Rabbimiz, günahkâr kullarını affetmek, salih kullarının derecelerini artırmak istiyor. Bunun için vesileler gönderiyor,  fırsat saatleri, fırsat günleri, fırsat ayları lütfediyor. Kullarım bu vesileleri, bu fırsatları değerlendirsin de onları bağışlayayım, bana yaklaşsınlar ve onlara cennetimde en güzel makamları, köşkleri vereyim diyor. İşte Ramazan da bu vesilelerin en başında gelen bir zaman dilimidir.

     Rabbimiz, nasıl ki belli zeminleri, toprakları, coğrafyaları daha bereketli, daha verimli yaratmışsa, belli insanları daha faziletli ve erdemli kılmışsa, kulları arasından peygamberlerini seçmişse; belli zamanları, ayları, günleri, geceleri ve saatleri de ayrıcalıklı, faziletli ve bereketli kılmıştır. İşte Ramazan ayımız da on iki ay içinde bereketli kılınmış zaman dilimlerindendir. Rabbimiz, bu ayı biz kullarına bir rahmet olarak ihsan ve ikram etmiştir.

    Evet, kameri aylardan Ramazan sıradan bir ay değildir. Kelime manası itibariyle “yanma, kavrulma ve günahlardan arınma” anlamlarına gelir. Bu ayda oruçla dudaklarımız yandığı, yaptığımız salih amellerle günahlardan arındığımız için Ramazan adı verilmiştir. Hadis-i şerifte, “Kim Ramazan ayında inanarak ve sevabını umarak oruç tutarsa geçmiş günahları bağışlanır” buyrulur. Burada öncelikle imana, ümide ve niyete vurgu yapılır. Orucu perhizden, açlıktan ayıran da işte bu iman, ümit ve niyettir.

    Ramazan başta Kur’an ayıdır, faziletini Kur’an’dan alır.  Bu ayın içinde bulunan ve bin aydan hayırlı olduğu bildirilen Kadir gecesinde bir defada dünya semasına indirilen Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, vahiy meleği Cebrail vasıtasıyla 22 sene boyunca, ihtiyaca göre, zamanı geldikçe, sorular soruldukça Peygamberimiz (sav) Efendimizin kalbine ilka edilmiştir. O sebeple Ramazan ayı, oruç ayı olmaktan öte Kur’an ayıdır. Bu ayda Kur’an daha fazla okunmalı, tefsirleri üzerinde yoğunlaşmalı, hatimler yapılmalı ve sevabı geçmişlerimize de bağışlanmalıdır. Şunu bilmeliyiz ki, Kur’an öncelikle biz dirilere gelmiştir, Kur’an’ın mesajı öncelikle bizedir. Ayrıca ölülerimize rahmet, hastalarımıza da şifadır. Efendimiz (sav) buyurur: “Kalbinde Kur’an’dan bir şey bulunmayan harap olmuş eve benzer.” Ayet-i Celilede, “O Kur’an’da indirdiğimiz ayetlerde mü’minler için şifa ve rahmet vardır, zalimlerin de ancak hüsranını artırır”. buyrulur.

  Ramazan, sadakat, samimiyet, teslimiyet ve fedakârlık ayıdır. Vereceğimiz sadakalarla bu sadakatimizi, tutacağımız oruçlarla bu teslimiyet ve fedakârlığımızı göstereceğiz. Bir hadis-i kutside buyrulur: “Adem oğlunun her ameli kendisi içindir, yalnız oruç benim içindir. Onun mükâfatını samimiyetine göre sınırsız olarak ben vereceğim”.  

     Ramazan bir nasip ve bereket ayıdır. Ondan herkes nasibi kadar faydalanır. Kiminin nasibi uhrevidir, kiminin ki dünyevidir. Kimi veren el olmak ve ahirete kazanmak için verir, kimi de bu verenlerden istifade etmek için bu günleri adeta iple çeker. Ramazanın bereketinden nasibi olanlar nasibini alacak ve tekrar kavuşmak için bir kameri yıl daha bekleyecek. Belki de son Ramazanımız olacak, bir daha bu rahmet ve bereket mevsimini göremeyeceğiz. Güzel karşılayıp güzel uğurlayan kazanacak. Nasibi olan ruhlar yıkanacak, bedenler şifa bulacak, açlar doyacak, verdikçe gönülleri bir huzur iklimi saracak, bir dahaki seneye gelmek üzere evimizden, sokağımızdan ayrılıp gidecek. Ama mü’min gönüllerde hasreti hep kalacak.

     Ramazan Furkan ve Ğufran ayıdır, sabırlı-samimi kullarla sabırsız ve riyakar kullar bu ayda ayrılacak. Bu ay oruç tutanlara, diğer salih amellerle gecelerini ve gündüzlerini geçirenlere sağnak sağnak rahmet ve ğufran yağacak, gönüllerine huzur, yüzlerine nur gelecek. Mazeretsiz oruç tutmayan nasipsizlere de adeta zindan gibi olacak, otuz günlük zaman dilimi geçmek bilmeyecek, sıkacak da sıkacak. Çünkü o münafık tipler, oruçluların yanında gönlünce yiyip içemeyecek, utanacak, sıkılacak, utanmayanlar daha da pervasızca ortalıkta sigarasını tüttürecek.

    Bu ayda samimi işverenle işçi de imtihan olacak. Burada işverenlerimize küçük bir tavsiyemiz olacak: İşçilerine yıllık izinlerini bu ayda kullandırırlarsa makbule geçer. İşverenler veya kurumlarımız mesai saatlerinde değişikliğe gider veya çalışma saatlerini kısaltırlarsa oruçluların sevabına ortak olurlar. Daha çok üretim yapmak için işçisinin oruç tutmasını istemeyen, hatta mesaisini uzatan, ağır işleri yaptırmaya devam eden işverenimiz varsa, Allah onlara hidayet versin demekten başka sözümüz olamaz. Mümkünse oruçlu işçimiz başka iş arasın, bu tür kötü niyetli insanlara köle olmasın. Şuna inanıyorum ki oruç tutmayarak veya tutturmayarak yapılan ve yaptırılan işlerde hayır ve bereket olmaz.

     Askerlik yapan bir kardeşimizle telefon görüşmesi yaptım, oruç tutan askere her türlü kolaylığın sağlandığını söyledi. işte dedim bizim milli ordumuz bu.  Biz bu orduyla artık Rabbimizden başka kimseden korkmayız dedim. O komutalarımıza teşekkür ediyorum.

    Belediyemiz de ilçelerimizin mesaisini sahur vaktinden başlatarak öğleye kadar yaptırmalı. Tutan tutar, tutmayan tutmaz. İşverenin görevi, oruç tutulması için teşvik emek, işçilere kolaylık sağlamak.

     Ramazan infak, ihsan, zekât ve fitre ayıdır. Ramazanda yapılan ibadetler, iyilikler, yardımlar katlanarak yazıldığı için zekâların da bu ayda verilmesi tercih edilir. Diğer zamanlarda birden yedi yüze kadar katlanan sevaplar bu ayda sınırsız olur, samimiyetimize göre Rabbimiz verir de verir. Bu ayda ellerimiz, evlerimiz, sofralarımız açık olmalı, merhametimiz güneş gibi herkesi ısıtmalı, deniz derya gibi cömert olup Rabbimizin verdiğini paylaşmalıyız. Efendimiz (sav), “Kim bir oruçluya iftar açtırırsa oruçlunun sevabı kadar iftar açtırana yazılır”, “ Merhamet edene merhamet olunur” Buyurur. Orucun gayesi de, fakire olan merhametimizi, şefkatimizi, empatimizi artırmak değil midir?

    Ramazan, haya, edep ve saygı ayıdır. İstatistikler göstermiştir ki bu ayda daha az günah işlenmekte, hırsızlık, cinayet, zina-fuhuş gibi büyük günahlar azalmaktadır. Mazereti gereği oruç tutmayanlar da oruç tutanlara hurmeten bu ayda yemeklerini açıktan yemezler, bir başkasının kendileri hakkında yanlış düşünmesinden, kötü zandan sakınırlar. Osmanlı zamanında aramızda yaşayan Ermeniler ve Rumlar bile Ramazanda açıktan yemek yemezlermiş. Yerde, çamurda bulduğu bir Kur’an yaprağını yıkayıp yükseğe koyduğu için evliyalık makamına çıkan insanları öğrendik. Allah’ın abid, zahid, salih ve saim kullarına saygı, Allah’a saygıdır.

   Hülasa Ramazan adlı sarayı, gündüzleri oruçla, geceleri teravihlerle ve teheccüdlerle süslemeli, ay boyunca ellerimizi ve gönlümüzü fakir fukaraya açmalı, vereceğimiz sadaka ve zekâtlarla bir kısım yatırımımızı ahirete yapmalıyız. Bire ondan bire yedi yüze kadar yazılacak iyilikler için Ramazan fırsatını en iyi şekilde değerlendirmeliyiz.

    Ne mutlu bu ikram ve ihsan günlerini ikram ve ihsanla geçirenlere, elini –gönlünü-sofrasını açanlara, sabır silahını kuşanıp her türlü günahtan uzak duranlara, dilini gıybetten ve yalandan, bedenini haram gıdadan, ruhunu ve nefsini şeytanın hile ve desisesinden koruyanlara!