3.3.1. Mevlânâ'nın Gençlik Problemlerine  Yaklaşımı

İnsanda var olan kabiliyetlerin meydana çıkarılıp geliştirilmesi çabası olan eğitim, hayatın bütün aşamalarında önemli olmakla birlikte çocukluk ve gençlik döneminde daha anlamlıdır. Ailede ve okulda verilen bilgilerin davranış halini alıp kişinin bilgili, ahlaklı, dürüst ve erdemli olması bilgilerin iç duygularla bütünleşmesine bağlıdır.

Yediden yetmişe Batı taklitçiliğinin kazdığı hüsran çukuruna yuvarlanan, ahlâkî değerlerini yitiren insanımızı, kendisinde Müslüman Türk dünyasının bütün ruhunu taşıyan Mevlâna gibi gönül sultanları kurtarabilir  (Topçu, 1998:s.113).

Mevlâna'nın terbiye ve eğitim anlayışında gençlerin de içinde bulunduğu toplumun bütün fertlerinin karşılaştıkları bunalım ve çıkmazları aşmalarında en büyük görev eğitimciye düşmektedir. Onların psikolojik ve sosyal durumlarını araştırarak uygun metodu seçip uygulaması beklenen bu mürşidlerin, bilgi ve hikmet pınarlarından beslenmiş, irfan sahibi, gönül ehli insan-ı kâmil olması gerekir ( Usta,1995:s.53).

Varlık ağacının meyvesi olan insan, melek olmadığı için her an hata yapabilir. İnsanı hatasıyla kabul edebilmek büyük bir erdemdir. Mevlâna eşyanın esiri olan insanı benlik bağlarından kurtarıp eşyaya hâkim olan bir yapıya kavuşturmak ister. İnsan kendini tanıyıp yaratıcı gücün farkına vardığında esere değil müessire bakmayı öğrenir (Gölpınarlı, 1992:s.345).

Eğer maddeye bağlanır, dünyevî arzu ve isteklerin peşinde hırsla koşarsa asıl gayesi olan Allah'ı tanıma ve O'na karşı sorumluluk bilinciyle ibadet etme görevini unutur.

Mevlâna'ya göre yol kesici, hedeften uzaklaştırıcı şeylere aldanıp yolunu ve rehberini kaybeden kişiye yardımcı olmak gerekir. Bunu yapacak kişi ise, kendisi yoldan çıkmış ve benlik bukağılarına esir olmuş biri asla değildir. Nefsinin oyuncağı o İnsanın yeniden inşası, sahip olduğu bazı kötü değer yargılarını değiştirmesiyle mümkündür. Mevlânâ'nın kendi sûfî tecrübesinde gerçekleştirdiği gibi, insan toplumla olan ilişkilerini geleneklere ve âdetlere bağlı dinî anlayışını gözden geçirmelidir. Kendinin yeni bir benlik kazanmasına engel olan zihniyet yapısı ve arkadaş çevresini değiştirmelidir. Kendisiyle aynîleşip özdeşleşebileceği bir insan-ı kâmil arayıp bularak onun güzel niteliklerini özümseyip karakter özelliklerini sergilemeye başlamalıdır. İnsanın eski alışkanlıklarını bırakırken karşılaştığı sorunların üstesinden gelmede en büyük yardımcısı sevgidir. Kalbinde sevgi bulunan kişi çarpık kutsalları unutarak yeni ufuklara yelken açabilir (Aresteh, 2000:s.45).

Mevlâna Allah'ın rahmetinin geniş olduğunu belirterek hata yapanların hemen cezalandırılmamasını, af ve kolaylık yolunun tercih edilmesini öğütler. Bunalıma düşen gençleri yalnızlığa itip içine düştükleri bataklıkta bırakmamak gerekir. Gençlik dönemi insanın en fazla bocalayıp yanlış yaptığı bir devredir. Önemli olan bu hataların farkına varıp hatada ısrar etmemek, Allah'a ve topluma karşı işledikleri suçlardan ötürü özür dilemek, tövbe istiğfar edebilmektir. Düştüğü günah çukurlarında ümitsizliğe kapılmadan Allah'ın engin rahmet denizine dalabilmektir. Ancak günaha dalıp edepsizlikleri alışkanlık haline getirerek nasıl olsa Allah'ın rahmeti geniştir, Allah affeder düşüncesiyle azgınlıkları dizginlememezlik etmemelidir. Tövbe kapısı her zaman açık olmakla birlikte bazıları tövbe imkânı bulamaz ve her şeyi kuşatan rahmetten istifade edemez. Mevlâna bu durumu şöyle açıklar:

“Fakat tövbe ve istiğfar etmek elde değildir. Tövbe zevki, her sarhoşun mezesi olmaz.
Yapılan işlerin çirkinliği, küfür ve inkârın şomluğu insanın gönlüne giden tövbe yolunu kapatır.” (Mesnevi, II/1643-1644).
Mevlâna kendi çaba ve gayretlerine rağmen benlik bağlarından sıyrılmada zorlanan kişilerin Allah'a dua ederek yardımını istemelerini öğütlemektedir. Bunlar tabiatlarında gizli olan iyi hasletlerin devreye girmesini sağlamaya çalışmalıdır. İşledikleri suçun büyüklüğü sebebiyle korkan, kurtulmaya çareler arayan kimseler korkunun kaynağını kendi iç dünyalarında aramalıdır. Nefis, benlik insanın gözünü ve idrakini bağlayınca bir o yana bir bu yana sallanmaya başlar. Bazen dünyaya, para ve kadına, bazen de din ve diyanet işlerine yönelir. Kah iyilere, kah kötülere karışır. Bu girdaplardan kurtulmak için gösteriş ve riyadan uzak, gizli gizli Allah'a yalvarıp bağış ve ihsanını istemelidir(Divan-ı Kebir, I/143-150).

İnsan tövbesini ne kadar bozarsa bozsun yine de Allah'ın rahmetinden hiçbir zaman ümit kesmemelidir.

Gençleri her türlü tuzak ve kötü alışkanlıklardan, kutsallaştırdığı çarpık düşüncelerden kurtarmanın güvenli yollarından biri çocukluk döneminde ailede başlayıp okulda devam eden eğitimdir. Kendisine verilen her şeyi alma eğiliminde yaratılan insana iyi ve güzel davranışlar öğretilip yapması sağlanırsa topluma yararlı; ihmal edilip kötü iş ve hareketlere yönelmesi engellenmezse azıtarak ahlâksız ve topluma zararlı bir insan olur. Gençleri topluma yararlı birer fert olarak yetiştirmek için ahlâkî erdemler öğretilip bunlara dayalı bir hayat tarzı oluşturmaları sağlanırsa kendilerinin değerini fark edebilirler.  Bu onların hem sosyal hayatla bütünleşmelerine zemin hazırlar, hem de sosyal, kültürel ve çeşitli spor faaliyetlerine katılarak bir taraftan başka sevgisini tatmalarını sağlar, bir taraftan da ötekiyle paylaşma duygularını geliştirir.

Mevlânâ gençliğin içine düştüğü problemleri aşmada insanı hayata bağlayıp yaratıcısına ulaştıran sevgiye büyük önem verir. Her şeyi tozpembe gören gencin toplum baskısından kurtulduğunu hissettiği anda geleneklerine sırt çevirmesi bir bocalama işaretidir. Hırs ve tamahla dünyaya dalıp insanlığını unutanları maddenin esaretinden kurtarmak için kendilerini tanıma fırsatı vermelidir. Kendinin farkına varan genç, Rabbini de tanır. Hata yapan genci toplumdan koparıp uzaklaştırma yerine sevgi, müsamaha ve hoşgörüyle anlamaya çalışmalıdır. Allah'ın rahmetinin genişliğini hatırlatarak yaptıkları hatalardan uzaklaşıp yeni bir hayat anlayışına merhaba demelerinin imkânı hazırlanmalıdır. Mevlânâ'ya göre böyle bir durumda vizyon ve misyon sahibi erdemli dürüst kişilere büyük bir görev ve sorumluluk düşmektedir. Bunlar gençlerin kirlenen ruhlarını mûsikî, hat ve güzel sanatlarla temizleyip, karşılıksız, menfaat beklemeden, şöhret sağlamayan, sorumluluğu olan görev bilinci ile yetiştirmelidir. Din, sanat, kültür, bilim, spor ve siyaset alanındaki birçok yeniliğin kendine güven duygusu ile yetişmiş kişiler tarafından gerçekleştirildiği noktasından hareketle gençlere eksikliğini hissettikleri kendine güven duygusu kazandırılmalıdır. İlim, ahlâk, sanat hareket ve hırsını doğuracak bir iman ve ülkü ile yetiştirilmelidir. İslâm'ın ruhunu ve güzelliğini ayaklar altına alan, dini zorbalıklarına ve kendi menfaatlerine kullanan sahtekâr ve cahillerle inanç tacirlerinden uzak durmaları sağlanmalıdır. Genç kalplere Allah sevgisi yerleştirilerek dinî ruh her vesile ile canlı tutulmalıdır. Mevlâna'nın da dediği gibi; sevgiden acılar tatlılaşır, bulanık sular durulur, dertler şifa bulur.

4. SONUÇ

Her varlığın yokluğun kucağına koşarcasına atıldığı bu âlemde sonsuzluk ümidiyle beslenen idealler, ruhu doyuran erdemler ve hayatı değerli yapan hazineler de vardır. Kendi iradesini kendi eliyle çürüten nesillerde bir kurtarıcıya ihtiyaç duyulur. Hâlbuki her genç bir âlem ise, her birinin ayrı bir düşünen başa ihtiyacı vardır. Kendini yetiştirmeden kurtarıcı bir baş arayan nesil, ekilmeden sulanan fidana benzer. Sonsuz âlemlerle dolu olan evrende sadece ümitsizlere barınacak yer yoktur. İnsanlığın kurtuluşu aklın ışığında bilgi ve hikmetle yetiştirilen düşünen gençlerdedir. Bilgi çağında nesillerini güzel bir terbiye ile yetiştirip kendine güven duygusunu kazandıran milletler, yarınlarına güvenle bakabilirler. Zira bu günün gençleri yarının toplumunu idare edecek değerlerdir. Mevlana dedikleriyle gençlere ve diğer milletlere bir rehber ve yardımcı kaynak olmuştur.

Özellikle gençlik dönemi için Mevlana önemli tavsiyelerde bulunmuştur. Çünkü insan gençlik döneminde kaburga kemiği gibidir doğrultmaya çalışırsan kırarsın, kendi haline bırakırsan yine eğri kalır. Yani erinliğe gelmiş bir genci yetiştirirken çok dikkatli olup yetiştirmelidir.

“Âdemoğlunun eğer edebden nasibi yoksa Âdem değildir

Âdemoğluyla hayvan arasındaki fark edebdir
Gözünü aç da bak cümle Kelâmullaha
Kuran'ın bütün âyetlerinin manası edebden ibarettir”

İnsanın kendi varlığını sürdürebilmesi ve toplum içerisinde saygın bir yere gelebilmesi için 'edep' kavramına çok dikkat etmesi gerekir ki bu yönde de Mevlana edep konusuna da değinmiştir. Böylece Mevlana insanlar arsında olması gereken saygı, sevgi ve kardeşliğin temelinde olması gereken noktayı da göstermiştir.