Sanayi devrimi sonrası, hayatımızdaki endüstriyel gelişmeler, birçok yenilik ve güzellik getirdi. Yüz yıl öncesi ile karşılaştırdığımızda istediğimiz her şeye çok kısa zamanda ulaşabilir durumdayız. Ancak bu gelişmelerin pozitif katkılarının yanı sıra negatif etkileri de oldu. Her geçen gün hayatımıza binlerce yeni kimyasal madde dahil oluyor, topraklarımızdaki besleyici mineraller her geçen gün biraz daha azalıyor. Doğamızdan her geçen gün biraz daha uzaklaşıyoruz.
Günlük öğünlerimizle, vücudumuzun ihtiyacı olan yeterli besleyiciyi almamız gün geçtikçe daha zor oluyor. Gıdalarımızın içindeki koruyucular ve diğer kimyasallar vücudumuzu olumsuz etkiliyor.
Oksijen radikallerinin artmış üretimi, bağışıklık sistemimizdeki dengesizlikler, uzun dönemli yaygın inflamasyon oluşumu, kronik hastalıkların görülme sıklığının neden bu kadar arttığını net bir şekilde anlatıyor. 
Dünya genelinde, daha sağlıklı beslenmek, doğal ürünler kullanmak ve organik tarım ürünlerini tercih etmek gibi eğilimler her geçen gün artıyor. 
Birçoğumuzun vücudunda vitamin ve mineral değerlerinin normal sınırların altında olması bir sürpriz değil. Bu vitamin ve minerallerin eksikliklerini kısa sürede anlamak da her zaman mümkün olamıyor. Ancak uzun dönemli eksiklikler, vücutta farklı problemlerin başlamasına neden olabiliyor. Genellikle, halsizlik bitkinlik, yorgunluk, keyifsizlik, saç dökülmeleri, dilde ve tırnaklarda farklı görünümlerle başlayan sinyaller, yavaş yavaş kendini daha ağır tablolara bırakabiliyor.
Vitamin ve mineraller, vücutta işleyen birçok süreçte yardımcı olarak görev yaptığından, herhangi bir şekilde bulgular görülebiliyor.
Önemli olan, olası eksikliklerin erken zamanda tespiti ve yerine konulması. Bu amaçla da kalite standartlarına uygun şekilde üretilmiş destekleyici vitamin ve minerallerin, bir sağlık uzmanı kontrolünde kullanılması önemli. 
Mikro ve makro besleyicilerin yeterli seviyede alınması vücuttaki biyolojik sistemlerin doğru çalışmasına ve bu sayede mutlu ve üretken bir hayat sürmemize yardımcı olur.