13. Şiir Festivali'nde Altın Çelenk ödülü aldı. 1977'de Sivas Belediyesi Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya “Sivas Hemşehrilik Beratı” verdi.

Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın yayımlanan kitapları şunlar:

Havaya Çizilen Dünya (1935), Çocuk ve Allah (1940), Daha (1943), Çakırın Destanı (1945), Taş Devri (1945), Üç Şehitler Destanı (1949), Toprak Ana (1950), Aç Yazı (1951), İstiklal Savaşı- Samsun'dan Ankara'ya (1951), İstiklal Savaşı- İnönüler (1951), Sivaslı Karınca (1951), İstanbul-Fetih Destanı (1953), Anıtkabir (1953), Asu (1955), Delice Böcek (1957), Batı Acısı (1958), Mevlana'da Olmak (Gezi) (1958), Hoo'lar (1960), Özgürlük Alanı (1960), Cezayir Türküsü (Fransızca, İngilizce ve Arapça çevirileriyle birlikte, 1961), Aylam (1962), Türk Olmak (1963), Yedi Memetler (1964), Çanakkale Destanı (1965), Dışarıdan Gazel (1965), Kazmalama (1965), Yeryağ (1965), Vietnam Savaşımız (İngilizcesiyle, 1966), Kubilay Destanı (1968), Haydi (1968), 19 Mayıs Destanı (1969), Vietnam Körü (destan-oyun) (1970), Hiroşima (Fransızca, İngilizce çevirileriyle, 1970), Malazgirt Ululaması (1971), Kınalı Kuzu Ağıdı (1972), Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1973), Horoz (1977), Hollandalı Dörtlükler (1977), Çukurova Koçaklaması (1979), Nötron Bombası (1981), Yunus Emre'de Olmak (1981), Çıplak (1981), İlk Yapıtla 50 Yıl Sonrakiler (1985), Uzaklarda Giyinmek (1990), Dildeki Bilgisayar (1992)

Kazandığı ödüllere gelince;

1946’da Şiir Yarışması üçüncülüğü, 1956’da Yeditepe Şiir Armağanı (Asu kitabıyla), 1958 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü (Delice Böcek kitabıyla), 1966’da Milli Talebe Federasyonu Turhan Emeksiz Şiir Armağanı (Delice Böcek ile), 1977’de Sedat Simavi Vakfı Ödülü'nü Peride Celal ile bölüştü (Horoz şiir kitabıyla), 1967’de ABD International Poetry Forum tarafından “En İyi Türk Şairi” seçildi, 1974’de Struga (Yugoslavya) Şiir Festivalleri'nde Altın Çelenk ödülü aldı. Yazar İstanbul’da zatürre tedavisi gördüğü sırada 94 yaşındayken 15 Ekim 2008’de öldü ve Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi

Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı yazmaya karar verdiğimizde ilk görüşmeyi Adana Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanı Araştırmacı Yazar Ahmet Karataş ile yaptık. Karataş “Fazıl Hüsnü Beyin Konya’da yaşadığı yıllar Kozan’dan daha fazladır, dolayısıyla Konyalı’lığı Adana’dan fazladır” diyerek bir anlamda tarihe ışık tutmuş oldu.

Konya’da Kültür ve sanatın merkez ailelerinin başında Halıcı ailesi gelir. Merhum Feyzi Halıcı Cumhuriyet dönemi edebiyatçılarının neredeyse tamamıyla hemhal, olmuş, ahbaplık etmiş biriydi. Elbette kardeşleri Nevin Hanım ve Hasan Bey de ağabeylerinin kültür ikliminden nasiplenmiş olmalıydılar. Onlara müracaat etmek en doğru olanıydı. Hem Nevin Halıcı hem de Hasan Halıcı ile görüşerek bilgilerine başvurduk.

“Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Konya’daki evi ve annesine dair neler biliyorsunuz?

(Nevin Halıcı) Fazıl Bey Feyzi ağabeyimin çok sevdiği yakın arkadaşlarından biriydi. Fazıl beyin Annesi Araboğlu Makasında Kadı Mürsel Cami’nin yanındaki evinde yaşadı, orada vefat etti. Fazıl Hüsnü Bey Konya dışında yaşadığından Feyzi Ağabeyim Kadriye Hanım ölünceye kadar onu ziyaret edip hatırını sorar, varsa ihtiyaçlarını görürdü.

Evleri, trafonun olduğu yerde miydi?

(Nevin Halıcı) Evet. Elektrik trafosu yapılan yerdeydi. Kadriye Hanım vefat ettikten sonra o ev bir süre boş kaldı. Sonra yıkılmış ama o dönemi kardeşim Hasan Bey daha iyi anlatabilir.

Siz Fazıl Hüsnü Bey’le tanıştınız mı?

(Nevin Halıcı) Âşıklar Bayramı sebebiyle Konya’ya geldiğinde görüşürdük ama benim yakın bir münasebetim olmadı. Onların sohbetleri kendi aralarında olurdu.

(Hasan Halıcı) Benim Fazıl Bey ile ilk tanışmam çok enteresan olmuştu. Talas’ta ve Robert Kolejinde okuduğum yıllarda tatil dönemlerinde Halı Mağazamızda dururdum. Dükkânın bir tarafında babamın yazıhanesi vardı, onun kendine münhasır, hacı-hoca ziyaretçileri olurdu. Yanında da Feyzi ağabeyimin camekân odası var, o da kendine göre şair, yazarlarla görüşürdü. Bir gün ağabeyim odasında bir telefon görüşmesi yapıyor, ben de dükkanın ortasından caddeyi seyrediyordum. Karşıdan kırmızı pantolonlu yeşil kadife ceketli bir adam bizim dükkâna doğru geliyordu. Müşteri diye beklerken adam içeri girip doğruca ağabeyimin odasına yöneldi. O da telefonla konuşuyor, böldürmemem lâzım. Hemen önüne geçip, “Beyefendi hoş geldiniz, buyurun ben size mağazamızı gezdireyim, yardımcı olayım” dedim. Beni hiç umursamadan, “Feyzi ile görüşeceğim” diyerek geçmek istedi. Perdeler gibi önüne geçtim, “Bakın, halılarımız burada, diğer çeşitlerimizi görmek isterseniz” filan diyerek onu birkaç dakika oyaladım ama beni dinlemiyor. Derken, benim sırtım dönüktü, ağabeyim arkamdan geldi “Sen beni nasıl Fazıl ağabeyimle görüştürmezsin” diyerek aramıza girdi. Onu kucaklayıp yazıhanesine yürüdüler. “Eyvah” dedim. Galiba gevrek arpa çiğnemiştim. Biraz ortalıkta görünmemeye çalıştım. Sonra Ağabeyime “O adam kimdi?” diye sordum. “Meşhur şair yazar Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı tanımıyor musun?” dedi.

Fazıl Bey Konya’ya sıkça gelir miydi?

(Hasan Halıcı) Tabi, çok gelirdi. Her şeyden önce annesi hayattaydı ve Feyzi ağabeyim onun en samimi dostlarından biriydi. Konya’ya geldiğinde Araboğlu makasında, yıkılan evlerinde annesinin yanında kalır, o günlerde de Konya’nın ileri gelen kültür adamlarıyla meşveretleri olurdu. Bazen de yanlarında İstanbul’dan ya da diğer şehirlerden başka şair yazarlar da bulunurdu. Âşıklar Bayramı zaten bambaşka bir ortam olur, Türkiye’nin dört bir yanından ne kadar şair varsa Konya’da toplanırdı. Fazıl Ağabey Konya’ya gelemediği zamanlarda da annesiyle ilgili ağabeyimden bir şeyler ister, o da üşenmeden zevkle o hizmeti yerine getirirdi.

Konya’da ne tür edebi buluşmalar yapılırdı?

Ben onların ortamlarında doğrudan bulunmazdım ama dükkânda buluştukları zaman hizmetlerini görürdüm. Mesela Feyzi ağabeyim 1956’da bir kültür dergisi yayınlamaya karar verdiğinde Fazıl Hüsnü Dağlarca, Celal Kişmir ve birkaç kişiyle Meram’da bir toplantı yapmışlardı. Orada “dergini adı ne olsun?” diye konuşulurken Fazıl Hüsnü Bey “Hem Hazreti Mevlâna’nın ‘gel’ çağrısından, hem de Selçuklu Devletinin Çağrı Beyinden esinlenerek “Çağrı” ismini önermiş. Ağabeyim yıllarca Çağrı Dergisini yayınladı ve Türk kültür dünyasında bu dergi çok önemli bir saygınlık edindi. Fazıl Bey, Behçet Kemal Çağlar ve daha birçok ünlü yazar şair bu derginin müdavimlerindendi.

Fazıl Hüsnü Beyin çocukluğunu geçirdiği o ev ne zaman yıkıldı?

Fazıl ağabeyin annesi vefat ettikten sonra ev epey bir zaman boş kaldı. Yanlış hatırlamıyorsam başka oturan da olmadı. Sonra o bölgede Belediye istimlak yaptı. Ağabeyim Belediye’nin yıkım kararını Fazıl Hüsnü Beye anlatınca önce ‘ata ocağı yıkılıyor’ diye müteessir olmuş. Sonra yıkılan yere elektrik trafosu yapılacağını söyleyince biraz ferahlamış ve “Elektrik trafosu da kamu hizmeti görür. Yazar şair insanları aydınlatır, elektrik şehri aydınlatır. Ben bir şiir yazayım, trafonun üzerine onu koysunlar, benim de şartım bu olsun” demiş. Bir ücret talep etmeden evi belediyeye verdiğini hatırlıyorum.

Annesinin vefatından sonra münasebetleri nasıl seyretti?

Konya ile münasebeti hiç bitmedi. Hem Âşıklar Bayramı hem de Mevlana ihtifallerine gelirlerdi. Arada başka ziyaretleri de olurdu. Feyzi ağabeyim de İstanbul’a yerleşince oradaki kültür ve sanat erbabı insanlarla daha sık buluşup görüştüler, fasıl muhabbetleri yaptılar. Ben de yeğenim Emrehan Bey ile beraber bir dönem İstanbul’da Halıcı Bilgi İşlem adıyla bir bilgisayar şirketi açmıştım. Açılışa ağabeyimin arkadaş çevresi de gelmişti. Fazıl Hüsnü Bey, Celal Kişmir, Feyzi ağabeyim ile birlikte orada bir fotoğraf çektirmiştik.”

Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Konya hatıralarını barındıran ata evinin ne zaman yıkıldığına dair bilgilere erişebilmek için Türkiye Elektrik Kurumu’nun 1980’li yıllardaki idarecilerine ulaşmamız gerekiyordu. İlk görüşmeyi Cemal Harmankaya ile yaptık; doğru bilgiler için “Elektrik Mühendisi Nevzat Çakın ve dönemin İl Müdürü Ahmet Cemal Yalçın ile görüşmemizi” önerdi.

“Kadı Mürsel Sokak’ta uygulanan istimlak ve caminin bitişinde Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya ait evin yerine yapılan trafo ile ilgili neler anlatabilirsiniz?

(Nevzat Çakın) Trafo yapılan yerdeki evin Şair Yazar Dağlarca’ya ait olduğunu ben bilmiyorum. Ama ev onun ise keşke yıkılmasa ve trafo bir başka yere yapılsaydı. Bence oranın bir kültür evi olması daha isabetli olurdu. Trafo meselesine gelince; o yıllarda Konya’da Macar tipi trafolar vardı. Konya’nın ilk elektrik hattını Macar mühendisler kendi teknolojilerini kullanarak çekmişler. Zamanla bunların yenilenmesi ihtiyacı doğdu. Elektrik İdaresi önceki yıllarda Belediye bünyesindeydi. Bahsettiğiniz trafo da kurumun Belediyeden ayrıldığı ilk yıllarda yapılmış olabilir, tam tarihini hatırlamıyorum.

(Ahmet Cemal Yalçındağ) Biz kurum olarak Belediye’ye trafo yapımı için yer ihtiyacını bildirdik. Onlar da bize caminin köşesinde, şimdi trafo olan yeri gösterdiler. Trafo yapılıp hizmete alındıktan bir müddet sonra, kimin vasıtasıyla olduğunu hatırlamıyorum; bize bir şiir getirildi ve “Bunu tabela olarak yaptırıp Gazialemşah trafosuna asın” dediler. İstimlak ve yıkım Elektrik İdaresinin değil Belediyenin bir tasarrufuydu.”

Keşke Adana’nın gazeteci eniştesinin yanında ikamet ettiği için sahiplendiği, Sivas Belediyesi’nin Sivas’a dair eser neşrettiği için hemşehrilik beratı verdiği Fazıl Hüsnü Dağlarca adına da Konya bir Kültür Evi açabilmiş olsaydı. Keşke!

MUSTAFA GÜDEN

Editör: TE Bilişim