Günlük yaşamımızda,  siyasi alanda, toplumsal ve bireysel tavırlarımızda, kendimizi haklı göstermek, varlığımızı ispat etmek, doğruluk iddiamız için karşı tarafın eksikliklerini, hatalarını, yanlışlarını kullanırız, kullanıyoruz. Özellikle bizim toplumda bu bir ifade tarzı gibi.

Öyle bir de iddiamızı doğru yanlış, kanunun bir maddesine, geleneğin bir şekline ya da önemli bir insanın  sözüne dayandırdık mı biz doğruyu söylemiş oluyoruz , sanki.

Ses tonumuzu, beden dilimizi tavrımızı kullanma becerimiz  varsa, değme halimize biz zaten en doğru oluveriyoruz. Bağırıyor çağırıyor, tavırdan tavıra giriyoruz. Yeter sanıyoruz.
Çünkü bize destek veren biat etmiş insanlar, taraftarlar da varsa, bizi dinleyecek bir kitle ya da bize söz verecek bir topluluk varsa, kürsüde başarının tadını çıkarmaktan başka yol yok. Ya da bize söz veren meclisi kullan kullanabilirsen.
Duygusal yanımız da var ya ateşli konuşmalar yüreğimizi kabarttıkça kabartır, kendimizi gurur denizin enginlerinde yelkenli gibi hissederiz. Başarı afyonun verdiği sarhoşluktan uyanıncaya kadar.

Oysa  muhalefet olmak yanlışı bulup inanıp düzeltme iddiası değil mi? Daha doğrusunu ben yaparım, benim iddiamı uygularsak sorunu çözeriz demek değil mi?

Toplumu kelimelerin gerçek manasında aydınlatmak, yeni  doğruları bulmak, ufukları keşfedip, toplumun anlayacağı lisana çevirip, toplumla yürümek değil mi?

Yoksa iktidar olan, muktedir olanın her tavrının doğru  kabul edildiği zamanda, hatta onun başarı sarhoşluğunda, ötekileştirme çabalarına karşı, üstelik yüksek perdeden önerilere yine ben daha fazla bağırırım aymazlığında gürültüden anlaşılmazlık koridorlarında dolaşmak kolaycılığı mı?

Muhalefetlik iktidarın güç,  başarı, alternatifsizlik uyuşukluğu sarhoşluğunda yol alırken, toplumun bekası için iktidarın uyandırılması, daha doğrularının ortaya konması, şikayet modundan çıkıp çözümün sahibi benim özgüvenine sahip olunması değil  mi?

İktidar biziz demenin muhalefetçesi , halk nazarında anlaşılır önerilerin çözümün ta kendisi olduğunu  topluma kabul ettirilmesi, halkla istişarelerle halk tarafından içselleştirilmesi değil mi?
Muhalefet başarı, başarısızlık, ümit, gelecek, yapılan ve yapılacak her şeyin halkın diline çevirme becerisi değil mi? Halkın algısını tanıma halkla beraber çözümler üretme becerisi değil mi?
Halkın belki ilk etapta anlamaması, idrak etmemesi, belki de bizlerin kullandığı anlamsız kelimeler,tavırlar ya da halka uzak çözümler değil mi?

Belki halka insek halkı tanısak ona uygun dilimizi geliştirsek,halkın aslında her şeyi anladığını fark ettiğini belki de kelimelere dökmekte yetersiz kaldığını belki göreceğiz.

Bizler geliştikçe, öğrendikçe, tahsilimiz artıkça, bakış açımız genişledikçe aynı paralelde mütevaziliğimizin artması, anlayışımızın gelişmesi, idrakimizin açılması keşif ruhumuzun gelişmesi gerekmez mi?
Yoksa o kadar bilgi beceri harcadığımız yıl, zaman boşuna geçmiş olur, sırtımızda yük taşıyan eşekten farkımız kalır mı?
Aslında muhalefet sorunları  tanımlarken,çözümler üretirken ,ve bunları halkın anlayacağı şekle sokarken iktidarın namzeti olmalı..
Hatta muhalefet ve iktidar sorunları tespit ve çözerken halkın anlayacağı dile çevirip halkla beraber olurlarsa o zaman toplumumuz dünya devletleri içerisinde iktidarın  alternatifi olmaz mı?
Yoksa kendi taraftarlarını bir yerde tutup, diğerini  ötekileştirmek, kendi taraftarını cahil yerine koymak demektir.Koyun yerine koymak demektir.
Muhalefet haksızlığa, adaletsizliğe, sömürüye, gelir dağılımı bozukluğuna, geri kalmışlığa bağnazlığa, karşı iktidarla beraber, belki farklı yollarda 'benimki daha doğru' çözüm yarışı olmalı.
O zaman muhalefet iktidara yürür, iktidar muktedir olur ya da toplumumuz insanlık içerisinde en güzel makam güvenilir devlet, inanılır toplum ve sempati duyulan bir ülke olmaz mıyız.
Yoksa akvaryum içerisinde iktidar muhalefet oyunu oynarken ,bizi oynatanlar atı alır Üsküdar'ı geçer.