Kulu, Mevla’nın vuslat deryasına götüren ibadet pınarlarının en büyüğü ve ehemmiyetlisi hiç şüphesiz ki namazdır. Zira namaz, şümul, muhteva ve rütbe bakımından bütün ibadetlerin zirvesi ve özü durumundadır. Kainattaki bütün varlıklar; Güneş, yıldızlar, çayır, çimen, ağaçlar, hayvanlar hep zikir halindedir. Saflar halinde uçan kuşlar, dağlar, taşlar, keyfiyeti bizce meçhul bir tesbihat ile Hakka kulluk ederler. Nebatatın ibadeti kıyam halinde, hayvanlarınki rüku halinde, cansız sayılan varlıklarınki de yere kapanmış vaziyette, yani secde halindedir. Sema ehlinin durumları da böyledir. Meleklerin bir kısmı kıyamda, bir kısmı rükuda, bir kısmı secdede, bir kısmı da tesbih ve tehlil halindedir. Ancak Cenabı Hakk’ın müminlere bir mirac olarak ikram ettiği namaz ise, bütün bu ibadetleri kendinde toplamıştır. Dolayısıyla namazı güzelce kılanlar, yerde ve gökte bulunan bütün varlıkların ibadetlerinin hepsini ihtiva eden bir ibadet yapmış olarak hesapsız mükafat ve deruni tecellilere nail olurlar. Namaza benzeyen hiçbir ibadet yoktur. Namaz kılan kimse, namazdan başka hiçbir şeyle meşgul olamaz. Namaz onu, her türlü alakadan keser. Cenabı Hak ile baş başa tarifsiz bir vuslat yaşatır. Diğer ibadetlerde durum böyle değildir. Mesela oruçlu kişi, aynı anda çalışabilir, hacceden kişi gerektiğinde alışveriş yapabilir. Ama namaz kılan kişinin maddesi de manası da, huzuru ilahidedir. Nitekim ayeti kerimede: “Secde et ve yaklaş!” buyrulur. (el-Alak, 19)

Maddi bakımdan namaz; insan vücudunun muhtelif iç ve dış hareketlerde bulunmasını sağlar. Hayatı nizam üzere tertiplice yaşama temrinleri yaptırmak suretiyle kişiye zaman disiplini kazandırır. Manevi olarak namaz; ilahi huzurda bulunma, tefekkür etme, korku zamanında teselli verme, neşe zamanında ruhaniyeti takviye etme, imanı koruma, Cenabı Hak ile ünsiyetin artması gibi feyz ve bereketlerle doludur. İctimai güzellikleri bakımından namaz; birlik ve beraberlik, tanışma, ünsiyet, ülfet, iman ve kardeşlik bağlarının kuvvetlenmesi gibi sayısız güzelliklere vesiledir. Bilhassa cemaatle kılınan namaz, Cuma ve bayram namazları, insanlar arasında ırk, renk, dil, makam ve mevki ayrımı yapmaksızın Allaha kullukta aynı safta bir araya gelme, bütünleşme, yardımlaşma ve ictimai muhasebeyi sağlar. Ruhani tecellileri bakımından namaz; kişinin ilahi huzura çıkarak ihlas, takva ve sadakat gibi güzel vasıflar kazandığı bir ibadettir. İnsan, namazda kalp alemini manevi bir bahar iklimine çevirir. Namaz günde en az beş defa tekrarlandığı için devamlı Cenabı Hakk’ı hatırlatır. Kalp ve vicdanı Allah’a bağlar. Allah’ın sonsuz kudretini, mutlak iradesini, rahmet ve merhametini, kerem ve ihsanını, azap ve ikabını insanın kalbine yerleştirir. Böylece insanı günah, çirkinlik ve haksızlıklardan alıkoyar. Ayeti kerimede şöyle buyrulur: “(Rasulüm!) Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı kıl! Muhakkak ki namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allahı zikretmek, şüphesiz en büyük iştir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (el-Ankebut, 45) Bir kişi Peygamber Efendimiz’e gelerek: “Falan zat gece namaz kılıyor, sabah olunca da hırsızlık yapıyor!” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hakiki namaz kılıyorsa, bu namazı ve namazda okuduğu Kuran ayetleri, onu yaptığı kötü fiilden uzaklaştıracaktır.” (Ahmed, II, 447)

Gerçekten de müslümanlar arasında suç işleme oranı çok düşüktür. Bugün dünya üzerinde en az cinayet işlenen yerler müslüman ülkelerdir. Avrupalı araştırmacılar, İslam ülkelerinde cinayet oranı neden düşük diye çok ciddî ilmî çalışmalar yapmaktadırlar. Bunun en mühim sebebi, İslam’ın getirdiği inanç esasları, ibadetler ve ahlak kaideleridir. İslami bir eğitim alan insan, Allah’tan korkar, yaptığı zerre kadar iyilik ve kötülüğün dahi karşılığını ahirette göreceğine inanır. Neticede şerlere kilit, hayırlara anahtar olur. Muayyen vakitlerde kılınan namaz, gün içinde insanı belli aralıklarla iş yoğunluğundan ve hayatın monotonluğundan kurtarıp rahatlatır. Rabbine karşı itaat, teslimiyet ve şükran duygularını ifade etmesini sağlar. Secdeye varan insan, kendisiyle yüz yüze gelerek iç alemine dönme fırsatı bulur. İnsanların giderek birbirinden uzaklaştığı, menfaatperestliğin öne çıktığı ve ferdiyetçiliğin hakim olduğu günümüz dünyasının mühim bir hastalığı da yalnızlık hissidir. İnsanı psikolojik rahatsızlıklara sürükleyen bu hastalığın en güzel ilacı namazdır. Namaz, ister ferdî olarak, isterse faziletini artırmak için cemaatle kılınsın, insanın yalnızlık hissini günde en az beş defa giderir. Çünkü namaz, insanı Allah’ın huzuruna çıkardığı için, tek başına kılsa bile, ona yalnız olmadığını hatırlatır. Cemaatle kılındığında ise insanı hem Allah’ın huzuruna götürür hem de diğer mümin kardeşleriyle bir araya getirir. Sosyoloji alanında mütehassıs olan Prof. Dr. Ümit Meriç şöyle demiştir: “Namaz kılan bir toplumun psikolojiye, zekat veren bir toplumun da sosyolojiye ihtiyacı yoktur.”

Cenabı Hak, namaz hususunda “Secde et ve yaklaş!” buyuruyor. Felaha eren kullarının namazı huşu ile kıldıklarını haber veriyor. Huşu ile kılınan bir namaz sayesinde insanın Cenabı Hakk’a karşı tevekkül ve teslimiyeti artar. Bu teslimiyet neticesinde kişi, psikolojik rahatsızlıklardan muhafaza edilir. Zira o, en yüce kuvvete, yani Cenabı Hakk’a teslim olarak kendini âdeta ebedi huzurun kollarına bırakmıştır.

Namaz kılan bir mü’min, Cenabı Hakk’ın muhafazası altında olduğunu hisseder ve büyük bir manevi huzur ve emniyet duygusu içinde yaşar. Zira Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem namaz kılmayanlar için şöyle buyurmuşlardır: “…Kim namazı bile bile terk ederse, o kişi Allah Teala’nın himayesinden ve hıfz u emanından uzak kalır.” (İbn-i Mace, Fiten, 23) Dolayısıyla namaz kılan bir toplum madden ve manen sıhhatli olur. Nitekim Asrı Saadet’te Medine’ye bir doktor gelmişti. Yapacak bir iş bulamadı. Neticede Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ona ailesinin yanına dönmesini tavsiye ettiler. Yine, bize gelen nakillere baktığımızda, Asrı Saadet’te psikolojik bir rahatsızlığa rastlamıyoruz. Cenabı Hak, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’i örnek olarak göndermiştir. O her hususta örnek olduğu gibi psikoloji ve ruhi tedavi hususunda da örnektir. Aynı şekilde toplumun ıslahı hususunda da örnektir. Bunun en büyük delili de Asrı Saadet toplumudur…  Diğer taraftan namaz, imandan sonra, Allah’ı zikretmek için yapılan amellerin en faziletlisi ve en kamilidir. Kelimei şehadetten sonra İslâm’ın en mühim rüknüdür. Namaz kılan insanın küçük günahları affedilir.

Bir gün Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ashabına: “Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir nehir aksa, o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, (vücudundaki) kirden bir eser kalır mı?” diye sormuşlardı. Ashabı kiram: “O kimsenin kirinden hiçbir şey kalmaz.” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Beş vakit namaz, işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder.” buyurdular. (Müslim, Mesacid, 283. Bkz. Buhari, Mevakit, 6) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz gürül gürül akan bu bol sulu nehrin, hemen kapımızın önünde olduğunu haber veriyor. Yani nehir bize çok yakın, ondan su almamız ve içine girip yıkanmamız çok kolay! Küçük bir gayretle, Cenabı Hakk’ın vaad ettiği büyük lutuf ve ihsanlara kavuşabiliriz.

Namaz, Cennet’in anahtarı olduğu için, Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem, Cennet’e girmek ve orada kendisine komşu olmak isteyenlere, çokça secde etmelerini tavsiye buyururlardı. Secde, aynı zamanda Cehennem’den kurtuluş vesilesidir. Bu hakikat, hadisi şerifte şöyle beyan edilir: “…Kıyamet günü Allah Teala, Cehennem ehlinden dilediklerine rahmet edecektir. Meleklerine, dünyadayken Allah’a ibadet edenleri oradan çıkarmalarını emredecek, onlar da çıkaracaklardır. Melekler, onları secde izlerinden tanırlar. Allah, Cehennem’e secde izlerini yemeyi haram kılmıştır. Ateş, insanın her tarafını yakar, sadece secde yerine dokunamaz.” (Buhari, Ezan, 129) Secdeden maksat, umumiyetle namazdır. Bazı ayeti kerime ve hadisi şeriflerde namaz, en mühim rüknü olan secde ile ifade edilmiştir.

Namazın bir faydası daha vardır ki o hepsinden mühimdir. O da Cennet’e giren müminlere Cemalullah’ı seyrettirmesidir. Ashabı kiramdan Cerir radıyallahu anh şöyle anlatır: Bir gece Rasuli Ekrem Efendimiz’le birlikte oturuyorduk. Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem, dolunaya bakarak şunları söylediler: “Şu dolunayı birbirinizi itip kakmadan rahatça nasıl görüyorsanız, (aynı şekilde) Rabb’inizi de (Cennet’te) öyle rahatça göreceksiniz. Artık Güneş’in doğmasından ve batmasından önceki bütün namazları kılabilmek için elinizden gelen gayreti gösteriniz!” Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem, bu sözlerin ardından şu ayeti kerimeyi tilavet ettiler: “…Güneş’in doğmasından ve batmasından önce Rabb’ini hamd ile tesbih et; gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün iki ucunda da tesbih et ki, Rabbinin rızasına erebilesin!”Hasılı namaz, insanı yaratılış maksadına ulaştıran en mühim ibadettir. Zaten insanın iskelet yapısının, rahatça rüku ve secde edebilecek durumda halk edilmesi de bir bakıma namazı kolaylaştırmak ve böylece insanı maksadına daha çok yaklaştırmak içindir. Bu sebeple insan, bütün hayatını namaz vakitlerine göre tanzim etmeli, namazı hayatın mihveri kılmalıdır.