Cumhuriyet kelimesi Arapça kökten 18. yüzyılda Osmanlı Türkçesinde türetilmiş bir isimdir. Arapça cumhur kökü “bir araya toplanma” anlamına gelir.  

Cumhuriyet; bir topluluğa onların birleştirmek suretiyle halk olma özelliğini kazandıran, kamusal nesne anlamına gelir.

Bu hal monarşiye karşı, devlet başkanının halk tarafından seçildiği ve halk iradesince meşru bir şekle büründüğü devlet şekli anlamında kullanılmıştır. 

Osmanlı Devletinde Cumhuriyet fikri ilk kez 1870’li yıllarda Genç Osmanlılar ve Mithat Paşa tarafından bahsedilmiştir.

Cumhuriyet adı verilen yönetim biçimleri, veraset yöntemini tamamen reddetmiştir.

Cumhuriyette halk, yönetimde beğenmediği yöneticileri, belli sürelerle tekrarlanan seçimlerde değiştirebilmek olanağına sahiptir. Bu nedenle yöneticiler, toplumu keyfi biçimde yönetemezler; halkın isteklerini ve taleplerini göz önünde tutmak zorunda kalırlar.

Cumhuriyetlerde bu özellikler, yönetenleri siyasal bakımdan halka sorumlu duruma getirir.

Türkiye’de Cumhuriyet yönetimine, 29 Ekim 1923 tarihinde geçilmiştir; ancak 23 Nisan 1920 tarihinin, Cumhuriyet yönetiminin de fiilî başlangıcı olduğunu söylemek gerekir.

23 Nisan 1920’de “Egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa ait olduğu” ilân edilmiş; ulusun seçtiği TBMM’nin denetimindeki hükümet, ulusun kaderini belirlemek üzere çalışmaya başlamıştır.

Bu gelişmelere karşın, Padişahlık ve Saltanatın hukuken kaldırılması için 1922 yılında olmuştur. Bu aşamalardan geçilerek kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti, tarihimizdeki en önemli dönüşümdür.

“Hukuk devleti” ilkesinin ve “hukukun üstünlüğü” kavramının da Türkiye’de, Cumhuriyet yönetimi sayesinde var olduğu söylenebilir.

Özelliklerine kısaca değindiğimiz Cumhuriyet, yönetime egemen kılınmasını; devlet iktidarının ve yönetiminin kişilerin, ailelerin, grupların tekeline bırakılmamasını; vatandaşların yönetime etkin bir biçimde katılmasının sağlanmasını amaçlayan anlayışa “cumhuriyetçilik” denilmektedir.

Atatürk, cumhuriyetçiliği, yalnız hükümdarlık ve veraset yöntemlerinin reddi olarak anlamamış; aynı zamanda demokrasi kavramı ile birlikte düşünmüş; demokratik bir cumhuriyetçilik anlayışını benimsemiştir.

Cumhuriyet  öncesinde devleti Padişah yönetirdi. Her şey Padişah’ın kararlarına bağlıydı. Gücün simgesi topraktı.

Cumhuriyet ile birlikte birçok inkılap yapılmıştır. Her bireyin ekonomik bağımsızlığı için çalışmalar yapılmıştır. Sosyal devlet olgusu benimsenmeye başlamıştır. Sanayi devlet tarafından desteklenerek güçlenmiştir. İşçi ve emekçilerin sigortalı, sendikalı çalışması, toplu sözleşme imzalama hakkı ve grev yapma hakkı, miting ve gösteriler düzenleme, siyasete katılma gibi ekonomik, demokratik hak ve özgürlükler sahibi olmasını sağladı. 

Cumhuriyet sayesinde kazanmış olduğumuz; Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmiştir; İlk kez 8 Şubat 1935 tarihinde milletvekili seçiminde oy kullandı, Kadın erkek herkese öğrenim görme hakkı verildi, eğitim ve öğretimin birleştirilerek Latin harflerinin kabul edildi, Türk tarihi ve Türk dili alanında çalışmalar yapılmaya başlandı. Türk Dil ve Tarih Kurumları kuruldu, Darülfünun’un kapatılıp İstanbul Üniversitesi adıyla yeniden kurulması, Şapka ve Kıyafet kanunu ilan edilmiştir, Çok partili siyasi hayata geçilmiştir,Soyadı Kanunu çıkarılmıştır,İsviçre Medeni Kanunu’ndan çevrilerek hazırlanan Medeni Kanun’un kabulü,İtalyan Ceza Kanunu’ndan çevrilerek hazırlanan Türk Ceza Kanunu’nun kabulü kazanmış olduğumuz haklardan sadece bazıları…

Kısaca aslında Cumhuriyet için ne aşamalardan ne zorluklardan geçildiğini biraz olsun yansıtmak istedim sizlere.

Bizler belki elimizdeki olanakların farklında değiliz ama

Dün, bugün ve YARIN için

Atatürk’e binlerce kez teşekkürler…

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun.