Ayakları geçmiş ve görünmeyen gelecekte sabit bir köprüdür yaşam. Geçmişi olmayanın geleceği temelsizdir o halde. Kökleri kuruyan bir ağaç önünde sonunda ölüme mahkûmdur; temelsiz yapı çökmeye… Su kaynağından, insan soyundan anlaşılır. Bu ve buna benzer daha pek çok örnek sıralamak mümkün.  Demem o ki insan soyunu besleyen kökler ne denli sağlam ne denli köklü ise sürgün veren nesil o kadar sağlıklı olur. Yalnızca maddesel sağlık değil kastettiğim. Onun kadar belki daha da önemli bir mefhum olan maneviyattan söz edersek kültür, medeniyet, gelenek, töre ayakta tutan kolonlarıdır.

Bizler hızlanmış zamanların her şeyi çabucak tüketmeye alışmış bir nesliyiz. Sevgileri, yiyecekleri, şarkıları, kitapları, filmleri, tüm nimetleri deyim yerindeyse ”leblebi gibi “ tüketiyoruz. Zaman denilen “mermerleri aşındıran” kör değirmen ise ömrü öğütmekte yakıtı insan olan düzende.. Bu hızla giderken yolda olanları durup seyretmeye vakit bulamıyoruz; hele arkaya hiç bakmıyoruz. 

Oysa ne idi yaşamak? Bir ülkü uğrunda bileyememişse insan azmini; giderek bir deryaya ulaşmayacaksa ırmak; ne ifade eder hayat?  Bize biçilen rolleri iyi oynamaya çalışırken hiç sorduk mu kendimize bu dünyaya niye geldim diye? Hele de en basitinden en karmaşığına sebepsiz değilken cümle mahlûkatın yaradılışı.

Bu uzun girizgâhın sebebi sizlere gösterime yeni giren bir filmden bahsetmekti. Direniş Karatay’dan. 

Öncelikle bir eleştirmen olmadığımı belirterek sıradan–ama tarihine milletine önem veren-bir seyirci gözüyle film üzerine birkaç kelam etmek isterim.

Efendim film savaş sahneleri, oyuncu kadrosu ve senaryosuyla oldukça etkileyici. Çekimleri Karatay Üniversitesi öncülüğünde Konya’da gerçekleştirilmiş. Öncelikle bir üniversitenin böyle bir projede yer almasını çok anlamlı buluyorum. Karatay Üniversitesi bu hizmetiyle hem kendi varoluş serüvenini hem de şehrinin tarihinde rol almış kilometre taşlarının en azından isimlerini anıp yücelterek Türk kültürüne olumlu bir katkı sağlamış. “Bu mayiler ki derya içredir deryayı bilmezler” dediği gibi Hayali’nin bu ilim ve maneviyat merkezi güzel şehirde yaşayıp tarihinden haberdar olmayan hemşerilerine bir üniversiteye yaraşır görev üstlenmiş. Bu açıdan kendilerini tebrik ediyorum.

Film Emir Celaleddin Karatay adındaki kahramanın hayatı ve kişiliği etrafında döneme hâkim Selçuklu hanedanını ve Konya’daki Ahilik teşkilatını konu alıyor.  Filmin bir kurgu olduğunun en başta belirtilmesi hikâyenin ve karakterlerin gerçekle uyumunu sorgulamayı gereksiz kılıyor. Dönemin atmosferi oldukça iyi aktarılmış. Türk Kültürüne ait büyüklere saygı, çalışkanlık, yardımlaşma ve dayanışma –kadın erkek omuz omuza- yüce gönüllülük, bir ülkü etrafında birleşme, devletine milletine sahip çıkma gibi çok özel erdemleri seyirciye aktarmayı başarıyor.

 İzleyici tıpkı Çanakkale destanını anlatan bir yapıtı takip ederken duyacağı o ulvi duyguların aynını bu filmde de rahatlıkla hissedebilir kanaatindeyim.

Filmin başlangıcından bitimine kadar emek harcayan herkesi tebrik etmek isterim. Başta emeğe saygı düsturundan hareketle böyle fikirlerin, emekçilerin yanında ve arkasında durma taraftarıyım. 

Karatay Üniversitesi yüzyıllar sonra kurucusunu unutmamış. Bununla da yetinmeyip onu yeni nesillere tanıtarak adını ölümsüzleştirmeyi murat etmiş. Ne iyi etmiş…