Ölçü Türk Dil Kurumuna göre; 

Bir değerlendirmede kullanılan birim, belirlenmiş boyut,değer, itibar, aşırı olmama, ılımlı uygun olma durumu!

Ya da herhangi bir değerin, büyüklüğün önceden belirlenmiş genel kabul görmüş, sınırları ortaya koyan, kıyas yapmayı kolaylaştıran kıstaslar ve değerler diyebiliriz!

Çevremizde çoğu kavgalara rastlıyoruz. Aile içinde,okulda öğretmen öğrenci, arkadaşlar arasında.. Sıradan vatandaştan ülkemizin en önemli yöneticilerine kadar! Televizyonlarda ülkemizin bilim adamları, sanatçıları, hukukçuları... Normal konuşurken bile konuşma  çok çabuk kavgaya dönüyor. Çocuklardan en büyüğümüze kadar hepimizin gözleri önünde! Akılları dillerine yetişmiyor adeta! Karşısındaki de dinleme, yerine;  O da konuşanı anlamaya çalışma yerine, sanki; ne söyleyeceğini düşünüyor!.

Bu  konuşmalar olaylarda da kendini gösteriyor! Kelimenin tam anlamı ile değil, kendimizin algıladığı ya da yüklediği mana ile konuşuyoruz. Bir laiklik konusunda koca devleti ayrıştırdık!

İsteklerimizi ve söyleyeceklerimizi ya da yaşadıklarımızı ölçüye, üzerinde ittifak edilmiş bir manaya dayandırmadan. Kıstaslarımızı koymadan, kıyas yapmadan! Kendimizi ifade etmeye çalışıyoruz.. Anlamaya hiç çalışmıyoruz. Öğrenme ihtiyacımız kalmamışçasına.

Tabii ayrışıyoruz. Birbirimizi anlamak, ortak paydaları geliştirmek yerine çok az olan farklılıkları daha kolay tanımlıyor ve öne çıkarıyoruz! Üstelik hiç sınır tanımadan! Bizim özgürlüğümüzün sınırı başkalarının özgürlüğünün başladığı yerdir demeden. Çünkü başkasının özgürlüğü umurumuzda olmuyor.

Tabii bu arada insanlar arasında nifak çıkarmak isteyen ya da toplumsal gerginliklerden medet umanlar bu kör dövüşünü çok güzel kullanıyor. hassaslaşmış  noktaları çabuk kanatıyor.. Daha kolay yutulur kontrol edilir hale geliyoruz. Üstelik çoğu zaman konun başını çoktan unutmuş olarak! Sonra bir bakmışız elimizdeki çok önemli varlıklar, değerler başkasının eline geçmiş! Biz hala ruhumuza ekilmiş kin nefretin talimatı ile haklı olduğumuzu düşünürken.

Oysa 'hak'tan bahsedebilmek için daha başında ölçüyü koymamız lazımdı. Vicdan terzisini kurmamız gerekirdi! Ya da hangi konuda ne istediğimizi, ne mana ifade edeceğini aynı dilde mi istiyoruz ittifak etmemiz lazımdı!

Konuya Mesneviden bir hikaye ile devam edelim;

Bir Türk, bir Arap,  bir Acem, bir de Rum birlikte yolculuk ederlerken birisi kendilerine''bununla bir şeyler alırsınız'' diyerek bir miktar para veri. Dört adam ve dördünün dili de ayrı. İhtilafa düşerler.Fars olan der ki:

-Bu para ile ''engür'' alalım.Türk der ki: 

-Olmaz ''üzüm ''alalım.

-Arap der ki: Olmaz ''ineb'' alalım. Rum ise:

-Olmaz ''istafil'alalım der.

Birbirlerinin dilini, sözlerini, konuştuklarını anlayamadıklarından her kafadan ayrı bir ses çıkar. Herkes kendi istediğinin olmasını ister, birbirleriyle kavgaya tutuşurlar. Nihayet erbab-ı lisan birini bulurlar. Derler ki:

– Bizim problemimizi çöz, anlaşamıyoruz. Birisi bize para verdi. Onunla ne alacağımız konusunda bir karara varamıyoruz.

Dört dili bilen adam hepsine tek tek sorar:

– Sen ne istiyorsun?

– Engür.

– Sen ne istiyorsun?

– Üzüm.

– Sen ne istiyorsun?

– İneb.

– Sen ne istiyorsun?

– İstafil.

Bu durumu gören erbab-ı lisan:

– Siz dördünüz de aynı şeyi istiyorsunuz. Çünkü Farsça engür, Arapça ineb, Rumca istafil hepsi Türkçe üzüm demek. Dilleriniz farklı,  aynı dili konuşmuyorsunuz.  O yüzden anlaşamıyorsunuz,  aynı dili konuştuğunuz zaman anlaştınız, hepinizin isteği meğer aynıymış, der. (Mesnevî, II, b. 3681-3691.)

Ölçüsü olmayanın ölçümleri yanlış olur. Ruhumuz hırsın emrine girer! En yüce makamları yerle bir eder!.

Oysa mütevaziliğin en yüce makamında,insanları ve yaratılmış her şeyi seven, ortak insanlık dilini konuşabilen, ölçüleri öne çıkarabilen, terzisi adalet olabilen  büyüklere ne kadar ihtiyacımız var!