-Hangi dil hangi gönül hangi akıl onu tanır Rabbim tanımadıkça

- Hangi kalem hangi kelam onu tanıtır Rabbim izin vermedikçe.

- Bir mütefekkirin dediği gibi onu tanımak onu anlatmak için yerle gök arası bir ağız gerek.

YA RESULULLAH !

-Seni tanımaya müşrik kafirlerin aklı yetmedi.

-Seni tanımaya mühürlü kalpler yetmedi.

-Seni tanımaya kiralık haç markaları, siyon mürekkepli kalemler yetmedi. Dün yetmedi bu günde yetmedi.

YA MUHAMMED (S.A.S);

-Seni nasıl tanısın kıt akıllılar.

-Seni nasıl bilsin hormonlu beyinler.

-Sana nasıl inansın paslı kalpler.

-Sana Siyonist uşakları haçlı köleleri nasıl gelsin.

-İblisin taht kurduğu muhabbet putlarının fink attığı kalp seni nasıl sevsin.

-Şeytanın mutfağında zıkkımlanan çöplüğünde sızan seni nasıl fark etsin.

-Oyun başında kız papaz alışverişinde olan senin ezanını nasıl duysun.

EVET O’NU TANIMAK

-Biz diyoruz ki biz peygamber aşığıyız.

-Aşık maşukun çilesini çekmez.

-Biz diyoruz ki ıstırabını çekmez.

-Biz diyoruz ki doyuncaya kadar buğday ekmeği yemediğini söyler ama milyonlarca ekmeği çöpe atar din kardeşi açlıktan bir deri bir kemik kalmışken.

-Aşık maşukun hasır üstünde yattığını hasırın mübarek mühürlü vücuduna iz bıraktığını söyler, ağlar.

-Açlığını gidermek için karnına taş bağladığını söyler veya duyar. Hıçkırıklara boğulur amma rızık taksiminde rabbine razı olmaz, çekememezlikten kıskançlıktan hırs küpüne döner.

-Ashap anam babam senin yoluna can feda olsun ya resulullah derdi.

-Biz de denizde ağız ucuyla ne malımıza ne mülkümüze ne kasamıza ne cüzdanımıza ne dükkanımıza dokunabiliriz kaldı ki can feda.

-Bu nasıl aşk bu nasıl aşıklık halbuki O ki o yüzden varız.

-Ya rab çöz dillerimizin bağını çöz ki onu tanıyalım onu tanıtalım onu analım onu dillendirelim.

-Çöz ki ona ümmetliğimizi kainata haykıralım ya rab sana hakiki kul resulüne hakiki ümmet olalım.

YİNEDE DOKUN BİZE YA NEBİ;

-Elvedada sırrıyla dokun. Dokun ki sana olan hasretimiz iştiyakımız bir nebze azalsın.

-Dokun, ruhumuza dokun. Kalbimize dokun, dokun ümmetliğin teline.

YA RAB;

-Senin habibim dediğine biz ne diyeceğiz, çöz dilimizin bağını aç kalbimizin kalemini de biz de diyelim.

YA NEBİ;

-Adalet çekildi.

-İnsanlık çekildi.

-Vicdanlar karardı.

-Edep haya rafta.

-Ailede deprem.

-Kuran nesli azaldı.

EY MUALLİM SANİ;

‘Şüphesiz ben muallim olarak gönderildim’ buyurdun. Asrımızım bu alimlerine bir nazar et ki sınıftaki Bekirlerle kalpleri eğitmeyi, sadakati; Ömerlerle dini kuvvetlendirmeyi, adalet terazisinin ibresini doğrultmayı, o sınamalarla edep ve hayayı öğrenip öğretmeyi; ailelerle ilmin kapısı olmayı, bilgi hamalı olmamızı; Haticelerle iki ayağı Allaha dayanan infak köprüleri kurmayı; Fatımalarla iffet ve takvayı imanda ziynetlenmeyi, İslami zerafeti benimsemeyi; Caferlerle tebliğe daveti; Sümeyyelerle şahadet şerbeti içmeyi öğrensinler. Ümmetin sorumlularında ‘feste kim kenna ümmike’ emrolunduğun gibi dost doğru ol talimatı rabbaniye uymayı asla unutmasınlar.

DOĞ KALBİMİZE RUHUMUZA EY RİSALET GÜNEŞİ;

-Ubudiyet ikliminde kalp semaya riyaset güneşi doğarsa Hz. Adem gibi zeri zeri inler tövbe eder, nedamet göz yaşları dökersin. Hz. Nuh gibi insanları kurtarmak için Kuran gemisine çağırırsın.

-Eğer haya iklimine doğarsa İdris, nebi gibi hülle biçer açık çıplak kim varsa giydirip tesettür emrimi yerine getirirsin.

-Eğer kulluk bahçesine doğarsa göz yaşlarınla bahçeni sularsın güller açar can Ahmedin kokusunu hem koklar hem de etrafına yayarsın.

-Eğer zikir semana doğarsa Hz. İbrahim gibi ateşe atsalar rabbim resulün hürmetine seni yakmaz. Hz. İsmail gibi kafirin bıçağı kılıcı seni kesmez. Hz. Davut gibi örs üzerinde kızgın demirler vurdukça demir der Allah, örs der Allah, çekiç der Allah, sen dersin Allah, çırağın der Allah, dükkanın der Allah. Hz Yusuf gibi nice Züleyhalar çıkar yoluna, gömleğini örter yırttırmazsın.

Bazen bir Bedir savaşının zaferini yaşarsın, bezen de Uhud’la imtihan olur sarsılırsın. Sonra da Mekke feth olur İstanbul feth olur gönüller feth olur. Yeter ki kalbine, ruhuna, yuvana iklimine risalet güneşi doğsun.

ZİRA RİSALET GÜNEŞİ RAHMET PEYGAMBERİDİR;

-O Taif’te rahmet vesilesidir, atılan taşlara ve vıcık vıcık akan kanlara karşı.

-O sırtındaki mürüvvet mührüyle de rahmettir, rahmet vesilesidir.

İŞTE RABBANİ EKRAN KURAN VE HZ MUHAMMED;

Peygamberden sonra gelen Hz. Ebu Bekir o ekrana baktı, cazibesine kapıldı ve sen ne kadar güzelsin ya resulallah dedi. Allah resulü de ona ;

-Doğru söylüyorsun ya Ebu Bekir dedi.

Ebu Cehil o ekrana baktı ve;

-Sen ne kadar çirkinsin ey Muhammet dedi.

Allah resulü ona da;

-Doğru söylüyorsun ya Ebu Cehil dedi.

Sahabe taaccüp etti ve

-Ya Resulullah ikisine de doğru söyledin dedin, biz bu işe akıl erdiremedik dediler.

Allah resulü;

-Ebu Bekir iman nuruyla baktı öyle dedi. Ebu Cehil ise küfrün karanlığında baktı öyle dedi. Yani her ikisi de aynı aynaya baktı her biri aynada kendini gördü.

Hz. Ömer o Risalet aynasına baktığı zamanları hatırladı, hem salavat getiriyorsun hem de ağlıyorsun diye serzenişte bulundular.

Hz. Ömer;

-Nasıl ağlamayayım, O rahmet peygamberinin vesilesiyle karıncaya bile basmayan bir Ömer oldu nasıl ağlamayayım ki rabbim yarın hesap meydanında kızımı diri diri kuma gömdüğümü kızıma soracak. Hangi günahından dolayı öldürdüğünü amel defteri açıldığı zaman Hz. Ömer bunu hatırlayınca bazen ağlar bayılırmış, baygın halde evine götürülürmüş.

İŞTE RABBANİ ERKAN İŞTE RİSALET AYNASI;

-Kainatı ve ondaki hakikatleri görmek ibret almak ders çıkarmak mı istiyorsun. İşte rabbani ekran Risalet aynası Kuran ve Hz. Muhammet.

-Esmaül Hüsna’nın tecellilerini mi görmek, müşahide etmek istiyorsun, işte rabbani ekran işte Kuran işte Hz. Muhammed.

-Bu alemde edebi alemimi görmek, ders almak, ibret almak, ona göre hazırlanmak mı istiyorsun. İşte rabbani ekran Kuran ve Hz. Muhammed.

ÖYLEYSE;

-Hz. Ebu Bekir gibi bak

-Hz. Ömer gibi bak

-Hz. Osman gibi bak

-Veysel Garani gibi bak.

ASLA;

-Ebu Cehil gibi bakma.

-Ebu Lehep gibi bakma.

-Abdullah Üvey gibi bakma.