Anlık mutluluklar diyarı bu dünya! 

Bir nefes mutluluk için canımızı vereceğiz handiyse. Oysa bu işte bir terslik yok mu? Mutluluğun peşinde bir ömür kovalayan zavallı insan tam yakaladım derken kaçırdığı narin bir kelebek gibi bakakalıyor ardından. Yarımlıklar, tadımlıklar, eksiklikler diyarı olduğundan bu dünya; her darlıkla beraber bir ferahlık olduğu gibi (İnşirah 5) aksi de pek tabi bizler için. 

Yaşam sarmalında sarmalanıp kaldığımız günlük sıkıntılar içinde bir anlığına gözümüzü gökyüzüne çevirip bakmak kadar kolay oysa ferahlamak. O derin, o uçsuz bucaksız mai.

Saklandı nicedir şehrin sadrına mavi; yeşil hakeza!  Denizin masmavi görüntüsü müydü gökyüzünü boyayan yoksa tam tersi mi unuttuk. Kafalarda zihin kanatan bir anlık şimşek çakması misali gelip geçici deli düşünceler; bir yanda her şeye boş vermeye meyilli adam sendeciliklerimiz. Kovalayan mıyız kaçan mı belli değil. Bir acayip dünya işte azizim; han bu içinden geçip gittiğimiz. 

Acayip deyince sanki her şey, bütün bu yaşadıklarımız çok normal de suçu hemen dünyaya atarsın diyenleriniz çıkabilir, saygı duyarım. Çok doğru eskiden bu kadar hayret verici gelişmeler ardı arkasına olmaz mıydı, biz mi duymazdık. Haber ağı ve ulaşımı genişledikçe buna mukabil olayların gerçekleşme süreci de mi hızlandı bilinmez. Kafayı yakacağız bunları düşünmekten.

Mutluluk neydi sahi? 

Bahçedeki ağacın en üst dallarına kadar tırmanıp bir yüzü yeşil bir yüzü kırmızıya yakın turuncu kayısıları düşünmeden mideye indirmek mi? Kışın kar her yeri kapladığında hiç ayak basılmamış bomboş, derin beyazlığın koynuna bırakıp bedenini iz bırakmak mı? Bahar gelince renklenen kırlarda kısa pantolonla delice koşarken bacağını çizen dikenlere aldırmamak mı? Ankara'dan ağabeyin gelmesi mi? Pazar kahvaltıları mı? Cuma akşamları mı? Yaz tatili mi? Annenin sıradan bir kekle doğum gününü kutlaması mı? Kaybettiğini sandığın volkmenin ansızın ıvır zıvır dolu çekmecenin birinden çıkması mı? Bayramda topladığın harçlıklar mı, hani harcamaya kıyamadığın, tekrar tekrar sayıp, sonra düzeltip itina ile yerine koyduğun!

Belki de hepsi!  Fakat hepsinde ortak tek bir yön var; anlık olmaları. O anda yaşanıp o anda kalmaları. Yıllar sonra hatırlandığında zihinde o anın yeniden canlanmasıyla duyulan tadımlık mutluluk parçacıkları. Dünya ve gerçeği bu azizim. Baki mutluluk ararsan daha çok ararsın. O bakımdan içinde bulunduğun anı doyasıya yaşamaya bak. Geçmiş ya da gelecekte yaşamayı bırakmadıkça hayal kırıklığı ve sonu gelmeyen ertelenmişlik hissinden asla kurtulamazsın. Çocuğun varsa gözlerinin içine bakmaya, onunla konuşurken başka şeylerle meşgul olmamaya azami gayret sarf et. Yoksa kaçan balık büyük olur da dizlerini döversin. Eşin varsa davranışlarınla, sözlerinle, mimiklerinle ona dünyanın en özel insanıymış gibi hissettir. (Senin için özel olmasaydı milyarlarca insan arasından yolunuz onunla kesişmezdi yanılıyor muyum?)

Dünyada olup biten ne varsa ister geçici bir süreliğine olsun ister hayat boyu fark etmez, hep o mühimsemediğimiz anlarda gerçekleşir. İlk görüşte çarpılıp âşık olursun; çocuğunun olacağını ilk duyduğun an sevinçten havalara uçarsın. Takımın gol attığı an deli gibi sevinirsin. İlk anne veya baba sözcüğünü minicik bir ağızdan duyduğunda tarifsiz doyumsuz bir haz yaşarsın. Anla artık! Hayatın tekrarı ve sağlaması yok; iyi kötü ne yaşanmışsa yaşandı bitti. Ne geçen zamanı geri getirebilirsin ne gelecekten ödünç alabilirsin. En büyük sermayeni, zamanını bereketli geçirmek; ondan kam almak için çareler düşün. Gerisi boş, gerisi masal, gerisi Kaf dağının ardında!