Tarih 1995…

İmam hatip lisesinden mezun olacağız…

Özellikle son sınıfta üniversiteye hazırlandığımız için hocalarımız da sağolsunlar bizleri çok fazla sıkmadan, iyi üniversiteler kazanmamızı isteyerek rahat bırakıyorlar.

‘Rahat’ derken…

Takipteler ama üniversiteye hazırlandığımızı gördükleri ve samimiyetimizi bildikleri için rahat bir müfredat uyguluyorlar.

Bizler de sınıftan 8-10 arkadaşımızla ders tekrarı yapıyoruz. Akılda kalıcı çalışmalar yani…

Gündüz okulda, akşam da müsait olan bir arkadaşımızın evinde ya da bir caminin lojmanında…

Ya da Milli Gençlik Vakfı’nın evi vardı o zamanlar…

Orada da sağolsun büyüklerimiz yardımcı oluyordu.

Bunları neden yazıyorum?

Devam edeyim, konuyu anlayacaksınız.

Öncelikle, ‘caminin lojmanı nereden çıktı?’ diye soranlar olabilir.

Bilirsiniz, özellikle ilçelerde bazı camilerin imamlarının kullandığı tek odalı lojmanları vardı. Sanıyorum şimdilerde de birçok köy ya da mahalle camilerinde o lojmanlar mevcut.

Lojman demek çok doğru olmasa da tek odalı bir yer işte.

Özellikle bekar olan imamlar için yapılmış olan yerler…

Bizler de okulun son yılında evlerimiz müsait değilse arkadaşlarla namaz sonrasında bu odalarda oturur hem Kur’an okur hem de üniversiteye çalışırdık.

Çok değil, 5-6 kişi…

Aslında oralara çok sık gidemezdik bile…

Neden mi?

Birazdan yazacağım nedenini…

Yine bir gün arkadaşlarla ders çalışmak için anlaştık. Yatsı namazı sonrasında caminin tek göz odasında oturacağız.

Cami imamından da izinliyiz tabi ki…

İmam da haberdar yani bizim üniversiteye hazırlandığımızdan…

O zamanın imkanları böyle ama…

Ya bir arkadaşımızın evinde bir araya gelip çalışacağız ya da Milli Gençlik Vakfı gibi gençliği düşünen köklü STK’nın sağladığı ortamlardan faydalanacağız.

Yalnız MGV’nin bir evi var o da  her zaman müsait olmuyor.

Dediğim gibi elinizde çok fazla alternatif yok.

İmkan olarak yani…

Özel ders almak ne haddimize…

Alabilenler çok şanslı zaten…

O zaman…

En büyük şansımız cami lojmanları…

Biz de o şansı değerlendirmek istedik o kadar…

Yatsı namazı sonrası bir araya geldik. Önce Kur’an okuduk sonrasında da ders çalışmaya başlayacağız.

Tam kitapları açtık ki, bir de ne görelim?

Polis kapıda.

Yok artık!

Şaka değil gerçek.

“Burada ne yapıyorsunuz?” diye soruyor.

Hem de o zamanki devletin kasvetli yüzünü gösterircesine…

Hemen bir suçlu muamelesi…

Gözleri duvardaki Kur’an-ı Kerim’e ilişiyor.

Meğer mahallenin muhtarı bizim orada oturduğumu öğrenmiş ve polise şikayet etmiş.

Sebep…

“Kur’an okuyorlar”

Ha bir de hepsi imam hatip öğrencisi ise onlar için zaten potansiyel suçlu!

Yazdıklarıma gülüp geçenler oluyordur ama gelen polislere üniversiteye hazırlandığımızı, burada sadece ders çalıştığımızı ve bundan da cami imamının haberdar olduğunu anlatana kadar akla karayı seçtiğimizi de okuyunca bir kez daha düşünülmesi gerektiğini hatırlatayım.

Bütün bunlar yaşanmışlık.

Çok değil 25 yıl öncesi…

Kızmayın ama Recep Tayyip Erdoğan öncesi…

Bütün bunları neden yazdım biliyor musunuz?

Ülkenin neden nereye geldiğini göstermek için…

Bu yaşanmışlıklardan sonra Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi ve dün ilk Cuma namazının kılınmış olması ne kadar değerlidir?

Sizce?

İşte o günlerden bugünlere geldik.

Duvarda asılı Kur’an-ı Kerim’i bile hazmedemeyen bir dönemden 86 yıllık esaretten sonra cami olan Ayasofya…

Dünkü coşkuyu gördük….

Yeniden yazmaya gerek yok. Heyecanımız hep taze.

Ayasofya’da kılınan ilk Cuma namazına katılabilen siyasilerin çoğu mikrofonlara konuştu. Hepsi de farklı farklı açıklamalar yaptı.

Yalnız bir ismin yaptığı açıklama yazımın başındaki cümlelerimi onaylar nitelikte.

Eski Başbakanlardan Tansu Çiller Ayasofya’da ilk Cuma namazına katılarak şu açıklamayı yapmış;

"Bu heyecan, bugün bir vuslat günü olarak ortaya çıkıyor. Tabii ben bunun ne kadar güç olduğunu bilen bir geçmişten geliyorum. Çok büyük bir dirayet ve cesaret isteyen bir şeydir. Dolayısıyla bunu başaran bütün arkadaşlarımı canı gönülden kutlamak istiyorum. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere bütün buna emeği geçenleri ayrı ayrı, teker teker kutlamak isterim"

Ayasofya’yı açmak şöyle dursun, Kur’an okuyanın sevilmediği bir dönem…

Nereden nereye…

Hamdolsun…