Bulutlar diyorum bulutlar… Ne de güzeller. Bembeyaz, saf ve temiz… Pamuk şeker gibi tül tül… 

Sonsuz mavi nasıl da güzel sahipleniyor onları, anaç duygularla kol kanat geriyor…

Ömür tik tak gidiyor bizden… Geçmişten geriye kalanlarla yetinmek ise bir boyun borcu… 

Bu aralar kırkladık gönlümüzü güz yağmurları ile… Rüzgâr oradan oraya savurdu katre-i baranı… Kimi zaman ayaz üfürdü tam kalbine, uğundu dolu dolu döküldü gözler önüne… Kimi zaman da sıcak bir elle dokundu yüreğinin omzuna, umut; renk renk kuşaklar ördü etrafına…

Hayat kendini her yerde resmediyor aslında… Belki kırk dakika ders on dakika teneffüs metodu ile ders anlatmıyor bize fakat kendinde olan değişimlerle ne de çok anlam yüklüyor zihnimize… Görüp görmememiz gereken şeyleri ise biz belirleyip benlik duvarı ile zihin çevremizi düşüncelerle örüyoruz. Ne yazık ki çoğu şeyi görmezden geliyoruz. 

Ne diyorduk; bulutlar… Evet, katre-i baranın annesi, ailesi olan koca koca buhar kütleleri… Çoğu zaman yeşillikler üzerine sırt üstü uzanarak hayal gücü ile şekilden şekilegiren o güzel beyazlıklar… Kimseyi kırmayan, kimin gönlünde hangi duası yatıyorsa ona dönüşüveren o naiflikler… 

Okul öncesi öğretmenlerinin bildiği bir drama vardır. Sizlerle paylaşmak istiyorum, tam da konunun üzerine hatırıma düştü; “Öğretmen çocuklara; “şimdi hepimiz gökyüzündeki bulutlarız, gökyüzünde dolaşıyoruz, dolaşırken diğer bulutlara çarpmıyoruz. Hafiften rüzgâr esmeye başladı, rüzgâr bulutları sürüklüyor…Rüzgâr gittikçe hızlanıyor. Bulutlar da gökyüzünde daha hızlı ilerliyor. Birbirine çarpmamaya çalışıyorlar” gibi yönergeler kullanır. Öğretmen çocuklara; “bulutlar ileride gördükleri pembe dünyaya doğru ilerlemek istiyorlar ama rüzgâr bulutların ilerlemesini engelliyor. Bulutlar ilerlemeye çalışıyor, rüzgâr bulutların ilerlemesini engellemeye devam ediyor.” Bir süre devam edilir. Öğretmen; “bulutlar, hep birlikte sessizce rüzgârı dinleyelim. Ben duyuyorum, eğer istediği şeyleri yaparsak bizim pembe dünyaya gitmemize yardımcı olacağını söylüyor. Acaba rüzgâr bizden ne istiyor?” der ve çocuklardan gelen yanıtlar dikkate alınarak rüzgârın istekleri yapılır. Öğretmen de bu arada; “rüzgâr, tek ayak üzerinde durmamızı istiyor, tek ayakla sıçrayıp gitmemizi istiyor, çift ayakla sıçrayarak gitmemizi istiyor” der. Ve çocukların bu yönergeler dâhilinde hareket etmelerini sağlar. Öğretmen; “rüzgâr artık esmiyor, bulutlarımız çok yorulmuşlar, yavaş yavaş pembe dünyaya doğru ilerlemeye devam ediyorlar. Ve bulutlar pembe dünyaya vardılar.”

Dışardan bakan birine; çocukları eğlendirmek ve bütünlük sağlamak için yapılan bir oyun gibi görünse de çocuk dramaları ve müziklerinde o kadar güzel anlamlar gizli ki… Bu işe girdiğimden beri hayata bakış açım daha çok değişti. 

Hayat; koca dünyada birbirine çarpmadan yaşamaya çalışan insanlarla dolu… Hayatınrüzgârı, imtihan! Bizi oradan oraya sürükleyip, ulaşmak istediğimiz yerden alıkoymak istese dahi hedefimizden, yolumuzdan, çizgimizden asla vazgeçmeden, huyuna gidip, söylediklerini yaparak emin adımlarla yolumuzda ilerlemek zorundayız. 

Sırf bu gayretlerin sonunda bekleyen pembe hayal dünyası için… Bugün biraz polyannacılık oynasak ne olur ki?.. Her şeye güzel ve olumlu baksak… Hüznü kapı dışarı edip, umudu başköşeye oturtsak… 

Herkesin çocukluk hayalidir bulutların üzerine çıkıp, o yumuşacık beyazlıkların üzerinde hoplaya zıplaya dolaşmak… O çok masum, pamuk gibi görünen şeyler gün gelir biri kalbini söküp almış gibi damlalarını yeryüzüne bırakır. İçinde şimşekler çakar. 

Bu aralar kırkikindi yağmurlarının hırçınlığı, yaramaz bir çocuk gibi elinde avucunda ne kadar damla varsa etrafa savurması ile ürperdi gönüller… Ondan rahmeti çok istedik oda mızıkçılık yapma çabasında sanırım. Yine de yağmuru bizden esirgemediği için minnettarız. 

Daha nice yağmurlara diyelim o zaman… Rahmetin ülkemize, toprağımıza, ekinimize, köylümüze sağlık ve afiyet getirmesi dileğiyle…