Mesnevi, klâsik doğu edebiyatında, bir şiir tarzının adıdır. Sözlük anlamıyla "İkişer, ikişerlik" demektir. Edebiyatta aynı vezinde ve her beyti kendi arasında ayrı ayrı kafiyeli nazım şekillerine Mesnevi adı verilmiştir. Her beytin aynı vezinde fakat ayrı ayrı kafiyeli olması nedeniyle Mesnevi'de büyük bir yazma kolaylığı vardır. Bu nedenle uzun sürecek konular veya hikâyeler şiir yoluyla söylenilecekse, kafiye kolaylığı nedeniyle mesnevi tarzı seçilir. Bu suretle şiir, beyit beyit sürüp gider. Mesnevi her ne kadar klâsik doğu şiirinin bir şiir tarzı ise de "Mesnevi" denildiği zaman akla Mevlâna'nın Mesnevi'si gelir. Mevlâna Mesnevi'yi Çelebi Hüsameddin'in isteği üzerine yazmıştır. Mesnevi'nin dili Farsçadır. Halen Mevlâna Müzesi'nde teşhirde bulunan 1278 tarihli, elde bulunan en eski Mesnevi nüshasına göre, beyit sayısı 25618’dir.

“Ölümsüzlük Ağacını Arayan Adam”

Bilginin biri söyleşide, masala benzer bir olay anlattı. Dediğine göre, Hindistan’da bir ağaç varmış; kim o ağacın meyvesini yerse, ne yaşlanır, ne ölürmüş.

Padişahın biri bunu duydu; bu ağaca ve meyvesine âşık oldu. İş bilir, güvenilir adamlarından birini o ağacın meyvesini getirmek için Hindistan’a yolladı. Adam ağacı bulmak için yıllarca Hindistan’ın her yanını gezdi, dolaştı. Meyveyi bulmak için şehir şehir gezdi; ne ada bıraktı, ne dağ; ne ova bıraktı, ne çöl.

Kime sorduysa, bıyık altından güldüler ona:

“Allah aşkına! Akıllı adam böyle bir şey arar mı? Kesinlikle deli bu adam,” diyorlardı.

Kimileri dövdü onu, kimileri de ermiş gözüyle baktı ona.

Yıllarca aradı, durdu. Padişah ona mal ve para gönderiyordu; yeter ki aradığını bulsun… ama aramasından hiçbir sonuç alamamıştı. Artık usanmış, yorulmuştu; geri dönmeye karar verdi. Hem ağlıyor, hem de gidiyordu.

Yolda adını ve ününü duyduğu bir şeyh vardı. Adam umutsuzca:

“Varayım huzuruna gideyim. Belki bana yardımcı olur…” dedi.

Yağmur gibi gözyaşı dökerek şeyhin yanına vardı:

“Efendim,” dedi, “Bana acı ve yardım et; çok çaresizim!”

Şeyh:

“Derdini söyle bakalım… ne istiyorsun? Ne istedin de, ulaşamadın?”

Adam:

“Efendim, padişah beni bir ağaç bulmakla görevlendirdi. Eşi güç bulunur bir ağaç varmış. Onun meyvesi ölümsüzlük veriyormuş. Yıllarca aradım, ama insanların alaycı bakışlarından, aşağılanmadan başka bir şey bulamadım. Derdim bu!”

Şeyh güldü ve dedi ki:

“Sen şimdi bu ağacı mı arıyorsun?”

“Evet, efendim.”

“A saf gönüllü adam! O senin aradığın, bilgi ağacıdır. Bilen kişinin bilgisidir. Sen yanlış yola girmişsin. Git padişahına söyle, bilgiye ve bilgiliye sarılsın.”

“Ayı İle Dost Olan Adam”

Bir ejderha, bir ayıyı yakalamıştı. Yiğidin biri de ayının bağırmasını duydu ve onu ejderhanın pençesinden kurtardı.

Hile ile babayiğitlik birleşip de ejderhayı bu güçle alt edip öldürünce, ayı da ejderhadan kurtuldu ve o babayiğit erden iyilik gördüğü için, bir köpek gibi onun peşine takıldı; adamla birlikte evine dek gitti. O Müslüman hastalanıp yastığa baş koyunca da adama gönül borcu olduğundan onu bırakmadı, başında beklemeye başladı.

Komşusu oradan geçerken, nasıl olduğunu sormak için adamın evine uğradı, “Halin nasıl?” derken ayıyı gördü:

“Kardeş, bu ayıyla ne işin var?” dedi.

Adam, ejderha olayını anlattı. Komşusu:

“Ayıya güvenme be ahmak. Ayının dostluğu düşmanlıktan beterdir. Nasıl olursa olsun, köyden sürülmesi gerek,” dedi.

Adam dedi ki:

“Vallahi bunu kıskançlığından söyledin, yoksa sen ayıya ne bakıyorsun; hele onun sevgisini bir gör!”

Komşusu:

“Ayıların sevgisi aldatıcı bir sevgidir; benim bu kıskançlığım onun sevgisinden iyidir. Be adam, gel benimle bir ol da o ayıyı köyden sür!” dedi.

Adam:

“Hadi oradan, sen kendi işine bak, kıskanç herif!” diye yanıt verdi.

Adam:

“İşim buydu, ama sana nasip değilmiş. Yüce kişi, ben bir ayıdan daha aşağı değilim ya, onu bırak da eşin dostun ben olayım. Başına bir şey gelecek diye yüreğim titriyor. Böyle bir ayı ile ormanlığa gitme. Yüreğim asla olmayacak şeyden titremedi. Bu seziş Tanrı ışığındandır, saçma değil,” dedi.

Bu sözler adamın kulağına girmedi. Ayının elini tuttu, adamın elini bıraktı. Adam da:

“Senin aklın başında değil, ben gidiyorum,” dedi.

Adam dedi ki:

“Git, benim için kaygılanma! Boşboğaz herif, her şeyi de bilirim sanma! Uykum geldi. Bırak beni, işine git!”

Komşusu:

“Yahu, ne olur bir dosta uy da, akıllı birinin korumasında, gönül sahibi bir dostun yakınında uyu,” dedi.

Babayiğit, o adamın ısrarına kızıverdi; yüzünü çevirip:

“Bu belki de bana düşman; ya da bir şey umuyor… dilenci ve külhani herifin biri. Ya da beni bu ayıyla korkutma konusunda önceden dostlarıyla bahse girmiş olmalı,” dedi.

İçinin kötülüğünden hatırına iyi bir şey gelmedi.

O Müslüman kızdı:

“Benim ona ciddilikle öğüt vermemden, üstüne düşmemden, gönlündeki hayaller arttı; büsbütün kuruntu ediyor. Demek ki öğüt yolu kapandı,” dedi ve gitti.

Adam uyudu. Ayı sinek kovalamaktaydı. Sinek, kovulunca kalktı, ama inadına gene kalktığı yere gelip kondu. Ayı o gencin yüzünden kaç kere sineği kovduysa da sinek hemen kalktığı yere gelip konmaktaydı. Ayı sineğe kızıp gitti dağdan kocaman bir taş yakalayıp getirdi, sineğin yeniden uyuyan adamın suratına konmuş olduğunu görünce, o koca değirmen taşını alıp sineği ezmek için adamın suratına fırlattı. Taş, uyuyan adamın suratını paramparça etti. Bu olay da herkese yayıldı.

Aptalın sevgisi, şüphesiz ayının sevgisidir. Kini sevgidir, sevgisi kin. Ant içse bile inanma. Eğri sözlü adam andını da bozar.

Baki selamlar.

Kaynak: 1)    https://secmehikayeler.com/mesneviden-hikayeler-2/mesneviden-hikayeler-ayi-ile-dost-olan-adam.html

                2)     https://konya.kutuphane.gov.tr/TR-144013/mevlana39nin-eserleri.html