Batı Anadolu’unun Yunanlılar tarafından işgal edilmesi ile düşman, Sakarya Irmağının batısına kadar gelmişti.  Atatürk  İsmet paşa ile görüşerek , yeniden derlenip toparlanmak ve taarruza hazırlanmak için Sakarya ırmağının doğusuna çekildi.

Sakarya meydan muharebesi öncesi bütün şartları gözden geçiren Mustafa Kemal, ülkenin içinde bulunduğu  durumdan kurtulmak için meclisin önerisi ile  Başkomutan olarak seçilirken aynı zamanda Tekaliif-i Milliye (Milli yükümlülük) emirlerini yayınlamıştır.1. Her ilçede bir tane Tekâlif-i Milliye Komisyonu kurulacak. 

2. Halk, elindeki silah ve cephaneyi 3 gün içinde orduya teslim edecek. 

3. Her aile bir askeri giydirecek. 

4. Yiyecek ve giyecek maddelerinin %40'ına el konacak v e bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek. 

5. Ticaret adamlarının elindeki her türlü giyim eşyasının %40'ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek. 

6. Ordunun ihtiyacı olan beslenme ve her türlü sahipsiz mala el konulacak.

7. Halkın elindeki binek hayvanlarının ve taşıt araçlarının %20'sine el konacak. 

8. Sahipsiz bütün mallara el konacak. 

9. Tüm demirci, dökümcü, nalbant, terzi ve marangoz gibi iş sahipleri ordunun emrinde çalışacak. 

10. Halkın elindeki araçlar bir defa olmak üzere 100 km'lik mesafeye ücretsiz askeri ulaşım sağlayacak.

Adeta ülkemizin ve milletimizin bütün unsarları  vatanın kurtulması için seferber ediliyordu.

Milletimiz binlerce yıllık  varoluş  refleksiyle bu talebe kayıstsız kalmadı.

Milletini çok iyi analiz eden Başkomutan Mustafa Kemal milletiyle,milletin istikbali ve istiklali için      liderliği,ferasti ile hiç kimsenin tahmin edemyiceği ve algılayamayacığı bir iletişim kurmuştu.

Millet başkomutanına bütün kalbiyle destek verdi.

Önce sakarya meydan muharebesi daha sonra Büyük Taarruzla bu güçlü kenetlenmenin sonucu  zaferle taçlandı.

Bu millet eğer harekete geçirilebilirse yapamayacağı  hiç bir şey yoktur.

O zaman emperyalistlerin taşeronu  Yunanlılar  gaza getirildikleri bu hayal perestliğin bedelini çok ağır ödediler.

Anadolu’daki binlerce yıllık varlığımızı  kabullenemeyen emperyal güçler her dönem farklı,her kılığa bürünen, her duyguyu sömüren, her inancı, hayali,kendi emelleri için araç haline getirebildikleri beceri ile farklı  senaryolarla bizi karşı karşıya bırakmışlardır.

Bazen ilericimizle ilerici olmuş, dindarımızla dindar, devrimci ile , milliyetçi ile milliyetçi...Hangi duygu, inanç, , fikir varsa uğruna yaşanılan onu suistimal etmiş. Onların arasına sızıp, onları turuva atı olarak kullanarak kendine  amaçları doğrultusunda  kullanmış/hala da kullanmaktalar.

Bazen barış güvercini, bazen  demokrasi havarisi, bazen ezilenlerin dostu, bazen halkların kardeşliği, inanç özgürlüğü gibi  kavramların içinde kendi emellerini geliştirmişler.

En müsait an gelinceye kadar faaliyetlerini yürütmüşler, na müsait an gelince harekete geçmişlerdir. Bunların hareket noktası  o ülke için zor kendileriiçin uygun anlarda  yani şartların çıkaracakları kırizlere uygun ortamlar ve onların bir şekilde kurtarıcı olabilecekleri ortamlarda harekete geçmişler.

Burada sır krize uygun ortam.

O zaman bizlerin krizlere uygun ortamlar hazırlanırken uyanık olmamız lazım.

Bir türlü aşamadığımız dış ticaret açığı belki de son seksen yılın  ekonomik davranışlarında gizli.

Marşal yardımları,  kolay sağlanan krediler,  ithal ikameci kalkınma, kopyacı sanayicilik ile bir türlü kendi teknolojimize, kendi patentlerimize ulaşamadığımız sanayileşme gayretlerimiz.

Parasal zenginlik, teknolojik bağımlı ekonomi. Yani saman alevi gibi  büyüme.

Burada seksen yılda ülkenin lokomotifiyim diye boy gösteren holdinglerin bile  ülkeye stratejik bir ürün, teknoloji, patent üretememiş, geliştirememiş olmaları. Ki bir zamanlar bunlar güçlü  lobiler ile gümrükler yüksek tutularak korunmuş,başka ülkelerin ikinci el ürünlerini en son teknoloji olarak  ülkemizi yıllarca aldatmışlardır. Hala da.

İthalata dayalı , kopyaya dayalı büyüme ülkemizi  ekonomik olarak  sürekli dışardan müdahale edilebilir, kontrol edilebilir hale sokmuş hala da sokmaktadır.

Hal böyle olunca  zayıf noktalarımızı yakalayan güçler fırsatı kaçırmıyor.

O zaman bizlerin bu zayıf halden kurtulmak için, bir an evvel milli mükellefiyet ruhuna bürünmemiz lazım.

Şimdiki durumla ile Sakarya meydan muharebesi öncesi durum arasında hiç fark yok.

Oturmuş ekranlardan döviz yükseldi,zamlar, ekonomi batıyor gibi hayıflanmalarla vakit geçiriyoruz. 

Bu durumdan kurtulmak, bir daha bu duruma düşmemek için   Tekali-fi milliye ruhuna bir an önce bürünmeliyiz.

Hepimiz;

Başta Cumhurbaşkanlığı yürütme kurulu olmak üzere , meclis,devlet kurumları,  Sanayi ve Ticaret odaları, Meslek kuruluşları,  sivil toplum örgütleri, Organize Sanayi Bölgeleri,  Sanayici, Tüccar esnaf ,çiftçi öğrenci üniversite toplumun her kesimi  milli yükümlülük bilinci ile  harekete geçmeli.

Öğrenci bir kitap fazla okumalı, Öğretim üyesi bir makale fazla yazmalı, her üniversite ülke geneli ya da içinde bulunduğu şehirde bir sorunu çözmek üzere sahiplenmeli.

Madem seksen yıldır mevcut alışkanlıklarımız bizi geliştiremedi, iş adamları  alışkanlıklarını,bildiklerini, bildiğini zannettiklerini sorgulamalı,yeniliklere açık olmalı.

Herkes bir şekilde ben nasıl katkı sağlarım ruhuna bürünmeli.

Devlet bir an evvel harekete geçireceği   sektörleri tesbit etmeli, sadece parasal vergisel olarak değil,bölgesel engelleri siyasi engelleri bürükratik tıkanmaları, planlama organizasyon her hali ile düşünülerek  destekleyen bir politika izlemeli.

Ülkemiz içinde ve dünya çapındaki insan kaynaklarımızı harekete geçirmeliyiz.

Önce tarımdaki ataleti kaldırıp, ziraat odaları, sanayi odaları ve üniversitelerle girişimcileri  verimli üretim, kaliteli tohum , etkili ekim dikim ve satış politikaları ile tarımın önünü açalım.

Ülkemizde on yılda  25 milyar dolarlık cep telefonu ithal edildiği kayıtlarda var.  Eminim bunun %20 sini  tekno kentlere sitemi geliştirecek bütün boyutuyla  düşünülerek teşvik olarak verilse idi belki bugünkü yerli markalar montajı geçip  kendi teknolojileri ile üretebilirdi.

Dedim ya milli yükümlülük ruhu ile..

Turizmi  on iki aya yayılmalı,

Fındıkta piyasa kurucu olunmalı,

Metali teknolojiye büründürülmeli, 

Kendi tohumumumuzu üretmeli,

Madenini kendimiz zenginleştirmeliyiz

Denizlerine hakim olunmalı,

İnsan kaynaklarını harekete geçirilmeli

Siyasetin, bürokrasinin, ekonominin kör zihniyetlerini dağıtlmalı 

Bir çok alanda top yekün,

Milli yükümlülüğü harekete geçirmeliyiz

Dedim ya bunu başkaları yaparsa milli olmuyor, olmaz.