İnsanlığın ayaklar altına alındığı bir süreçten geçiyoruz. Değerler, inançlar, fakirin azığı olma yolunda ayyuka çıktığı bir dönemden... Biz mi akıllıydık yoksa yeni nesil mi?sormadan geçemiyoruz.  Dün yaşamak için yemek zorunda kalınıldığı inancı öne çıkarken bu gün yemek için yaşamak inancı öne çıkmaya başladı.…

Ben hala fiziki aktivitelerimizi yerine getirmek için yeme zorunluluğunu savunanlardanım. Bu savımı bugünün bilimi de kabul etmektedir. Ama maalesef bilim adamları aynı inançta gözükmüyorlar. Öyle olmasaydı bunca medya kuruluşunda yemeyi körükleyen reklamlar gırla gider miydi? İşin garip tarafıda, bugün yeme reklamı yapan sözüm ona toplumunaynı yönlendiricilerinin, ertesi gün yediklerimizi nasıl çıkarmamız gerektiği konusunda bir başka telden çalmaya başlamalarıdır...

Balık hafızalı olmalıyız ki, birgün yeme reklamlarındanetkilenip yarını düşünmeden tıkınırken, ikinci günde yediklerimi çıkarmak için bir başka çabanın içine düşüyoruz. Yahu hiç mi dünle bu günü bir araya getirmesini düşünemiyoruz. Bu kadar mı şapşallaştık ki anlamakta güçlük çekiyoruz?!...

Öyle bir kazanma hırsına girdik ki,kazandıklarımız ne kadar olursa olsun az gelmeye başladı. Zira ihtiyaçlarımız günden güne kazancımıza oranla daha fazla artıyor. Galiba bizim gibi gördüğüyle amel etmeye başlayan kopya insanlar, bir kopya hayatın içinde savrulup gidiyorlar. Kopya hayatlar yaşıyoruz, kopya hayatlar… 

Sahi bunca kopya yaşamlar arasında öğretmenlerin çocuklarımıza; dürüstlüğü, çalışkanlığı, emeğe saygıyı anlatması mümkün mü? Hiç sanmıyorum. Bunun içinde başarılı bir nesil, başarılı bir gelecek hazırlamamızda günden güne zorlaşıyor. 

Öğretilen yada öğretilmeye çalışılanla içindeyaşadığımız hayat taban tabana zıt. Kimin neyi ne şekilde elde ettiğinin hiçbir önemi yok. Önce çıldırtırcasına yiyecek kuduracaksın, sonrada azgın sularının önüne bentler yapmak için yeni çareler peşinde koşacaksın. İmdat… Yok mu bu şaşırmışlığın önüne geçecek bir akıllı insan?! Boşuna dememişler; deli akıllıya deli der diye. Bak işte buda karıştı. Peki, kim deli kim akıllı?!. Çıldırırcasına yiyip yediklerini çıkarmaya çalışan mı?Yoksaihtiyacından fazlasına istemezük diyen mi?

Sorunun cevabı, adamına göre değişken. İnsanın durumu gibi. Nasılsınız? Adamına göre… Bir şey vereceksen iyiyim, isteyeceksen kötü. İnsanlık, frenleri boşalmış kamyon gibi parçalanıncaya kadar gitme peşinde. Şayet bir yokuşta, her hangi bir yere çarpmadan, devrilmeden durabilirse,frenlerini yaptıracak yoluna devem edecek. Ya şarampole uçan? Yolu açık olsun. Yola çıkmadan bakım yaptırsak arabaya! Vakit yok,çalışmak lazım…

Güzel duyguları, güzel günleri, güzellikleri unutalı yıllar oldu. Unuttuk mu unutturulduk mu? Ne farkederki. Unuttuysak bunun suçlusu sade bizmiyiz? Yada unutturulduysak bunda bizim her hangi bir katkımız yok mu? Unutunca hatırlatacak, hatırlatınca da umutla unutkanlığa galebe gelecek bir kişiliği oluşturamadık mı? Önce kendimiz sonrada bizden bir şeyler bekleyen toprağımız ve yardım için ellerini açıp bekleyenlerimize? İnsanlığıngeleceğinin dizayn edilmesi için hiç mi katkımız olmasın karılan çamurda? Neme lazımcılığı dün yaşayanlar nasıl yanıtlamışlar fikir edinemiyor muyuz? Onlar da bugünün vurdumduymazlığı içinde olsalardı, çatısı altında bulunduğumuz bu gök kubbenin neresinde olurduk acaba…

Öyle yapmıyor muyuz? Ah! ‘Ulan kör şeytan’,demekten başka ne yapıyoruz ki?Hikmetinsırrına ermek için zaman harcamak bu kadar mı zor? Dışardaki şeytanı taşlarken içerideki şeytanın kahkahalarına daha ne kadar kulak tıkayacağız? Şu insana verilen düşünme duygusu ne zaman işe yarayacak merak ediyorum.  Ne zaman düşünecek ne zaman muhasebe yapacağız. Sofradaki yemeğin çokluğuyla midemizin hacmini düşünüyormuşuz? Ya o yediklerimiz sonra ne olacak? Ya o yemeklere verdiğimiz emekler ve sonra onları tekrar vücuttan atmak için harcayacağımız zaman ve emeklerimiz?!..

Yok mu kurtaran? İçine düştüğümüz çukurdan çıkmak için kim elimizden tutacak. Yukarıda kimse var mı acaba? Yoksa topyekûn çukurdamıyız? Öylece, yağmur sularının günün birinde çukuru doldurarak bizi düzlüğe çıkarmasını mı bekleyeceğiz?!Kıyıda köşede kalmış sözde aydınlarımız yokluğumuzufark edipdüşünme ihtiyacı hissedecekler mi? yoksa onlardamı başka bir çıkmazın içindeler, çukura düşmeden. Ya herkes kaybolmuşken keseyi dolduralım telaşı içindelerse! Peki onları kimler kurtaracak dersiniz; düzlükte taşıyamadığı hantal göbekleri ve kafalarındaki örümcek fikirlerden?!..

Okullarda okutulan o yüce insanlıktezleri, düzlüğe çıkaracak olan görüşler, nerede kadılar. O fikirler sadece okullarda okutulmak için mi kitap sayfalarına alındı?!.. Güncel hayatta istifade etmek için bir çaba içine girmeyecek miyiz? Hani yardımlaşmak, dayanışmak ve bir birimizden istifade etmek için bir araya gelmiştik?!.. Onlardan geri kalan kopya aydınlar, karınlarını kaşırken akıntıya kapılanlar ise, her zaman olduğu gibi gaipten uzanacak bir yardım elini beklemeye devam etmekteler.Günlerimiz ve dünlerimiz öğüt dinlemekle geçerken, bu günlerimizde hallerimiz nice olacak, bunları düşünenvar mı acaba?!..

Böyle giderse tek çarenin, geriye dönmek olduğunu düşünüyorum. Varsın kimin olursa olsun varlığın içinde çatlayarak ölmek. Ve çatlayarak ölmek için çatlayarak çalışmak. Varsın o ilkel çağın insanları bir birlerini yesinler.En azından biri diğerini yedikten sonra karnının doyduğunu hisseder ve bir müddette olsa diğerlerinin yaşamasına izin verir. Şimdikilerin doyma ve soluklanma derdi yok. Doysa da öldürüyor bir diğerini doymasada.Çünkü şimdiki insan, sadece doyumunu değil semizime sini düşüyor. Doyarsa da kendinden sonra gelecek olan yakınlarından semizime sini istedikleri için biriktirme peşinde…

Sahi geldiğimiz yer neresi!? Bir düzlük, aydınlık veya bir uçurum mu? Tabi olaya nerden baktığınız önemli. Uçuruma uçanlar için uçurum,uçurumun başında olanlar için zirve, oraya ulaşamayanlar için ise yükselişteyiz!..

Gidişatın sonunun, bulgurla yumurta takas etmekten daha hayırlı olduğunu sananlar yanıldılar bence. Tabi olayın buraya kadar gelebileceğini bilmişlerse. Belkideakıl edemediler.Hayalleriolayın bu duruma geleceği doğrultusunda değildi. Araca firen yapan usta, onunla hiçbir zaman kontrolsüz yola çıkılacağını düşünmemişti.Ben araca firen yaptım, elbette onu kullanmak isteyenler yola çıkmadan kontrolünü yaptırırlar diyordu. Oysa biz, frenlerin kontrolü yerine yeni araçlar ve yeniserüvenler için doludizgin yol alma hevesindeyiz. Ulaşım araçları ve iletişim araçları, yardımlaşmadan ve dayanışmadan ziyade, yeni sapkınlık yolları öğrenilmekiçin kullanılmaya başlandı. Böyle olacağı düşünülseydi eğer, Tramvaylar, uçaklar ve diğer ulaşım araçları yerine tabanvaylar ve dört ayaklı ulaşım araçlarının kalması yeğlenirdi şüphesiz. 

Yarış, kötüde ve kötüye olunca, gezegenin nevri değişti. Gökteki yılsızlar yol göstermek yerine, küserek yörüngelerine geri döndüler. İnsanlığa gönderilen bunca kurtarıcıda unutuldu ya da unutturuldu.O, yeniden orman yaşamını aşarak bilinmeyen bir mecraya doğru koşar ayaklarla gitmeye başladı. Orada kalınsaydı eğer, dünyanın düzeni böyle olmaz, İnsan kendini attığı kör kuyudan yeni bir kurtarıcı vasıtasıyla çıkarılmayı beklemezdi. Çare, yeniden silkinip dünlebu günü terazinin iki kefesine koyma ve yılanın soktuğu deliğe bir daha ayağımızı uzatmamaktadır.

Aksi yönde ilerlemek, karanlıklar içinde boğuşmaktan başka bir şey kazandırmayacaktır insanlığa.  Kendi hemcinslerini tepeleyerek varılan zirve yalnızlık ve mundar hayattan başka bir kazanım sağlamayacaktır. Unutmamak gerekirki, yalnız yenen yemekler ve içilen çayların tadı, doktorsuz elim bir ağrıyla kıvranarak hayata gözlerini yummakla eş değerdedir. Hayatta üleşmek, hayatıbölüşmek huzur, onu kendi uhdesinde hapsetmek,elemden başka bir yaşam vermeyecektir. İyilikte yarış çoğalmayı ve rahatı getirirken, kötülükte yarış, azalmaya ve tükenmeye götürecektir.

İhtiyaç fazlası kazanımlar içim harcanan emekten fazlası, o ihtiyaç fazlasının atılması için harcanacak ki buda insan olan insana yakışmayan bir eylemdir. İnsan o dur ki; ihtiyacını karşıladığı zaman durmasını bilmeli ve diğer ihtiyaç sahiplerinin haklarını alamsını gözetmelidir. Yine insan o dur ki,ihtiyacıolanınihtiyacını karşılayacak gücü yoksa ona ihtiyacını gidermesi için yardımcıolmasınıöğrenmelidir. İçinde yaşadığımız gezeğenden başka gezeğeni olmayan insanlığın tüm ihtiyaçlarını karşılayacakları materyaller mevcuttur. Karınların ve bedenlerinihtiyacı sınırlı olduğuna göre sınırdakarar kılınmalıdır.

İhtiyacının sınırını bilemeyen insan, kazanma melekelerini geliştirmek yerine kolay yoldan gelirine gelir katmak için türlüğü sapkınlıklara kalkışmaya başlamıştır. Buda ona insan olma yetiğini kaybettirerek, karanlık çağlarda yol almaya sürükleyecektir…

Bu sapkınlıklar ki onlara; hayatlarını, şahsiyetlerini, bir meta olarak satmalarına kadar götürmüştür. Onlar kölelik çağını yeniden kendi elleriyle çağıran,kendini bilmez, çağ hastalılarınaduçar olmuşlardır. Yine onlar ki, insanın en doğal ihtiyacı olan ‘sarılma’yı bile pazara çıkarmışlardır. Bunlara;satılık cüceler, satılık spermler, satılık obezite’likler, satılık uykular ve satılık kirli çorapları bile eklemek mümkündür.

 İlkel çağlardan yeniçağlara yelken açılırken, ulaşım gibi değişimin de kolaylaşması için birçok yenilikler ortaya atılmıştır Bu ilerleyişler, insanlığın rahat etmesi için üretilen araç ve gereçler;bulguru olmayanın fasulyeyle bulgur değiştirme zorluğunu önlemek için yapılan buluşlar, bunların faydalı mı yoksa zararlımı olduğu tartışmasını gündeme getirmiştir…İşte bu kolaylaştırma ve insanlığa hizmet etme yolunda,İnsanları öldürmek için değil onların hayatını kolaylaştırmak ve güzelleştirmek için Lidyalıların icat ettiği söylenen değişimin aracının adıdırPARA...