3-4 Aralık tarihlerinde ‘’NATO’nun yeni yol haritası’’ için liderler bir araya geldiler. Londra’da gerçekleştirilen zirve uluslararası kamuoyunun ana gündemini oluşturdu. NATO’nun geleceğinden, maliyet paylaşımına; Rusya’nın güncel ve potansiyel tehditlerinden ABD’nin Çin ile giriştiği ticaret savaşına; mülteci krizinden Ukrayna’nın NATO üyeliğine kadar önemli birçok başlık toplantının gündemini oluşturmaktaydı. Üstelik Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un yapmış olduğu açıklamalar çerçevesinde örgütün geleceği ile ilgili tartışmaların nereye gideceği meselesi de merak konusuydu.

Türkiye açısından; bu zirve başta PYD/YPG terör örgütlerinin, terör örgütü olduğu noktasında kabul görmesi açısından kritikti. Ayrıca Türkiye’nin Suriye harekatı sonrasında başta Avrupalı liderle yaşanan durumlar bağlamında da bir görüşme geçip geçmeyeceği merak edilmekteydi. Öte yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Trump başta olmak üzere diğer ülke liderleri ile yapacağı görüşmelerin nasıl geçeceği de önemli başlıklar arasındaydı. Bu başlıklara DAEŞ’li teröristler ve iadesi konusu da eklenebilecektir.  

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un ‘’beyin ölümü’’ açıklamasının Türkiye ile bağlantılı olması, zirvede Türkiye’nin en önemli gündem belirleyicilerden birisi olacağına işaretti. Avrupa’nın NATO’nun örgütsel çerçevedeki eleştirileri uzun yıllardır söz konusuydu. Bunun yanında ABD’nin özellikle Obama ile başlayıp, Trump’ın devam ettirdiği maliyetlerin bölüşülmesi gerektiği noktasındaki tutumu bu tartışmaların boyutunu büyütmüştür. NATO’nun Avrupa’nın güvenliğini sağlama hususunda artık zorlanacağını söyleyen ABD Başkanlarının açıklamaları zaten Avrupa ile örgüt arasındaki ilişkilerin geleceğini tartışma konusu yapmaktaydı. Ancak Macron’un bahsedilen açıklamasını bu konulardan değil, Türkiye üzerinden yapması da ayrıca dikkat çekicidir.

Diğer taraftan Türkiye’nin AB serüvenine bakıldığı takdirde karşımıza çıkan en kritik başlığın ‘’AB Güvenliği’’ olduğunu söylemeliyiz. Yine o yıllarda ABD’nin Avrupa Güvenliği açısından tutumu sonrasında Avrupa’nın, NATO üyesi olan ve güçlü orduya sahip Türkiye’yi bu çerçevede görerek ilişkileri başlattığını söylemek mümkündür. Öyleyse gelinen noktada Macron’un ve Avrupalı liderlerin bu açıklamalarının tarihsel geri planlarında bu bilginin aydınlatıcı olacağını düşünmekteyim. Ayrıca Türkiye’nin hala Avrupa güvenliği açısından göz ardı edilemeyecek bir ülke olduğu ortadadır.

Zirve sonrası ortaya çıkan başlıklara bakıldığı zaman ise Türkiye’nin ‘’PYD/YPG’nin terör örgütü sayılmasına ilişkin’’ sunduğu planın veto edilmesi üzerine NATO’nun ‘’Baltık Ülkeleri Savunma Planına’’ veto koyduğunu görmüştük. Londra da Türkiye bu vetoyu kaldırdı. Tabi sonrasında acaba Türkiye bunun karşılığında hangi taleplerde bulunduğu sorusu akıllara gelmiş olsa da görünen o ki, önemli bir talep söz konusu olmamış.

NATO Genel Sekreterinin yaptığı açıklamada, PYD/YPG’nin nasıl nitelendirileceğine dair bir görüşme söz konusu olmadı gibi sözlere yer vermesi Türkiye’nin meseleyi pazarlık haline getirmediğini göstermektedir. Sonuç bildirisine bakıldığı takdirde ise ‘’terörizmin her formuyla mücadeleye devam edeceğiz’’ gibi geniş bir ifadeye yer verilmiş olması da buna işarettir.

Aynı açıklamada ‘’S-400’’ ile ilgili olarak NATO’ya entegrasyonunun söz konusu olmayacağının söylenmiş olması, Türkiye’nin önünde hala bu konunun mevcut haliyle bir süre daha kalacağı anlamını taşımaktadır.

Kremli’nin açıklamaları ise burada uluslararası dengeler açısından önem arz etmektedir. NATO’nun güvenlik bütçesini artırmak istemesini Rusya, ‘’genişleme konusundaki endişelerimizi doğruya çıkarmaktadır’’ diye yorumladı. Üstelik Trump’ın talepleri doğrultusunda Çin’in de tehdit olarak kabul görmüş olması, uluslararası politika açısından gelecek vizyonda dengeler bağlamında kimi soru işaretleri doğurmaktadır.

Macro’nun sözlerinin arkasında olduğunu söylemesi ve Avrupa’nın dayanaklı bir barış için tartışmak zorunda olduğunu belirtmesi, örgütün geleceği açısından tartışmaların devam edeceğini göstermektedir.

Bütün bunlar ile birlikte ‘’NATO’nun geleceği kendi içerisinde tartışılırken aynı zamanda örgütün ABD denkleminde genişleme politikası izlediği’’ gözükmektedir. Bu da başta Rusya’yı rahatsız etmektedir.