Türkiye gündemi son aylarda tamamen dış politikaya kilitlenmiş durumda. Özellikle Türkiye’nin milli güvenlik konusunda yapmış olduğu girişimler, tüm dünyada yankı buluyor. Açıkça söylemek gerekirse, Türkiye’nin yaptığı hamleler, dünyanın hoşuna gitmiyor. “Büyük balık küçük balığı yer” mantığıyla hareket eden ABD, Avrupa ve diğer ülkeler, Türkiye’nin artık küçük balık olmadığını kavrayamıyor.

Özellikle “Dünyanın tek hakimi benim” anlayışını sürdüren ABD, Türkiye’nin kendi güvenliğiyle ilgili vereceği karara hala müdahale etmeye çalışıyor. Tarihten buyana gelen ABD’nin bu alışkanlığı aslında yeni bir şey değil.

Her fırsatta Türkiye’nin iç meselesine müdahil olan ABD, Türkiye’nin boyun eğmediği dönemlerde türlü oyunlara girişmişti. Türkiye’de gerçekleştirilen ve Türkiye’nin yıllarına mal olan darbeleri desteklemiş, seçilmiş hükümetlere karşı tavır almıştı.

Türkiye’nin başına bela olan hain terör örgütlerini beslemiş, Türkiye’nin terör belasından kurtulmasını istememişti.

Türkiye’nin dış politikada kendi ekseninden çıkmasını istemeyen ABD, Türkiye’nin farklı manevralarına engel olmak amacıyla türlü oyunları hep denemişti. Bunlardan biri de FETÖ. Türkiye’nin yıllarına mal olan FETÖ belasına, ABD açık destek vermiş, Türkiye’nin göz bebeği Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere önemli kurum ve kuruluşlar FETÖ eliyle çökertilmeye çalışılmıştı.

 Ancak bunu başaramadılar. 

Son yıllarda Türkiye’nin yapmış olduğu milli ve yerli savunma hamlelerinden rahatsız olan ABD ve Avrupa, Türkiye’ye karşı ne yaptılarsa başarılı olamadılar. Türkiye savunma alanında yaptığı atakla, kendi üretimlerini başarıyla sürdürüyor. Hatta bu alanda yüzde 75 milli ve yerlileşme hedefi konulmuş durumda. ABD ve Avrupa ne kadar engel olmaya da çalışsa, Türkiye bu hamlesinden vazgeçmeyecek.

Her ülkenin olduğu gibi Türkiye’nin kendini savunma hakkı bulunuyor. Bu anlamda Türkiye, elinden gelen tüm gayretleri göstermek zorunda. Ve bu hamlelere de kimsenin karışmaya hakkı yok. Nasıl ki Türkiye savunma sanayisinde millileşme atağı gösteriyorsa, farklı alternatifleri de değerlendirerek Misak-ı Milli sınırlarının güvenliğini sağlamak zorundadır. S-400 hamlesi de bu yüzdendir. 

Türkiye şuandaki mevcut sistemleriyle ve silahlarıyla, hava savunma noktasında hedefe açık bir haldedir. Yerli SİHA ve İHA’ların üretilip kullanıma başlaması, bu alandaki açığı kapatacak bir hamledir. Yine Türkiye’nin havadaki gözü, kulağı olan “Barış Kartalı” uçaklarının alınması da, hava savunma noktasında Türkiye’nin elini güçlendirecek nitelikte bir hamledir. Ancak bunlar elbette yetmeyecekti. Bu anlamda, açığı tamamen kapatabilecek ve hava savunma noktasında elimizi güçlendirecek bir savunma sistemine ihtiyacımız vardı. Bu ihtiyacı da dış politikadaki hamleler gereği Rusya ile yapılan anlaşmayla gidermek istedik.

 S-400’ler noktasında Türkiye’nin ciddiyetini gören ABD, özellikle son 1 yıldır bu konuda Türkiye’ye baskı yapmaya çalışıyor. Tehditler savuruyor, Türkiye’yi ekonomiyle, ambargoyla korkutmaya çalışıyor. ABD’nin şunu anlaması gerekir: ABD nasıl ki kendi güvenliği için gerekli üretimleri yapıyorsa, Türkiye de aynısını yapmaktadır. Bunun için ABD’nin yapmış olduğu müdahaleler, açıklamalar, hem uluslararası hukuka hem de uluslararası ilişkilere aykırıdır. Bunun için, ABD ne yaparsa yapsın, Türkiye kendini savunma hakkını kullanacak, gerekli hamleleri yapmaya devam edecektir. Türkiye artık eski Türkiye değil. S-400’lerin Türkiye’ye gelmesiyle, belki ABD bunu daha iyi anlar diye umut ediyoruz.