Bir insanı tanımak için, Salih mi, fâsık mı? Huylu mu, huysuz mu? Cömert mi, cimri mi? Tembel mi, çalışkan mı? Âlim mi, cahil mi? Fedakâr mı, yardımsever mi? Lâf taşır mı? Yalancı mı? Sır tutar mı? Gibi Hususiyetlerin bilinmesi gerekir.

Hazret-i Ömer (R.a.)’in halifeliği döneminde demişler ki, “Yâ Emîra’l Mü’minin! Ey Müminlerin Emiri! Camide/mescitte bir kısım adamlar gördük ki, çok takva/muttaki, Allah’tan korkan insanlardı…”

Hz. Ömer, kendisine bu sözü söyleyenlere hemen oracıkta üç soru sormuş:

“O mescitte gördüğünüz ve bana ‘takva insanlar’ diye şehadette bulunduğunuz insanlarla alışveriş yaptınız mı?”

“Yapmadık” demişler.

“Onlarla yolculuk yaptınız mı?”

“Hayır, Yapmadık”…

“Peki, onlarla komşuluk/arkadaşlık yaptınız mı?” Diye sormuş.

“Hayır, yapmadık” diye cevap vermişler.

“Hâ öyle mi? Demek siz onları tanımamışsınız.”

Onlara, insanlar ile yukarıdaki fiilleri yaşamadan tam manada tanıyamazsınız mealinde cevap vermiş, onları uyarmıştır.

Yine Hazret-i Ömer (R.A.)’e atfen anlatılan bir rivayette -kimi kaynaklarda hadis-i şerif olarak geçer- şöyle buyurulur:

“Bir kişinin namazı ve orucu sizi aldatmasın. Onun dirhemle ve dinarla olan ilişkisine bakın!” Yüce Rabbimiz Mâûn Sûresinde; “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar kıldıkları namazdan gâfildirler!” (Mâûn Suresi,4.ayet) buyuruyor. Demek ki ‘ihlaslı bir şekilde yapılmayan’ namaz, oruç ve benzeri ibadet ve davranışlar kişiyi gerçek Müslüman, şahsiyetli Müslüman, iyi Müslüman yapmaya yeterli olmuyor. Esas kulluk, muamelede ortaya çıkıyor. Kulun ihlası, aşkı, karakteri ve şahsiyeti Müslümanlığının kalite ve kıvamını ortaya koyuyor. “Altın kalitesi ateş karşısında, insanın kalitelisi zorluklarda” belli olurmuş.  Günümüzün değerleriyle ifade edecek olursak, masa (makam), kasa (para), nisa (kadın) ile olan ilişkisine bakın diyebiliriz.

Bir insanın iyiliği nasıldır? Sorusunun cevabı almak için, Alım-satım yaparken dürüst davranıyor mu? Borcuna sadık mı? Kendisine güvenilir mi? Fâizle ve kumarla iş yapıyor mu? Kul hakkına, devlet hakkına, kamu malına eli uzanıyor mu?  “Devletin malı deniz, yemeyen keriz” gibi mi bakıyor mu?  İyi insan olmadan, iyi Müslüman olunmaz. İyi Müslümanın genel vasfı ise ‘eline, diline ve beline güvenilen’ insan olmaktır. Bunu temeli de İslam ahlakı ile donanmaktır. . Bu hususta Hz. Peygamber efendimiz(sav) “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur Kur’an’da ilk inen ayetlerden bir tanesi, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin ahlâkına vurgu yapar: “Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin!” (Kalem, 68/4) buyurulur. Yaratılmışların en üstünü “eşrefi mahlûkat olan insandır.”  Hepimiz altınız ama “ayarlarımız” düşük.

13 Şubat 2019 tarihinde rahmeti rahmana kavuşan Ozan Arif Şirin “Ne İnsanlar Tanıdım Hey!” adlı şiirinde, insan profilimizi çok güzel tarif etmiş.

Âah ah... Ne insanlar tanıdım hey!
Hep hikâye roman çıktı,
Kimi dedim ağır bir şey,
Tarttım baktım gram çıktı.

Kimi beni veli yaptı,
Kimi beni deli yaptı,
Kimi yiğit rolü yaptı,
Emdiği süt haram çıktı.

Kimi ateş duman tütmez,
Gövde sağlam, güç müç yetmez.
Gel gelelim iflah etmez.
Mayasında verem çıktı.

Kimi kirli, paslı idi,
Kimi süslü, püslü idi,
Kimi sahte asli idi,
Kimi sahte kerem çıktı.

Hele hele en çok yandıklarım
Kabuğuna kandıklarım
Ak alını sandıklarım
Yüzü gözü krem çıktı.

Eksik oldu biraz tarif,
Kimi kaba, kimi zarif,
Hepsi böyle değil ARİF;
Kimi çok muhterem çıktı.

Rabbimiz ahlakımızı Efendimiz(as)’in ahlakına benzetsin. Öyle ki bizi görenler, bizi böyle güzelleştiren esasa; Kur’an’a, Hz Peygamber(as) a yönelip güzelleşsinler. Bizlerin hali ile güven ve umut duysunlar.

Baki selamlar.