Bu gün 10 Kasım. Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatının 78. yıldönümü. 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Birinci Dünya Savaşından yenik çıkan Osmanlı Devletinin topraklarının paylaşılması ve emperyalist devletlerin ülkemizi işgal edilmesi üzerine esareti kabul etmeyip Mustafa Kemal'in önderliğinde bir avuç vatanseverin Türk milletini teşkilatlandırarak verilen 5 yıllık bir “Kurtuluş Savaşı”ndan sonra kurulmuştu.

Mustafa Kemal İmparatorluğun külleri üzerinden yeni bir devlet kurmayı başarmıştı. Hanedan değişmişti. Hanedan hâkimiyetinin yerini “milli egemenlik” almıştı. Erk halkın seçtiği temsilciler vasıtasıyla paylaşılmıştı. Meclise yasama, hükümete icra, mahkemelere de yargı yetkisini vermişti.

Atatürk yaptığı İnkılâplarla Türk milletine yeniş bir hedef göstermiş, ilimde, fende, teknolojide, iktisatta, sosyal hayatta ve refah düzeyinde bizden fersah fersah ilerde olan batılı milletlerin seviyesine çıkmamızı; hatta daha ileri götürmemizi istiyordu. Eğitim sistemimizi millileştirmiş, Türk diline ve Türk tarihine gereken önemi vermiş, bunun için çeşitli Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu kurmuştu. Ülkenin iktisaden gelişmesi için MTA, Sümerbank, Şeker Fabrikası, Demir-çelik, Kâğıt, Fabrikası, Eskişehir'de lokomotif ve vagon fabrikası, İstanbul'da bir Otomotiv Fabrikası kurarak ülken iktisaden gelişmesini sağlamış, dışa bağımlılığı azaltmış, yabancı devletlerin elinde olan işletmeleri millileştirerek top yekûn bir kalkınma hamlesi başlatmıştı.

10 Kasım 1938. Türkiye'de millileşme yönünde ne kadar ileri hamleler yapıldıysa çarkın tersine döndüğü zaman da bu tarihten itibaren başlar. Milli eğitiminde başlatılan milli tarih ve genç nesillere kazandırılması gereken “millet olma şuuru”ndan vazgeçilmiş, bunun yerine milli ve ahlak'i değerleri itibarsızlaştıran, Cumhuriyetin kurucularına yergiler içeren bir akıma doğru yelken açılmaya başlanmıştı. Türk milletinin kaderini döndüren insanlar gözden düşürülmeye, vatan için savaşanlar ahmak görülmeye, ülke üretimi için teşebbüste bulunanların tekerine taş konulma devri başlamıştı. Milli sanayimiz durdurulmuş, “balık tutmak” anlayışı ortadan kaldırılarak “efendim, biz size yedek parçaları daha ucuza temin ederiz.” Masalına dayalı dışa bağımlı bir hayata merhaba demeye başlamıştık. 

Sanki birileri dışa bağımlılığı hızlandırmak, düğmeye basmak için Atatürk'ün vefatını bekliyorlardı. Nitekim Batılıların ekmeğine yağ sürüldü, üretimden, kendi kendine yeterlilik prensibinden, milli ekonomi ve milli sermayeden vazgeçildi. Batının bize sunduğu yardımları kabul ederek altından kalkamayacağımız kredi ve faiz borçlarının atına girmeye gönüllü nefer olduk. 

Şimdi durum daha da vahim! Önce devletimiz kuranlara İngiliz ajanı gözüyle bakan bir tarih felsefesi oluştu. İnsanlar gerçek tarih yerine Cumhuriyete, Türk devletine düşman insanların yazdığı tarih kitaplarını okumaya başladılar. Bu hainler,“efendim kurtuluş savaşı olmamış”,  “Türkler kurtuluş savaşı yerine İngiliz sömürgesi altında kalsaymış bu kadar can kaybı olmazmış”, “Mustafa Kemal Türk milletinin boş yere kanını akıtmış”, “Lozan'da Misak—ı Milli'den vazgeçilmiş”, Lozan'da Mustafa Kemal İngilizlerle anlaşmış” ! gibi bir sürü safsatalarla Türk çocuklarının ve gençlerinin zihinlerini bulandırmakta, onları zehirlemektedirler.

Şu anda İngilizlerin ve Fransızların çekildikleri Müslüman ülkelerin iktisadi ve siyasî durumları hepimizin gözleri önünde! Türk kanının boşuna dökülmediğinin delili ise babalarımızın hâlâ Türk olmasıdır. Babalarımız Henri, Yorgakis, Wilhem, Corc şu bu değil. Öz be öz Türk çocuklarının ismi!

Lozan Meselesine gelince! Lozan'da Avrupalı devletler bize “bir savaşın galibi” olarak değil “mağlubu” gibi muamele ettiler ve önümüze Sevr paçavrasını sundular. Kurtuluş savaşında, hapishanedeki mahkûmlardan bile medet uman Milli Mücadele kahramanları, kendilerini hiç yıpranmamış olan İngiliz ve Fransız ordularına karşı hangi orduyla karşı koyacaktı. Tamam, biz Musul ve Kerkük'ü, Hatay'ı sınırlarımız içine alamadık; ama bağımsızlığımız koruduk. Esir olan bir milletten bağımsız bir Türkiye çıkarttık.

 Bağımsız bir Türkiye'yi asla hazmedemeyen Batılılar Sevr'in hükümlerini kabul etmeyen Türk yöneticilerine, “Bunları cebime koyuyorum. Yeri ve zamanı gelince birer bire çıkartacağım” demişti.

Batılı o kartları ortaya fırsat buldukça çıkarttı. Kürtleri ayaklandırarak bir iç isyan çıkartan İngilizler Musul'u bizden kopardı. Amerika, azgınlaşan Sovyet Rusya'sı karşısında Türkiye'yi yalnız bırakarak Türk ordusunu NATO'ya ve batının maddi yardımlarına ram etti.

Bu durumda Mustafa Kemal hayatta olsaydı nasıl Hatay'ı Türk sınırları içine katmak için fırsat kolladı ise Musul ve Kerkük'ü kazanmak için de aynı mesaîyi sarf ederdi. NATO'ya girmek yerine doğu ülkeleriyle bir ittifak kurmayı tercih ederdi. Yerli sanayiyi ve üretimi durdurmaz, ona güç verirdi. Milli birlik ve beraberliği güçlü kılan” Türk Milleti” olma şuurunu ve mensubiyetini ayakta tutardı.

Şimdi geldiğimiz nokta Sevr'e dönüş istikametinde. Unutulmamalıdır ki Türk devletini canı pahasına bu devletin devamı için mücadele eden ve mukavemeti eden Türk milliyetçileri, vatanını ve milletini seven insanlar “milli bir şuur” göstererek bu gidişe bir dur diyecektir. Cumhuriyet birleştirici bir unsurdur. Türkiye Cumhuriyeti hangi temeller üzerine kurulduysa o sistemde devam etmelidir. Taşlardan bir çekildiği zaman, temel birden çöker.

Lütfen Türkiye Cumhuriyetinin temelleriyle oynamayalım, oynayanlara fırsat vermeyelim Başkanlık sistemi, devletin parçalanmasına, her bir ilin ayrı bir devlet olarak karşımıza çıkacağına hiç şüpheniz olmasın. 

10 Kasım 1938 bu milletin kaderini nasıl tersine çevirdiyse 10 Kasım 2016'da yaşatılan “Türk Milliyetçiliği” ruhuyla yeniden asli değerlerine kavuşacaktır.

Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e vefatının yıl dönümünde “üç kulhü, bir Elham”ı çok görmeyelim lütfen. Hatim indirilirse aliyyü'l-âlâ olur. Onun içkiye müptela olması dinden çıkmasını gerektirmez. Sadece günahkâr olur. Acaba günahkâr olmayan kul var mıdır ki?

Allah rahmet ve mağfiretini esirgemesin, mekânı cennet olsun. Bizlere emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti İlelebet payidar olsun.

***

10 Kasım 1983.  Büyük Türk- İslam mütefekkiri ve mücadele adamı Osman Yüksel Serdengeçti'nin de vefat yıldönümü. Tarih kitaplarında ve mekteplerinde milli mücadele ruhunun öldürüldüğünü ilk defa dile getiren odur.Allah gani gani rahmet eylesin.