1Kasım seçimlerinin ardından Ülkücülerin siyasi platformda sözcüsü konumunda olan MHP adeta bir hesaplaşma içerisine girdi. Üst üste kaybedilen seçimler hele hele 7 Haziran ile 1 Kasım arasında kaybedilen 40 milletvekili, davaya gönül vermiş olanları derinden sarstı. Liderin değişmesi gerektiği her platformda yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Ortaya partiyi daha iyi konuma getirebileceğini iddia eden başkan adayları çıktı. 

Bütün bunlar bir siyasi parti için normal tartışmalar diyebileceğimiz şeyler. Normal olmayan Ülkücü Hareketin içinde yer almış olan insanların sosyal medya aracılığı ile paylaştıkları mesajlar. Bu mesajları görünce inanın insanın kanı donuyor. Partiye 17 yıldır başkanlık etmiş olan bir insanı hainlikle suçlamaktan tutun da başkanlık için adaylığını açıklayanları birilerin maşası olmaya varan iddialar havada uçuşuyor. 

Bu akıl almaz, mesnetsiz ve insanları ileride biri birlerinin yüzüne bakamayacak duruma getirecek iddiaların sahiplerinin Ülkücüler olduğunu düşününce daha da bir şaşkınlığa düşüyor ve acaba sorularını ardı ardına kendime sormaktan kaçamıyorum.

***

Ülkücülerin Galip abisi Galip Erdem, Ülkücülüğü şöyle tanımlıyor:

Gün olur, ülküsüz insanlara gıpta ile bakasınız gelir. Rahat yaşarlar.

Tıpkı şairin söylediği Akl-ı şuurları vardır, güzel severler. Bade içerler ve nihayet göçüp giderler.

Ülkücülerin hayatı bambaşkadır. Sözlüklerinde rahatlık kelimesinin yeri yoktur. Daimi bir mücadele içinde ömür tüketirler.

Hemen herkesle, her şeyle zaman zaman çatıştıkları görülür. Arkadaşları ile aileleri ile hatta sevdikleri ile!

Belli bir ülkünün esaslarından ziyade politikanın değişen icaplarına uymayı tercih eden kudret sahipleri de sık sık ihtilafa düşerler.

Çok defa başları belaya girer; gene de sinmezler. Bu halleri kalabalıklara göre uslanmamaktır; kendilerine göre de yılmamak.

Ülkücü, dünya nimetlerinden yana nasipsizdir. Gözü yoktur ki nasibi olsun. Bir lokma, bir hırka O'na yeter. Paraya karşı o kadar müstağnidir ki; halkın hayretine sebep olur.

Herkesin istediğini istemez, ne istediğini de herkes anlayamaz. Kendi zevkleri dışında zevk tanımayanların gözünde zevksiz bir adamdır!

Küçümserler onu, hayatı anlamamakla, üç günlük dünyanın hakkını vermemekle itham ederler. Böyle davranışlara hiç önem vermezler. El verir ki inandığına dokunulmasın!

Kalabalığın nazarında o, zavallı bir hayalperesttir. Olmayacak fikirlerin rüyasına dalmış öylece uyumakta, başkalarını da uyumağa teşvik etmekte!

Bir gün fikirlerinin gerçekleştiği görülse bile, O'na karşı hiç kimse aferin demez. Üstelik böyle olacağı zaten belli idi buyurulur.

Ülkücünün, ülküsü ile münasebeti, hakiki bir aşkta sevenle sevgilinin münasebetine benzer. Hep verir, hiç almaz. Sevgili nazlıdır, sitemi eksik etmez, incinmeğe de hiç gelemez.

Diğer sahalarda umumiyetle dikkatsiz hareket eden Ülkücü, sevgili bahis konusu oldu mu baştanbaşa hassasiyet kesilir.

Şahsına fenalık yapanlara pek aldırmaz ama ülküsüne yan gözle bakanlara tahammülü yoktur. Sadakati için karşılık beklemez, mükâfat istemez, bir garip kişidir. Ülküsüne hizmet edenlere son derece hürmetkârdır. Gerçek âşıklar gibidir, kıskanmaz. Sevgilinin sevildikçe güzelleşeceğini bilir. Sevmenin gururu yegâne süsüdür.

Ülkücünün en çok dinlediği nasihattir. Yapma derler, hayatını heba etme derler, gününü gün et derler. O kadar çok şey söylerler ki hiç bitmez. O hepsini dinler, ama hiç birini tutmaz, gene bildiği gibi yaşar.

Ülkücülerin en amansız düşmanları eyyamperestlerdir. Menfaatlerine tapan bu adamlar, daha çok kazanmalarına, daha rahat yaşamalarına mani olacak sanırlar da Ülkücüyü hep ezmeye çalışırlar!

Ne garip tecellidir ki, Ülkücülerin gayretlerinden en çok faydalananlar da eyyamperestlerdir. Gün gelir, ecel hükmünü icra eder, Ülkücü dünyasını değiştirir.

Kalabalık ona acır, daha iyi yaşamış olmasını temenni eder.

Hâlbuki o, inançları uğrunda yaşamanın hazzını tadamadıkları için ömrü boyunca kalabalıka acımıştır.

***

Şayet bu tanımda bir terslik yoksa ki olmadığını biliyorum, bu günkü durumu nasıl açıklayacağız. Ağzı olan herkes her yerde konuşuyor. Önüne klavyeyi alan aklına eseni yarını düşünmeden yazıyor. Birileri adayları sırf sevmediği için eleştiriyor. Sanki partiye başkan değil evine hizmetçi tutacak.

Ülkücülerin şu anda yapacakları tek şey sakin kafa ile düşünüp bir Ülkücüye yakışır şekilde hareket etmeleri olacaktır. 12 Eylül öncesinde ve sonrasında verilen şehitler unutulmamalı, Cengiz Akyıldız ve Fırat Çakıroğlu'nun ruhları incitilmemelidir. 

Atsız'ın RUH ADAM Romanında geçen şu bölüm de kahramanların yerine şu andaki Ülkücüleri ve Şehid olan Ülkücüleri koyarak bir daha okuyalım. Şehidlerimizin yüreklerinin halen kanadığını gördüğümüzde neler hissediyoruz?

Biz de yüreği yeniden kanayan Şeref'e (Şehid Ülkücülere) Istırap çekiyorum Şeref (Şehidim)! diyebiliyor muyuz?

!

Selim yaprağı çeviren kim diye başını kaldırınca karşısında arkadaşı Şeref'i gördü. Hüzünlü bir gülümseyişle bakıyor ve Ayşe'nin resmini gösteriyordu.

Selim korkmadı. Şaşırmadı da. Hatta onu görünce sevindi. Yüzüne baktı. Şerefin gözleri ıslaktı:

-Şeref, ağlıyor musun? diye sordu.

Arkadaşı ceketinin düğmelerini çözerek açtı. Yüreğini gösterdi. Şeref'in kalbi kanıyordu. O zaman Pusat ciddileşti:

-Niçin Şeref, niçin? Diye sordu.

Şeref'in gözlerindeki ıslaklık artmıştı. Yavaş bir sesle:

-Hakkın yok Pusat! dedi.

Yanaklarından iki damla yaş inerken devam etti. 

-Sen böyle mi olacaktın?

Selim kıpkırmızı oldu. Albümü kapatarak etajere koyduktan sonra ayağa kalkarak:

-Istırap çekiyorum Şeref! dedi.

!

En tepedekilerden en alttaki nefere kadar Ülkücülüğün bir bütün olduğu bilinci ile hareket edilmesi dileğim ile!