Konyalılar bilir... Bir yerde bir şeyler yanlış gidiyor, her geçen gün eksiye düşüyor, ileri doğru adım atmak yerine geriliyorsa yani aksi giden bir şeyler varsa 'mırrığı mırrık değil' denir.

Cebimizde olmayan parayahükmetmeye çalıştığımız bir dönemdeyiz. Bir dönem bankalar adeta kaldırımlarda kredi ve kredi kartları dağıtarak, vatandaşa para sattı...

Şimdi halen 10 yıl önce bize satılan paraları ödemeye çalışıyoruz. Borçla yaşıyoruz. Cebimizdeki para kadar değil, kredilerimiz ve kredi kartlarımızın limiti kadar alışveriş ve harcama yapıyoruz. Bu nedenle de hepimiz borçluyuz...

Bugün en küçük bir işletmede dahi post cihazı bulunuyor. Bulundurmak zorunda... Çünkü artık parayı kullanmıyoruz, daha doğrusu kullanamıyoruz. Bir ekmek dahi alacaksak, kredi kartı ile alıyoruz. Kredi kartları sağolsun.

Paralarımız yıpranmıyor...

Aslında bu durum, ekonomik olarak ne kadar büyük bir krizde olduğumuzu da gösteriyor. Dış borcumuz bilmem kaç lira olmuş... IMF'ye olan borcumuz bitmiş de IMF bizden borç para istemiş.

Hikaye...

Biz, bize yetmeyen, bizde olmayan parayı, başkalarına nasıl vereceğiz?

Ekonominin uzmanı değilim ama vatandaşın genel durumunu da iyi biliyorum. Yukarıda bahsettiğim gibi, paramız yok ama kartlarımız var. Aylık 2 bin TL geliri olan bir insanın borcuna bakıyorsunuz, dağlar kadar... Niye borçlandı, nasıl borçlandı, kime borçlandı?

Tabi ki bankalara, faize borçlandı...

Ayağını yorganına göre uzatmadı...

Geçenlerde ekonomi üzerine ciddi araştırmalar yapan bir arkadaşımla oturup sohbet ettik. Uzun uzadıya tartıştık...

Diyordu ki, “Bizim şu an cebimizde olmayan, hayali bir paramız var. Türkiye'de herkes cebindeki parayı çıkarıp ortaya koysun (rakamı tam hatırlamayabilirim) 81 milyar TL veya dolar ediyor. Türkiye'deki toplam kullanılan (hayali) paraya bakıyorsunuz, 680 milyar TL veya dolar. 81 milyar TL'lik gerçek parayla, 680 milyar TL'lik alışverişi nasıl sağlıyoruz? Tabii ki, borçlanarak. Cebimizdeki para kadar değil, cebimizdeki paranın birkaç misli fazlasıyla alışveriş yapıyoruz. Bunu da yine borçlanarak gerçekleştiriyoruz. Bu ticaret de bankalar üzerinden sağlanıyor. Yapılan her alışverişte, 680 milyar TL'lik hayali para hacmi biraz daha büyüyor.”

Düşünüldüğünde mantıklı geliyor. Doğru söze ne hacet... Borçla yaşıyoruz.

Bugün şu veya bu vesileyle borcu olmayan insan yoktur. Ya da nadirdir. Ayağımızı yıllar öncesinde çıkartmıştık yorganın ucundan. Şimdi yorgan bırakın ayağımızı, belden aşağı yanımızı dahi kapatmıyor... Hatta o yorgan yontula yontula, çaput bezi kadar bir şey kalmış...

Türkiye'de ekonominin patronu olan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, geçtiğimiz aylarda dikkat çeken bir açıklama yapmıştı.

Hatırlayalım, ne demişti o açıklamasında, “Türkiye'nin Aralık ayına kadar 220-230 milyar dolar gibi bir paraya ihtiyacı var. Türkiye'nin Mayıs ayı sonu itibarıyla 12 ay içerisinde ödemesi gereken kamu artı özel dış borcun toplamının 169.5 milyar dolar. Bir de bunun üzerine cari açığı ekleyin. Oradan da bir 50-60 bin dolar koyun üzerine, nereden baksanız 220 milyar 230 milyar arası bir finansman ihtiyacı var. Dolayısıyla bizin bu finansman ihtiyacı için bu çarkın dönmesini sağlamak için, ileriye doğru 5 yıl 10 yıl makul bir resim ortaya koymamız lazım.”

Evet, önümüzdeki 5-10 yılın makul bir resmini ortaya koymamız lazım da, bunu yaparken sanki biraz da geçmişteki 5-10 yıla bakmalıyız. Bugün bu duruma gelmişsek, cebimizdeki paranın ölçeğini unutmuşsak, artık para kullanamıyorsak, kredi kartları ve krediler ile borçlu bir şekilde yaşıyorsak, bunlar geçmişte bankalara verilen tavizlerin, hayali paraları vatandaşa satmaların ürünüdür.

Bugün, 3 kuruş öğrenim bursu veya kredisi alan üniversite öğrencisinin dahi cebinde 2-3 tane kredi kartı varsa, balık baştan kokmuş demektir.

Bu manada 'ekonomimizin mırrığı mırrık değil' kanaatindeyim.

Mesnevi'den:

“Teraziyi, terazi doğrulttuğu gibi terazinin değerini azaltan da yine terazidir. Doğru olmayanlarla tartılan eksikliğe düşer, aklı şaşar kalır.”