İçinde bulunduğumuz ay Muharrem ayı. Hürmet edilmesi gereken mübarek bir ay. Bu ayda avlanma yapılmaz, hiçbir canlıya kıyılmaz. Canlıların içinde doğuştan özgür olan ve ahseni takvim olan insana hiç kıyılmaz. 

Hal böyle iken680 yılında Kerbela'da Sevgili Peygamberimizin “bunlar cennet kokuları” dediği ciğer parelerini Hz. Hüseyin ve ona sadakate bağlanan 70-80 kadar hısım akrabasının önce etrafı kuşatılarak, yanı başlarından akıp giden Dicle nehrinden bir yudum su dahi aldırtmadılar. Hz. Hüseyin Muharrem'in 9. Uncu günü sabahı kucağında henüz birkaç aylık olan bebesiyle çadırdan çıkıyor ve “ buna bari bir yudum su verin.” Diye yalvarıyor. Ama gözlerini kan bürümüş olan bu caniler hemen oracıkta çocuğu okluyorlar. Onları kuşatan ordunun kumandanlarından birisi de İbni Ömer'di. İbni Ömer, teslim olması konusunda Hz.Hüseyin ve yakınlarını ikna ettiyse de İbni Ziyad, öldürülmesi konusunda kesin emir verdi. Ertesi günü Muharrem'in onuncu gününde sayıları iyice azalmış olan Peygamber ahfadını, sahabelerini ve onlara tabi olanları çoluk çocuk demeden pek çoğunu kılıçtan geçirdiler. Hz. Hüseyin'i öldürdüler, öldürdükleri yetmemiş gibi başını da kesip bir mızrağın ucuna taktılar ve halka gösterdiler. Daha sonra Kufe valisi İbni Ziyad elindeki kamçı ile Hz Hüseyin'in dudaklarına dokunup alay etti. Diğer şehitlerin başlarına da aynı şeyleri tekrarladı. Daha sonra şehid-i merhumun ve diğer şehitlerin başlarını Yezid'e götürdüler.

Hazret-i Hüseyin'in şehid edilmesini emreden Yezidler ölmedi. Biri gitti biri geldi. Peygamber sülalesinin köküne kibrit suyu döktüler.

Şiiler ve Aleviler Hz. Hüseyin'in öldürüldüğü gün yas ilan ettiler. Her yıl aşure pişirerek fakir fukaraya ikram ettiler. Şiiler onlara yardım etmedikleri için “pişmanlık” nişanesi olarak kendilerini demir zincirlerle döverler. Sunnî Müslümanlar ise “matem tutmanın yasak olduğu” ilkesini uygulayarak sadece o gün için Kur'an okurlar, hatim indirirler ve “aşure” adı verdikleri tatlıyı yapıp fakir fukaraya dağıtırlar.

Hazret-i Hüseyin'in şehadetinden önce de bilinen ve yapılan aşure tatlısı ve muharrem ayı orucu, Türklerin İslamiyet'i kabul etmesiyle İslami bir kisveye büründürülmüştür. Milletimizin Peygamber ve ehl-i beytine olan sevgisinden dolayı çocuklarının isimlerini Mehmet (Muhammed), Ayşe, Fatma, Rukiye (Urkıya), Ali, Hasan, Hüseyin! koymuşlar, nesiller boyu bu gelenek devam etmiştir. Aşure tatlısı da kendi gelenek ve damak zevkimize uygun olarak yapılmaya devam etmiştir. Bu gün ülkemiz ve için çok milli birlik ve beraberliğin, dayanışma ve yardımlaşmanın teminde en büyük etkenlerden biri durumundadır.

***

Yezidler ölmedi ve artarak devam etti; bugün de kan dökmeye devam ediyorlar. İçinde bulunduğumuz bu mübarek Muharrem ayı içersisinde hâla kan dökmeye cana almaya devam ediyorlar. Suriye, Filistin ve Irak Bölgesinde binlerce Müslüman'ı öldürdüler, ırzına geçtiler ve hapse attılar. Ebu garip Cezaevinde olanlar hepimizin malumudur. Ortadoğu'da Müslüman kanı içmeye doymayan Vahşiler, Mısır, Libya ve Suriye'de kendi elleriyle yetiştirdikleri diktatörleri ortadan kaldırdıktan sonra gariban halka, onlara rahmet okutturacak günleri yaşattılar.

1970-80 arası Türkiye'de yaşanan iç savaş, yine bu Yezidlerin işiydi. Müslüman Türk çocuklarını okullara almadılar, bir meslek sahibi olmasını istemediler. Kardeşkanı dökülmesin diye Milliyetçi gençler epey bir direndilerse de ülke genelinde pek çok şehit verilmesinden dolayı çaresiz onlar da kendilerini korumak için silaha giriştiler. Yezidler ülkeyi kaosa sürükleyerek bağımsız Türk Milletini esaret altına sokmak istiyorlardı. Müslüman Türk çocuğu bunlara direnince, bu vatan benim diyince öldürüldü. 80 ihtilalinden sonra hapislere atıldı ve yine bu yezitler tarafından en ağır işkencelere tabi tutuldu. Üzerlerine işlemedikleri cinayetler yükletildi, işkence altında bu ifadeleri imzalamak zorunda kalan bu ülkenin mücahitleri dar ağaçlara yollandı. Bir gençlik böylece heba edildi. Buna rağmen Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri öyle sağlam atıldı ki hâlâ dimdik ayakta. Bu gençler var olduğu sürece Onu yıkmaya Allah'tan başka kimsenin gücü yetmeyecek.

Son 30 yıldır PKK terörüyle mücadele eden Türkiye Cumhuriyeti, yine hâlâ kurbanlar vermeye devam ediyor. İki gün öncesi Şemdinli ve Çukurca'dan yine şehit haberleri geldi ve yüreğimize ateş düştü. Allah ailelerine peygamber sabrı versin. Ateş düştüğü yeri yakıyor, bizim idarecilerimizin vicdanlarını hiç sızlatmıyor. Hatta daha da vahimi; “Türk askeri ölmek için vardır” diyor.  Yani asker sadece ölecek, onun bir hayali, ideali, sevdiği ya da seveni olmayacak böyle bir düşünce Türk askeri isen sana yasak, sana hayat hakkı bile yok.

Maalesef zamanımızın Yezidleri de Türk halkı ve askeri için böyle düşünüyor. Yine 1436 sene önceki gibi, yani 680 yılındaki Yezidler gibi Muharrem ayının mahremiyetine rağmen cinayet işlemeye, ocaklarımız söndürmeye bu da yetmezmiş gibi insanlarımız hakir görmeye devam ediyorlar. Onların şakşakçıları da “Türk askeri ölmeli” diyor. Bu nasıl bir vicdandır anlamak çok zor. Türk askeri yaşamak ve yaşatmak için vardır; sadece ölmek için değil.

Allah bu ülkede Yezidlere Fırsat vermesin, hatta hiçbir ülkede fırsat vermesin. Çünkü onların olduğu yerde gözyaşı ve dram vardır.

Muharrem ayı hürmetine Allah Müslümanlara birlik beraberlik, ülkemize ve milletimize refah ve huzur versin. Herkesin Muharrem ayı ve Aşure Günü kutlu olsun.

Not: Bu hafta sonu Cumartesi günü Abdullah Ağar, Konya Türk Ocağında “etnik ve dini terör” konusunu anlatacak.