Okullarımız, öğrenciye bilgi aktarılan ve aynı zamanda ona kendini bulmasını sağlayarak, yönünü bulma konusunda öncülük eden bir yer olmalıdır. Okul, hayatı yönlendiren değerleri araştırmak ve kişiyi çevreleyen sorulara cevap bulmak amacıyla görüş alışverişinde bulunmayı desteklemeyi kendisi için görev bilmelidir. Hayat yolunu ailelerle birlikte şekillendirmek gerekir. Eğitim kadroları öğrencinin kişisel yönetim düşüncesini geliştirmeyi teşvik edecek ve onu gelecekte bulunmak istediği konuma yönlendirecek yeterlilikte olmalıdır.Oldukça iddialı olan bu eğitim sürecinin amacı öğrencilerimize, olumlu ve onları güvenle geleceğe taşıyacak bir yol sunmalıdır. Temel Felsefemiz Okul için değil, hayat için öğreniriz.” Olmalıdır.

Lakin çocuklarımız; Kendileri için yapılan fedakârlıkların hiç farkında değiller. Kıymet bilmiyorlar ve vefasızlar. Herkesi kendine hizmet etmek için yaratılmış görüyorlar. İnsanlara verdikleri değer, onların isteklerini yerine getirebildikleri ve ne kadar eğlendirdikleriyle orantılı. Hayatlarında eğlenmeden başka bir amaç olmadığı için artık tek eğlence kaynağına dönmüş telefon ve tabletlerini ellerinden aldığınızda dünyanın sonunun geldiğini zannediyorlar.

Bütün bunlar neden oluyor?

Altın kafeslerde çocuklar yetiştiriyoruz artık. Uçmayı bilmeyen kuşlar gibi. Çocuklar hayattan bihaber. Açlık nedir bilmiyorlar, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında, acıkmalarına fırsat bile vermiyoruz. Öyle ki yemek yemeyi bile işkence görür hale geliyorlar.Susuzluk nedir hiç bilmiyorlar. Hiç susuz kalmamışlar. Üç adımlık yolda bile susarlar diye yanımızda içecek taşıyoruz. Çocuk daha “susadım” demeden ağzına suyu dayıyoruz.Çocuklar  hiç üşümüyorlar.  Soğuk havalarda evden çıkarmıyoruz. Okula giderken kırk kat sarmalayıp çıkarıyoruz dışarı, hiç titremiyorlar.Çocuklar hiç ıslanmıyorlar, evden arabaya kadar bile üç metrelik mesafede şemsiyesini başına tutuyoruz. Saçına bir tek yağmur damlası düşürmüyoruz. Bu yüzden çocuklar ıslanmak nedir bilmiyorlar.Yorgunluk nedir bilmiyor çocuklar. İki adımlık mesafelere bile arabayla götürüyoruz onları yorulmasınlar diye. Birazcık parkta koşsalar, hasta olacak diye engel oluyoruz. Onlar takatleri tükenecek kadar hiç yorulmuyorlar. Yokluk nedir bilmiyorlar, daha istemeden her şeyi önlerine sunuyoruz. Bu yüzden varlığın kıymetini bilmiyorlar. Onlar bir yanığın veya bıçak kesiğinin acısını bilmiyorlar.  Elleri yanmasın, kesilmesin sakın diye onlara ne bıçak tutturuyor, ne ocak yaktırıyoruz. Çocuklar hissetmiyor yaşamı, açlığı bilmediği için açlara acımıyor, üşümek nedir bilmedikleri için sokaktaki evsizleri umursamıyor. Yokluk nedir bilmedikleri için ekmeğe gelen zam onların dikkatini bile çekmiyor, haber kalabalığı olarak görüyor, gülüp geçiyorlar. Sıcak odalarında yaşadıkları için evsizlik nedir anlamıyor, umursamıyorlar. Acımıyorlar…Kıymetini bilmiyorlar ekmeğin, elbisenin,  huzurun ve ana babanın….

Bu sorunun çözümü için ciddi çalıştaylar düzenlenmeli. Öğretim programları  ve ders materyalleri revize edilmeli. Okulların duygu eğitimi konusunda rolleri artırılmalı. Geç kalınmadan bu sorun mutlaka çözülmeli. “En önemli görevimiz olan Milli Eğitim’de mutlaka başarılı olmak zorundayız. Ancak bu şekilde bir ulus aydınlığa kavuşabilir.”