BALIKESİR'E GİDİŞ

Milleti uyandırma konusunda, Anadolu'daki işgaller içinde en uyarıcı olanı Yunanlılar tarafından İzmir'in işgalidir. İngiliz siyasetinin uyuşturucu, sinsi tavrı, İtalya'nın yumuşak inişleri karşısında, yorgun milletin bir silkinme çabası alevlenmemektedir. Fransa'nın Ermenilerle açık işbirliği içindeki savaşı da yeterince uyarıcı olmamıştır.

Yunan ilerleyişi, İzmir başta olmak üzere katliam ve tahribatı, onlar gibi değildir. Anadolu'da yer yer filizlenmeye başlayan, gönüllülerden oluşan Millî Kuvvetlerden bir grup da Balıkesir'de örgütlenmiştir. Hasan Basri, Balıkesir'de Ses  gazetesini çıkarıp millî direniş ruhunu “haykırmayı” düşünür. Ekim 1918'lerdir. Âkif'ten bir kıta ister. O da Safahat'ında olmayan, yayınlandığı sürece gazetenin “başında bir tâc-ı sanat ve hamiyet gibi parlayıp duran” şu kıtayı gönderir: “Düşman sesi duymak istemezsen, / Kardeş sesidir, uyan bu sesten! / Kalkınca görür ki akşam olmuş, / Vaktiyle uyanmayan bu sesten.” Âkif, Ses'e o zaman ümitsizlere ümit aşılamak üzere yazı yazan yakın dostu Eşref Edip'in yazılarını, “en emin vasıtalarla muntazaman” Hasan Basri Bey'e ulaştırmıştır (Çantay, 1966, 24).

O, mandacıların arttığı, herkesin ümitsizlik içinde olduğu zamanda, bir avuç vatanseverin Ayvalık'ta, Balıkesir'de (Karesi) harekete geçmelerini önemser. Millî hareketin büyüyeceğine inanmaktadır. Bir gün dergi idarehanesine heyecan içinde gelir. Eşref Edip'e, “Haydi hazırlan, gidiyoruz” der. “Nereye”, sorusuna cevap şöyledir: “Harekât-ı milliyenin başladığı cepheye. Artık burada duramıyorum.” Ertesi gün hareket ederler. Balıkesir'e geldiklerinde, oradaki Millî Müdafaayı görünce çok heyecanlanmıştır. “Zafer yolu bu yoldur” der. 1920 yılı Ocak ayı sonlarıdır. Kuva-yı Milliyecilerle irtibatını açıktan kurmaktan çekinmemektedir. Halk, millî şairi dinlemek için Zağanos Paşa Camii'nde toplanmıştır. Cami öyle dolmuştur ki, ayakta duracak yer kalmamıştır (Eşref Edib, 1960, 128–129).

Âkif'in Zağanos Mehmet Paşa Camii konuşması (23 Ocak 1920) , Millî Mücadele tarihi açısından üzerinde durulması gereken önemdedir. Devre göre düşünülürse cami, toplumu birleştiren, toplayan en büyük ve önemli “konferans salonu” durumundadır. Bu vaaz, Balıkesir'de çıkan İzmir'e Doğru gazetesinin 1 Şubat 1336 tarih ve 24. Sayısının 2-3 sayfalarında ve Sebilürreşad'ın 458. sayısında (12 Şubat 1336/21 Cemaziyülevvel 1338/1920) yayınlanır. Gazete, Âkif'in konuşmasını “Mevıza” başlığı altında bir takdim yazısından sonra verir: “Sebilürreşad ceride-i İslâmiyesi başmuharriri ve Müslümanların büyük şairi Mehmed Âkif Beyefendi ile ceride-i mezkûre sahip ve müdürü Eşref Edip Bey livamızı teşrif etmişlerdi. Bundan bil'istifade üstad-ı muhterem Âkif Beyefendi hazretlerinin bir mevize irad buyurmalarını kendilerinden rica ettik. Müşarunilyh lütfen is'âf ile (isteği kabul etme) Kânunusaninin yiğirmi üçüncü günü Zağanos Mehmed Paşa Camii şerifinde Cuma Namazından sonra beliğ bir mevize irad buyurdular. Büyük bir cemaat-ı Müslimin huzurunda verilen bu hitabe binlerce Müslüman kalplerini heyecana getirdi, ağlattı, zaten müttehid olan ruhlardaki birliği bir derece daha teyid etti.” “Hareket-i milliyenin hâdim ve mürevvici” (taraftarı) olan gazete, herkesi etkileyen konuşmanın özetle tutulan metnini, camide bulunamayanlar ile Balıkesir halkının faydalanması için yayınlar. Beklentisi, bütün inananların önemle okumaları ve hareketlerine rehber edinmeleridir (İzmir'e Doğru, 1 Şubat 336, 2-3).

Konuşma, dinleyicileri; selam ve dua faslından sonra, şiddetle silkeleyerek başlamaktadır. Gür ve etkili bir sesle şiir okuyan Âkif, bir meydan mitinginde gibidir: “Cihan altüst olurken seyre baktın, öyle durdun da / Bugün bir serserisin, derbedersin kendi yurdunda! / Hayat elbette hakkın.. Lâkin ettir haykırıp ihkaak; / Sağırdır kubbeler, bir ses duyar: dava-yı istihkak.” Uzun, heyecanlı şiir ardından Âkif, aynı muhtevayı pekiştiren sözleriyle devam ettirir: Bütün dünya, çalışıp didinirken, sonsuz gelişme ve değişimler geçirirken Müslümanlar uzaktan gelişmelere seyirci olarak bakmışlardır. Öyle ki onlar, henüz ayakları üstüne doğrulamadan emekleyen bebekler gibi yerde sürünürken, karşılarındaki milletler göklerde uçmakta, çöllerde masumların tepelerine ateş yağdırmaktadır. “Biz Bandırma'dan İstanbul'a kadar adamakıllı vapur işletemezken herifler bir bahr-i muhiti (okyanusu) altından geçiyorlar. Newyork'dan dalıyor Hamburg'dan çıkıyorlar ki aradaki mesafe bizim vapurların ayağıyla bir aylık yoldur. Berlin'den uçuyorlar, Trabzon'a konuyorlar. Biz ise hâlâ yeryüzünde yürümeyi temin edemedik.” Kıyas çarpıcıdır. Bunca fark nasıl gerçek hale getirilebilmiştir? Âkif, onu da izah eder: Çalışmak ve birleşmekle!