Elma ağacının altında elma yetişmez. Yetişse bile ağaç olamaz. Ana  ağacın gölgesi, bunun yetişmesine uygun ortamın oluşmasını engeller.Bu bağlamda bunu biz insanlara uyarlarsak;

Annesinden ayrılmayan kişi eşine eş olamaz; kadın kocasına , koca karısına.

Annenin yüce makamı değil esas kast etiğimiz,Annenin korumacı yanı. Evliliği kimyasal açıdan ifade edersek; iki hidrojen bir oksijen suyu oluşturur. Biri yakıcı biri yanıcı tıpkı ateş barut. İkisi birleşince su gibi tamamen farklı bir dünyayı oluşturuyor. Tamamen farklı bir alem.Farklı bir yaşam alanı.Bunu tekrar ayrıştırmak bir füzyon işi, kimyasal patlama.... Ben'den Biz'e geçmek gibi.Ya hala  hala ben'sek, biz olamamışsak, acaba yeni bir hayat oluşturabilmiş miyiz? Hala her şeyin en güzelini ben'im annem yapar.benim annemin yaptığı daha doğru, iddiası ile , eşler  bizim doğrusuna ne derece ulaşabilir?

Ya peki en büyük bizim ailemiz ise, ailemizden ayrı bir yerde , bir bahçede elma olamamışsak,; ailemizin kralı, ailemizin en akıllısı, kıraliçesi isek; ne kadar içinde bulunduğumuz şehirli olabiliriz. En büyük benim ailemse, en akıllı biz isek, en haklı da biz oluyorsak başkasının hakkı olur mu ?Ne derece olur.? Veya biraz eskiye ya da doğuya gidersek aşiretimiz en büyük olmaz mı?Peki sadece kendi ailemiz açısından doğrulara bakacak olursak doğru ne kadar doğru olur. Doğrularımız bağnazlığımızı doğurmaz mı?Ailemizi aşıp o şehirli olabilir miyiz?Ailemizin doğrularından, hakkından , güzelinden Şehrimizin doğrusuna , güzeline, hakkına ulaşabilir miyiz?

Ya peki en büyük şehir benim şehrimse; dünyanın merkezinde isek, hemşehrimizi bulduysak onun dışında bir insan olabilir mi. Onu korumamız kollamamız gerekmez mi? O da beni nasıl olsa korumaz mı? Ben koruduğuma göre onlar da hemşehrilerini koruyacağına göre ,doğruya ne gerek var? Hak ve adalete ne gerek var? Şehirden kopmaya ne gerek var. Burnumuzu sokalım şehrimize...... En büyük şehir benim şehir. Her şeyi hallettiğimize göre ;O ülkenin  diğer vatandaşları? Bana ne. Bize ne. Herkes kendi şehrini korusun.Kendi Şehrimizden kopamadığımıza göre bu ülkeli de olmamıza gerek yok. Zaten de öyle oluyor. Ülke batsa en büyük şehir bizim şehir.Şehrimizden kopamadığımıza göre bu ülkeli de olamıyoruz. Zaten başka Bir şehre gidince de sıkılıyoruz.Hemen dönmenin yollarını arıyoruz. Karşılaştığımız kişilere adın ne? Arkasından Nerelisin? Şehrimizi Arıyoruz. Bu memleketin, Ülkenin insanı olmayı taşıyamıyoruz.

Ya Ülkemiz. Dünyanın en büyüğü .En güzeli. En asili. En akıllısı. Başka ülkeye ne gerek var. Bir dünyada yaşadığımız ne kadara önemli. Dünyanın öbür ucundaki olaylar bizi neden ilgilendirsin.Herkes kendi ülkesini korusun ilgilendirsin. Peki en güzeli, en akıllısı, en asili biz isek bunu insanlık adına dünyaya taşımamız gerekmez mi. Dünyaya açılıp kedimizi kendimizin dışındakilerle tartmak , fazla değerlerimizi onların emrine vermek başkalarının fazla değerlerini paylaşmamız gerekmez mi. Kendi ülkemizden kopamayacaksak ;nasıl dünyalı olacağız.En adil ülke biz isek, vicdanı en sağlam millet biz isek; insanlığın hakkını tartacak vicdana ihtiyaç yok mu?

Ya dünya en güzelse, yaşam en güzelse.Dünya için her şeyi yapmalı isek . Dünyayı güzelleştirmek için üretmemiz lazımsa; pardon üretiyoruz diyerek dünyamızı tüketiyorsak.Dünyamızı savuruyorsak. Yani tükeniyorsak.Alem için ne yapacağız. Dünyayı terk edemeyeceksek. Aleme nasıl hazırlanacağız.Zaman ve mekan ötesi geçerli olabilecek davranışlarımızı, düşüncelerimiz, fikirlerimizi nasıl geliştireceğiz.

Yani her şeyin sahibi isek,her şeye kendi penceremizden bakıyor isek, yani bekçisi; bir şeyin tarafı isek, her şeyin en büyüğü biz isek Bizden başkasının yaşamasına ne gerek var. Nasıl olsa hep bir şeyin taraftarıyız. Bizim Takım en büyük. Benim düşüncem, benim şehrim, Benim olan her şeyin taraftarıyız. Hep bir şeyin taraftarı oluyorsak, ya da yapılıyorsak. Katagorilere ayrılıyorsak. Ortak olan her şeyimiz ayrışmıyor mu?Her şeyimiz ayrışıyorsa küçülmüyor muyuz? Küçülüyorsak daha kolay yönetilir daha kolay yutulmaz mıyız. Ortak bir şeyimiz kalmadığına göre Ortak akıl da küçümsenecek bir şey olmaz mı?

Bütün bunlara bakınca;ölçümüz, bir tek ortak aklın tarafı olmamız gerekmez mi? 

Bireyden, evrensele yol alan; insanoğlu ne kadar zaman ve mekanda ortak geçerliliği olan fikir üretir ve ortak akılın kullanımına sunar, ortak akıl sistematiğini harekete geçirirse insan oğlunun evrensel üstünlüğü sağlamlaşmaz mı?.........
Türk kimliğimiz ve Kuran-ı Kerimde inancımızın  da ölçüyü  koyarken,bütün insanlığı ve alemi kapsayacak şekilde ortak paydaların olması ,bize en güzel rota değil midir?

Ya toplumumuzun çekirdeği ailemizde ilk basamak olarak ortak akılı geliştirsek, sonra şehrimizde ortak akılı, sonra ülkemizde, sonra dünyada ortakk akıl basamaklarından oluşan bir merdiven inşa etsek; bu merdiven bizi nerelere yükseltir, nerelere hazırlar.

Ya da ilk basamaktaki ortak akılla yetinsek mi? Yoksa bir toplumun, insanın, ya da bir organizasyonun ne olduğunu görebilmek için onun hangi ortak akıl basamağına çıkabildiğine bakmamız gerekmez mi;

Sahi biz hangi basamaktayız? Ya da kendimizde gördüğümüz üstün yeteneklere göre hangi basamakta olmamız lazım.........................!