1923 doğumlu Senegalli şair, yazar, yapımcı, yönetmen Ousmane Sembène 1997 yılında kraliçenin özel onur ödülüne layık görülür. Ödülünü almak için İngiltere’ye gider; törene katılır ve tarihe geçecek şu konuşmayı yapar ve ödülü almadan salonu terk eder:

“Sayın baylar ve bayanlar, konuşmama İngiliz dilinde devam etmeyeceğim için hepinizden özür dilerim.

Sizin topraklarınızdayım ve sizin sahibi olduğunuz sistem içinde sizin tarafınızdan payelendiriliyorum.

Ancak asıl konuşmam kendi öz dilimde olacaktır. Merak edenler, konuşmamın İngiliz diline tercümesini koltuklarında bulabilirler.

İngilizler geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler.

Gözümüzü açtığımızda ise; bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.

İngilizler’in dinini, dilini öğrendik. Uzak dünyadan gelen yeni dil ve din bizi hep çalışmak zorunda kalan itaatkâr köleler yaptı. Özgürlük için her karşı geldiğimizde, bizi birbirimizle savaşmak için ikna ettiler ve silah verdiler.

İngilizler gelmeden önce topraklarımızda sadece kavga vardı. İngilizler’in kutsal dini bizim kavgacılığımızı kullandı; evlâtlarımızı savaşçı yaptı.

Hem de sadece kendi kardeşleriyle savaşan, dünyayı İngiliz dilinden ve İncil’den ibaret sanan vahşi savaşçılar.

Hastalıklar yaydılar. Ne olduğunu bilmediğimiz içeceklerle bizleri hasta ve zayıf yaptılar. Atalarımız’ı zincirleyerek büyük şehirlerine köle olarak götürdüler.

O büyük binaları, caddeleri, tünelleri ve kiliseleri insan etinin üzerine inşa ettiler.

Kendilerini temizlemek için sanatçılarına fikir adamlarına; sadece kendilerini kapsayan insan tariflerini yaptırdılar. Her çeşit yiyeceklerin büyüdüğü topraklarımıza ilaçlar döktüler. Toprağın altındaki yanıcı siyah cehennem kanı için bizleri öldürdüler.

Büyük acılar ve ölümcül işkenceler ördüler.

Her gelen gemiden; kıyılarımıza hep ikiye bölünmüş tekneler yanaştı.

İlk gelenler zulüm ettiler, arkasından gelen arkadaşları zulmü durdurma vaadiyle bizleri ele geçirdiler. Bugün gelenler de aynı sistemle hâlâ işgale devam etmekteler.

Yeni ilaçları, biyolojik silahları ve hastalıkları deneyen gönüllü doktorlarınızı istemiyoruz.

Emperyalist sisteminizde geri dönüşüm ekonomisiyle aslında sömürü olan yiyecek yardımlarınızı kabul etmiyoruz.

“ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ İLAN EDİYOR VE DE AVRUPA’YI KOVUYORUZ…”

Birbirimizi anlamamızı zorlaştıran, şarkılarımızı ve masallarımızı unutturan fakir dilinizi reddediyoruz.

Çağdaş dünya daveti içindeki, bizi zorla şekillendiren yüzeysel sanat kuramlarınıza karşı çıkıyoruz.

Özgürlüğümüzü ilan ediyor, Afrikalı insanlar olarak doğduğumuzu ve Afrikalı ölmek için de bütün Avrupa’yı topraklarımızdan kovuyoruz.

Birbirimizi öldürelim diye bize öğrettiğiniz ırkçılığı… Felsefe adına önümüze sürdüğünüz batının sığ kafalı laflarını… Hukuk adına yaptığınız bütün şovenistliklerinizi… Ve sanat diye dayattığınız bütün estetik öğretilerinizi…

Afrika topraklarından silene kadar Afrika sizinle savaşacaktır.

Siz kabul etmeseniz de bir Afrikalı en az dünyanın herhangi bir yerindeki bir batılı kadar onurludur.

İnsan onurlu doğar. Ve hiçbir insanın kraliçelerin vereceği onura ihtiyacı yoktur.”Der ve salonu terk eder.

Bizde yıllarca bu ödülü onuru ile taşıyanları başımıza Cumhurbaşkanı yaparak taşıdık.

Nedir bu Chatham House ;

Chatham House veya diğer adıyla Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü... Resmi olarak 1920'de kurulan İngiliz derin devletinin akıl kulübü 2005 yılından bu yana ödül veriyor.

Kuruluşun verdiği ödüller de aranan birinci öncelik, İngiliz çıkarlarına hizmet edip etmemesi. Chatham House'un ödül vermesine karşılık o ödülü alan boş bir deftere de imza atıyor. İmza bir bakıma Kraliçe'ye güven ve bağlılık ifadesi anlamı taşıyor.

Şimdilerde İstanbul büyük şehir belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’da bu ödül için yanıp tutuşanlardan.Henüz hazır olmadığından hazırlık safhasında.Şimdilik o ödülü alanların fotoğraflarının asılı olduğu odada ön görüşmeleri yaptı ve Abdullah Gül’ün fotoğrafının önünde poz verdi.

İmamoğlu,İngiltere’de yaptığı konuşmada kendini anlatırken “biz yalnızca bir seçimi kazanmadık” diyerek ileriye dönük mesaj vermiştir. Yani ileride Cumhur Başkanı olacağını ve kendisinin de İngiltere için iyi çalışmalar yapacağını ihsas etmiştir.

Cumhurbaşkanı Gül, kendisine Büyük Şövalye Nişanı takan Kraliçe 2. Elizabeth için verdiği yemekte smokin giymiş ve onunla karşılık olarak kadeh kaldırmıştı.

Kraliçe 2. Elizabeth, Mayıs 2008’te Türkiye’yi ziyaret etmişti. Kraliçe onuruna resepsiyon veren Cumhurbaşkanı Gül de, daha önce hiç giymediği smokini Kraliçe 2. Elizabeth için verdiği yemekte giymişti. Kraliçe de Abdullah Gül’e büyük haç nişanı (Büyük Şövalye Nişanı) takmıştı. Hayrünnisa Gül de duygularını, “Kraliçe geldiğinde, aile yakınımız ziyaret etmiş gibi oldu. Akraba gelmiş gibiydi” sözleriyle ifade etmişti. Kraliçe 2. Elizabeth ve eşi Edinburg Dükü Prens Phliip’in Türkiye ziyareti kapsamında İstanbul’a gelen İngiliz uçak gemisi, “HMS İllustrious” da 1918’te Türkiye’yi işgal için gelen “HMS Ajax” adlı savaş gemisiyle aynı yere demir atmıştı. Dolmabahçe önüne demirleyen bu savaş gemisinde bir de resepsiyon verilmişti.Elinde milyonlarca Müslüman’ın kanı bulunan bu savaş gemisine kraliçe türk karasularında olmasına rağmen TÜRK

Bayrağı’da çekmemişti.

Daha sonra 2010 yılında Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Chatham House adlı düşünce kuruluşunun “2010 Devlet Adamı” ödülü, düzenlenen törenle İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth tarafından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e takdim edildi.

İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth, törende yaptığı konuşmada, “Cumhurbaşkanı Gül ve eşini bu önemli ödülü almak için Londra’da karşılamaktan memnuniyet duyuyorum” dedi. Türkiye’ye 2008 yılında yaptığı resmî ziyarette, Cumhurbaşkanı Gül’ün gösterdiği misafirperverliği şükranla hatırladığını ifade eden Kraliçe 2. Elizabeth, “Yıllar boyunca saygın bir liderlik ve uluslararası bir devlet adamlığı sergilediniz. Bu ödülü Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü adına sunarak sizi tebrik ediyorum” dedi.

Ödülü aldıktan sonra yaptığı konuşmada, “Ödülü büyük bir onur ve alçak gönüllülükle sevgili ülkem ve Türk halkı adına alıyorum” diyen Cumhurbaşkanı Gül, ödül jestinden dolayı Kraliçe 2. Elizabeth’e teşekkürlerini iletti.

Bu ödülü alan tek türk Cumhurbaşkanıdır.

Daha önceki yazımızda da bahsetmiştik Bunlar Erbakan’a karşı bayrak çekerken Müesses nizamın kurucuları ile anlaştı diye.Erdoğan bunların arasında yoktu daha sonra bilemediğimiz bir neden dahil oldu.Daha sonra yani 2010 yılından sonra da Erdoğan; Gül ve ekibi ile ipleri koparmaya başladı.

Bugün parti kuran Ali Babacan AKP tabanına değil de CHP tabanına göz kırpmasının nedeni bilinçlidir. CHP tabanına Abdullah Gül’ün çatı adaylığına ısındırmak istemesidir.

Plan çok kurnazca önce muhalefetin tabanında kabul görmek sonrasında AKP den tırtıklayabildiğiniz kadar oy tırtıklamak.Bu akıl İngiliz vatandaşı Mehmet Şimşek’le birlikte CHATHAM HAUSE yöneticilerinin aklıdır.

Sykes-Picot Anlaşması, ile Osmanlı’nın Orta Doğudaki topraklarını paylaşan İngiltere daha sonra cetvelle çizdiği Ortadoğu haritasındaki etkinliğini; ABD ye ve Türkiye’ye kaptırmaya, tümü ile oyun dışı tehlikesi ile karşı karşıya kalma riskine karşı geliştirdiği bir yöntemdir.Türkiye’nin bu günkü politikalarından oldukça huzursuz olan Kraliçe ve İngiltere “hem yurtta susan,hem de cihanda susan” bir Türkiye özlemektedir.Erdoğan döneminde,Londra borsasın kucağına oturtamadıkları Türkiye’yi Abdullah Gül yönetiminde ele geçirmeyi hedeflemektedir.Abdullah beyde bunun karşılığını Cumhurbaşkanı olarak katıldığı toplantılarda konuşmasını Türkçe olarak değil de İngilizce yapmaktadır.Bu onların çok kültürlü olduğunu değil aşağılık komplekslerinin tezahürüdür..Siz hiç Merkel’in,Macron’un gittikleri ülkelerde Almanca ve Fransızca değil de İngilizce konuştuğunu duydunuz mu?

Ahmet Hocanın partisi ise ABD’nin desteği ile sesi çıksa da çok bir şey yapacağa benzemiyor.Sadece İngiliz’in kurduğu tuzağa meze olmaktan öte gidemeyecektir.

MİLLETİMİZİN FERASETİ BU OYUNLARA PRİM VERMEYECEKTİR!