Şehadetinden birkaç gün önce Karaman’da yaptığı bir konuşmada bütün hayatını ve siyasi duruşunu ‘’ Bir saniyesine bile hakim olmadığınız bir dünya için, bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur.’’ Sözleriyle adeta özetleyen Muhsin Başkan’ın onuncu ölüm yıl dönümünü geçmiş bulunuyoruz. Artık hemen hemen herkesin sahiplendiği ve herkesin onunla ilgili anılarını anlattığı bugünler de, onun yol arkadaşlığını yapma nasibine nail olmuş büyüklerin birinci ağızdan anlattıkları ziyadesiyle kıymetlidir. Yaşadıklarıyla ve Türk siyasetinde ki kırılma noktalarındaki duruşuyla Türk siyasi hayatına koskoca bir miras bıraktığını idrak ediyoruz. Günlük politik söylemin içerisinde inandığı değerleri ön plana koyan, kısa vadeli çıkarlar uğruna asla konumunu değiştirmeyen ve böylesi zorlu bir yol izlemeyi göze alarak mücadelesini veren Muhsin Başkan’ı anlamak için bunlar yeterli olacaktır.

     İnandığı değerlerin peşinde makro söylemler ile büyük bir dünya tasavvuru ortaya koyarken, ‘’insan’’ merkezli bir bakış açısına sahip olduğunu görmekteyiz. Herkese tek tek dokunarak bir ‘’insan’’dan başlayıp bütün insanlığa uzanan bir mücadelenin çilesini omuzlarında taşıma gayretinin bugüne yansımasını hissediyoruz, ‘’Muhsin Başkan’’ deyince yüreklerimizde. İnsan merkezli medeniyetimizi yaşarken ona kattığı değerlerin büyüklüğünü ve bu medeniyetin iddia sahibi olabilmesi için izleyeceğimiz yolların neler olduğunun bir özetiydi, belki de onun hayatı.’’ Biz, Kürt’üyle, Türkmen’iyle, doğulusuyla, batılısıyla, Alevi’si- Sünni’siyle biriz ve beraberiz. Ortak sorunlarımız var ve onları demokrasi içinde çözeceğiz.’’  derken de herkesin derdiyle dertlenmenin ve herkesin derdini omuzlarına yüklemenin zorluğunu üstlenirken, ‘’insan’’ı merkeze koymanın önemini vurguluyordu. 

       Siyasi hayatında, duruşunun günlük politikaların çok ötesinde olmasının karşılığını ne yazık ki bu yolda yalnız kalarak aldı diyebiliriz. Yol arkadaşlarının her zaman ‘’Muhsin Başkanı’’ olarak kalsa da siyaset alanında ekseriyetle tek yürümek oldu nasibi. Haksız bir dava da sultanlıktansa, Haklı bir dava da tek başına yürümeyi tercih edeceğini de defahatle dile getirdi. Politik yaşamında Türkiye’nin kırılma noktalarında etkin olsa da, umduğu oyu alamadığı gibi en yakınları tarafından da sanki tam olarak o dönemde anlaşılamadı. Türkiye’yi karış karış gezip herkese tek tek anlattığı ‘’dava’’sının oy olarak bir dönüşünü alamasa da, bugün birçoğumuzun aradığı ve beklediği samimiyeti her birimizin gönlüne nakış nakış işlemeyi başarmıştı. 

       ‘’Namlusunu millete çeviren tanka selam durmam.’’ Çıkışıyla darbenin her türlü acısını yaşamış bir lider olarak darbelere karşı duruşunu haykırmıştı. Bugün dahi dinlerken yüreğimizi dağlayan işkence hatıralarının en ağırlarını bir zat yaşamış olmasına rağmen yolundan bir nebze olsun sapmadan yaşamıştır. 28 Şubat’ta ki çıkışı ve duruşuyla Türk siyasetinin yakın politik tarihinde ki bu kadar önemli bir hadisesinde oldukça önemli bir rol oynamıştır. Çevikbir’in kendisine ilettiği notlara karşı verdiği cevapları o gün ki yakın çalışma arkadaşlarından dinlediğim de, o zorlu günlerde dahi ‘’Hak’’ arayışının nasıl yapılabileceğini görmüştüm.

             Bugün günlük politikalarını meşruiyet alanı oluşturmak adına Muhsin Yazıcıoğlu ismini referans verenlerinde, birçoğunun samimiyeti şaibelidir. Hayatında onun değerlerinin zerresi bulunmayanların, ismi  üzerinden slogan geliştirmeleri de kendi veballerinedir. Öyle ki Muhsin Yazıcıoğlu ismi günlük politik düzlemin çok çok üzerindedir. 

      Geçen hafta ölüm yıl dönümü hasebiyle ziyaret ettiğim kabrinden çıkıp etrafta adımlarken Hamamönünde küçük bir kitapçının önünde O’nun yol arkadaşlarından Lütfi Şehsuvaroğlu’nu görünce epey heyecanlandığımı ifade etmek istiyorum. Bir kitapçının önünde sohbet edip çay içerlerken, samimi bir selamla ağırladılar beni. Kitaplarını imzalarken yüzüme bakıp ‘’en derin bağlılıklarımla...’’ diye not düşmesi benim için Muhsin Başkan’ın dostu olmak ne demektir sorusuna da bir cevap oldu. Orada sohbetlerini dinlerken bir kitapçı da koca koca meselelerin nasıl dert edinip irdelemenin de kıymetini görmüş oldum.

     Yine Muhsin Başkan’ın arkadaşlarından Hakkı Öznur’un Konya’da ki programında onun memleketin her köşesine bir zat uzanan yolculuğunu dinledim. Güney Doğu’nun en zorlu coğrafyasında davasını anlatmak uğruna verdiği mücadelenin kıymetini zihnimde tanımlamanın yükünü de üstlenme zorunluluğunu hissettim. 

     Onun hakikat vurgusunu Türkiye’nin farklı konumlarında seslendirmeye çalışan arkadaşlarının da bugün neler yaşadığını görmek oldukça anlamlı gözüküyor. Farklı siyasi partiler de görev alma yükünü üstlenmiş arkadaşlarının kendi teşkilatlarında dahi nasıl simsarlıklarla köşeye sıkıştırılmaya çalışıldığına şahit olmak, Muhsin Başkan’ı anlamaya yardımcı oluyor. 

     Nizam-ı Alem Ocakları Başkanlığı yapmış Yavuz Ağıralioğlu’nun Konya ziyaretinde de bahsettiği üzere ‘’Muhsin Başkan, Enver talihli bir adımdı.’’ belki de…

      Bugün ki siyasi arenada ki tabloya bakınca ‘’Muhsin’i bir duruş’’un ne kadar önemli olduğunu daha net anlıyoruz..