Devlet, Bir coğrafya üzerinde tarihî bağlarla bir arada bulunan insan kümesinin üzerinde egemenlik haklarının uygulandığı kurumlar üstü yapıdır; halkın örgütlenme biçimlerinden birisi ve halkın örgütlenmiş bütününün temsili. 

İrade, İnsanın herhangi bir eylemi gerçekleştirme yolunda iç ve dış koşullarıyla belirlenen bilinçli kararlılığı’ olarak tanımlanabilir. İrade, ruh bilim açısından ise, itici bir güç ve bilim yetişidir. İradenin iki temel bileşeni vardır. Bunlardan birincisi ‘seçme ve karar verme’, ikincisi ise ‘eylemdir.’

Tarihte her devletin kuruluşunu hazırlayan olaylar, müesseseler ve zümreler başka başkadır. Birbirinden farklı sosyal şartlar sonucu ortaya çıkan devletler de ayrı ayrı özelliklere sahiptirler.

Araplar, İslam'dan önce "büyük devlet" fikrine sahip değillerdi. Onlar bu ideali İslam dininde buldular ve o sayede elde ettiler. Araplarda din, devletin ve bütünüyle e sosyal hayatın dayandığı ilk ve temel müessese oldu. Bütün kurumlarıyla devlet, bu ana kaynaktan beslendi. Oradan güç ve kuvvet aldı.

İngiliz devletinin kuruluşunda en başta rol oynayanlar tüccarlarla denizcilerdi. Büyük Britanya imparatorluğu sömürgecilik ve menfaat zihniyeti üzerine bina edildi. Daha doğrusu devletin kuruluşunda ve kuvvetlenişinde en hâkim zihniyet bu oldu.

Rusya'nın, öteden beri en büyük ideali,  sıcak denizlere inebilmekti. Çarlık Rusya yıkıldı, rejim değişti. Fakat üç yüz senelik tarihi gelişmeler, Rusya'nın bu idealden vazgeçmediğini ve kolay kolay vazgeçmeyeceğini ortaya koydu.

Amerika, Avrupa'da tutunamayan, çoğu kanun ve nizam kaçağı, toplum tarafından makbul sayılmayan kimselerin istilasına uğradı. Bunlar ellerindeki üstün silah gücü İle yerli halkı tedirgin edip onların topraklarına sahip oldular. Daha sonra da devletin kuruluşunda rol oynadılar. Para kuvveti ile her şeye hâkim olunacağına inanan, gasp yoluyla da olsa geniş emlake, gayri meşru da olsa büyük servete sahip olma zihniyetini taşıyan bu insanlar, nihayet kendi zihniyetlerine uygun devleti de kurdular. Devletin kuruluşun da rol oynayan o açıkgöz muhterislerin zihniyeti, bugünkü Amerika'nın ruhu ve manası gibidir.

Osmanlı devletinin kuruluşunda rol oynayan zihniyet, onun kurucusunun ağzından hiçbir yoruma meydan vermeyecek şekilde açıklanmıştır. Osman Bey, oğlu Orhan'a "Oğlum, kuru kavga ile cihangir olma sevdası bize yaraşmaz. Bizim maksadımız din yolunda mücahit olmaktır.'' derken, sadece kendi düşüncelerini dile getirmiyordu, aynı zamanda Alparslan'dan beri Anadolu Türkünün ruhunda kök salmış olan zihniyete tercüman oluyordu. Osman Bey, ilim ve din ehlinden uzaklaşmamayı da tavsiye ediyordu. Bu ideali gerçekleştirmek için kurulan devletimiz üç büyük müesseseden kuvvet alarak yükseldi. Üç büyük müessese ordu, medrese ve tekke idi. Kuruluş devirlerinde bu müesseseler aynı gaye için el ele verdiler ve işbirliği yaptılar. 

Türkiye Cumhuriyet ise, işgale ve esarete hayır diyenlerin verdiği mücadelenin ve işgal karşısında yetersiz kalan yönetimin tasfiye edilerek egemenliğin millete intikal ettirilmesinin adıdır. Milletin kendini yönetecekleri belirlemesi, son sözün kendisinde olmasını ifade ediyor. 

Rejim şekli ne olursa olsun, devlet, milletin inanç ve iradesi üzerine kurulmuş, müesseseleri de bu inanç ve iradeden kuvvet alıyorsa o devlet milli devlettir. Temsil ettiği şey de milli iradedir. Devlet manen bundan uzaksa, şekil ve dış yönüyle ne kadar milli görünürse görünsün, yine de milli olmaktan uzaktır. Millet ruhundan kuvvet almayan devletin bünyesinde; devlet içinde devletler, milli iradeyle alay eden "özerk" kurumlar ve kanun üstü şahsiyetler türer. "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" sözüne, millet eli kolu bağlıymış gibi bakar durur.

Biz tarih huzuruna İslam ideali ile çıkmış bir milletiz. O bizi millet yapan ve büyük devlet haline getiren ana kuvvettir. Ondan uzaklaşmak, kendi varlığımızdan uzaklaşmak ve zaafa düşmektir. En başta üniversitelerimiz ve öğretim kurumlarımız olmak üzere bütün müesseselerimiz, milletin ruh ve inancına bağlı, ondan kuvvet alan ve ona hizmeti gaye eden müesseseler olmak zorundalar. 

Millete yönelmeyen ve hizmet ederek millete mal olmayan hiç müessese milli değildir. Milli olmayan her şey, millet hayatından kovulmaya,  yıkılıp yok olmaya mahkûmdur. Aksi halde millet varlığı dağılıp yok olur!.,

Milli ideal ve iradeyi temsil eden ve devleti ayakta tutan kurumların bulunmayışı veya bulunduğu halde görevini hakkiyle yapamayışı sonucunda, demokrasinin en nihayet varacağı yer anarşidir. 

 Tarihte olduğu gibi, bugün de ordu, ilim ve din, bu üç kuvvet bu uğurda el ele vermek zorundadır. Buna bir dördüncü kuvveti; bütün yönleriyle milli olan iktisadı da ilave etmek gerekmektedir. "Milli varlığımızı kim kurtaracak?" sorusuna verilecek en uygun cevap da şudur: Milli varlığımızı, onu kuran güçler kurtaracaktır.

Baki selamlar.

Kaynak: Devleti Kuran İrade, Emin Işık, Kalem Yayınları, Üçüncü Baskı,1988, İstanbul