Ağacın yaşken eğildiğini çok iyi biliyor bu yapı...

Bu nedenle de daha ilkokul sıralarındayken işlemeye başlıyorlar normal devlet okuluna giden çocukları. Özellikle bir döneme yapmış oldukları seviye belirleme sınavları ile damgasını vurmuştu Konya'da bu yapı.

Hepinizin bildiği üzere Sabah Dershanesi'ne gitmiş olmak adeta bir ayrıcalık haline gelmişti. Sabah Dershanesi, mezun olduğunuz okuldaki ortalamanıza dikkat ediyor, sonrasında seviye belirleme sınavına tabi tutuyor, bilgi ve birikim itibariyle diğerlerinden daha önde olanları kendi dershanelerinde okutmak için büyük indirimler yapıyordu. 

Bir dönem liseden sonra üniversiteye giden yolda bir köprü niteliği taşıyordu dershaneler. 

Belki bütün dershaneler seviye belirleme sınava yapıyor, aynı yöntemi uyguluyordu. Ama Sabah Dershanesi'ninki diğerlerinden farklıydı. 

Seçilmiş diyebileceğimiz öğrencileri biraraya topluyorlar, ağır eğitimlerden geçiriyorlardı. Bir taraftan dershane eğitimi alan öğrenci, diğer taraftan cemaat ablalarının veya abilerinin evine gidiyor, burada düzenlenen eğitim kamplarına katılıyorlardı. 

Bu kamplarda belirli günler okuma günleri olarak belirlenmişti. Üniversiteye hazırlandığım yıllarda ben de seviye belirleme sınavlarına girmiştim bunların. Ama bana bir indirim yapmamışlardı. Demek ki onların istediği niteliklere sahip değilmişim.

Dershaneye kaydını yaptırmış olan arkadaşlarımla artık neredeyse hiç görüşemez olmuştum. Çocuklar kamptan çıkamıyor, kitaptan başlarını kaldıramıyorlardı. 

Arada yaptığımız telefon konuşmalarında ise Said Nursi'nin ve Fethullah Gülen'in kitaplarını zorla okuduklarından, bu kitapları okuduklarında ise hiçbir şey anlamadıkların yakınıyorlardı. 

Sizi okumaya zorlayanlara anlamadığınızı söyleyin dediğimde ise söylediklerini ancak “Önemli olan okuduğunu anlamak değil okumak” cevabını aldıklarını belirtiyorlardı. 

Gencecik beyinleri tam da çağında avuçlarına alan cemaatçiler, o insanları kendilerine evirebilmek için neler yapmadı ki?

Bir dönem Konya'da kiralık ev kalmamıştı. Cemaat abileri ve ablaları nerede eli yüzü düzgün bir ev varsa zaptetmişlerdi. 

Bunun yanında kendi eğitim yuvaları da vardı. Merve Eğitim Kurumları çatısı altında Konya'nın hemen her yerinde daha düne kadar faaliyet gösteren okulları vardı. 

Büyük Koyuncu Fen Lisesi ise şehirden biraz ırak, yatılı eğitim veren bir kurumdu. 

Cemaatin Konya'daki yuvaları tamamen dolduğunda ise kendilerine yeni yer arayışlarına girmişlerdi. 

Örneğin, Meram son durak diye bildiğimiz, Meram'ın en gözde yerlerinden birinde yeni bir okul inşaatları yükseliyordu. 

Paralel olayları patlak verince bitme aşamasına gelmiş olan bina öylece kaldı. 

Türkiye genelinde olduğu gibi Konya'da da bazı vakıflar aracılığı ile çok sayıda mülke sahip olduklarını biliyoruz. Allah'tan devlet bu vakıfları feshetti, vakıf mallarına da el koydu. 

Bazı binalar ise diğerlerine göre çok daha işlevsel. Parmakla gösterilebilecek işlevlere sahip binalar bunlar. 

Laboratuvarlarından yatakhanelerine, spor salonlarından etüt merkezlerine, yemek hanelerinden bilişim üslerine kadar her ayrıntının düşünüldüğü o kurumlardan biri de Büyük Koyuncu Fen Lisesi'ydi. 

Şimdi cemaatin eğitim verdiği binalara baktığımda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın posterlerini görüyorum. 

Şayet bu kurumlar devlete geçtikten sonra devlet kanadı tarafından asılmadıysa bu posterler, tepki çekmemek için bir cemaat oyunundan ibaretti. 

Az değiller!

Bu ülkeyi tamamıyla ele geçirmek için darbe girişiminde dahi bulunan vatan hainlerinden her şey beklenir. 

Büyük Koyuncu Fen Lisesi artık Büyük Koyuncu Fen Lisesi değil.

Bina olduğu yerde duruyor ancak ismi de, zikri de, fikri de, işlevi de değişti...

Önümüzdeki yıldan itibaren Allah'tan bir mani gelmezse Mevlana Uluslararası İmam Hatip Lisesi olarak hizmet verecek. 

Züğürt tesellisi mi dersiniz bilemem ama en azından ultra lüks cemaat binaları en azından bundan sonra hayırlı işler yapmış olacak. 

Hayırlı olsun diyelim...