Mayıs ayının son haftası; demokrasinin rafa kaldırıldığı, Başbakan’ın ipe gönderildiği askeri darbenin yanında, büyük bir fethin ve dev bir iman şairinin yıldönümlerini içine alan önemli bir tarih aralığıdır.

T.C. tarihinde demokrasiye, milletin tercihine ve halkın inancına vurulan ilk askeri darbe 27 Mayıs 1960 darbesidir.

Halkın oyuyla 10 yıl boyunca ülkeyi yöneten Demokrat Parti iktidarı, halkın verdiği silah gücünü yine halka karşı kullanan dönemin askerlerinin zorbalığı sonucu bir gecede devrildi.

Darbe sonunda; 18 yıl zorbalıkla okutulan Türkçe ezanı aslına çevirmek ve ülkedeki manevi baskıları ortadan kaldırmak ve ülkeyi ilerletme çabalrından başka bir suçu olmayan Başbakan Adnan Menderes ile iki Bakanı idam edildi.

Bu ilk darbe, halkın seçtiği meşru hükümetlere her 10 yılda bir askerlerce müdahale etme sürecini doğurdu.

Ülke daha sonra 1971’de, 1980’de ve 1997’de askeri darbe ve müdahalelerle karşı karşıya kaldı. Halk oyuyla seçilerek ülke idaresine gelenler; atanmış eli silahlı zorba ve cuntacı güçler tarafından alaşağı edildi ve her defasında ülke karanlıklara sürüklendi.

28 Şubat 1997’de post modern darbe yapıldı ve ülke insanı yıllarca büyük acılar yaşadı.

15 Temmuz 2016’da yaşanan ve milletimizin bertaraf ettiği FETÖ Darbe girişimi teşebbüs aşamasında kaldığı için onu saymıyoruz ve 18 yıldır normal bir süreçte, halkın tercihi ile yönetilen ülkemizin, bundan sonra da darbelere maruz kalmaması, halkın seçtiği iktidarlar eliyle idare edilmesi en büyük arzumuzdur.

Şehit Başbakan Adnan Menderes ile idam edilen bakanlar Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’ya Allah’tan rahmet diliyor, darbeyi ve darbecileri şiddetle tel’in ediyorum.

***   ***   ***

Günümüzde olduğu kadar, o dönemde de çok önemli bir konumda ve gözde bir şehir olan Konstantinopolis, Peygamber müjdesine nail olmak amacıyla, 1453 yılındaki fethe kadar defalarca kuşatılmış ancak sonuç alınamamıştı.

Son olarak Konstantinopolis’i kuşatan Sultan 2. Mehmet’in, kan dökülmeden şehrin teslim edilmesi teklifi reddedilince, Osmanlı ordusu 6 Nisan 1453’ de ilk saldırıyı başlattı.

Haftalarca toplarla surlar dövüldü ve yapılan taarruzlarda ciddi çatışmalar yaşandı. Kuşatmanın uzun sürmesi ve bir türlü fethin gerçekleşmemesi üzerine askerler arasında başlayan endişe, gerek Sultan 2. Mehmet’in yaptığı orduyu cesaretlendirici ve askeri ateşleyici konuşması gerekse Akşemseddin Hz. lerinin manevi desteği ile giderildi.

Bir gece yağlı kalaslar üzerinde karadan Haliç'e gemiler indirildi. Haliç’te bir anda Osmanlı gemilerini gören Bizans askerleri neye uğradıklarını şaşırdılar.

Ardından 29 Mayıs sabahı son taarruz başladı. Uzun süren çarpışmalar sonucunda bıyığı yeni terlemiş bir yeniçeri olan Ulubatlı Hasan, surlara Osmanlı Sancağı’nı dikti. Bununla ateşlenen Osmanlı ordusu 29 Mayıs 1453' te surları aştı ve İstanbul’a girerek şehre hâkim oldu.

Sultan Mehmet, fethin ilk günü Ayasofya'ya giderek namaz kıldı ve Ayasofya’nın camii olduğunu ilan etti.

"Bundan sonra tahtım, İstanbul'dur!" diye ferman buyurdu. Fetihle birlikte Konstantinopolis İstanbul, 2. Mehmet ise Peygamber sözüyle “ne güzel kumandan” mazhariyetine ulaşmış ve çağ açan hükümdar unvanını da alarak Fatih olmuştu.

İstanbul’un fethiyle Osmanlı devleti İmparatorluk olmuş ve yükselme dönemi başlamış, Doğu Roma İmparatorluğu ise yok olup gitmişti.

Fethin önündeki maddi ve fiziki engelleri Fatih Sultan Mehmet, manevi engelleri de, İstanbul’un manevi fatihi Akşemseddin aşmıştır.

53 gün süren kuşatmada bir netice alınamaması sonucu ümitlerin tükendiği noktada Akşemseddin devreye girmiş ve gerek verdiği müjdeler, telkinler gerekse yaptığı tazarru, niyaz ve dualarla İstanbul’un manevi Fatih’i olmuştur.

İstanbul’un Fatih’lerini rahmetle anıyor, başta fetih müjdesini asırlar öncesinden veren Peygamber Efendimiz olmak üzere bütün büyük zatların şefaatlerini yüce Allah’tan diliyoruz.

***   ***   ***

Yeri doldurulamaz büyük iman şairi, örnek mücadele insanı ve büyük fikir adamı Necip Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1904 tarihinde dünyaya gelmiş, 25 Mayıs 1983’ de hayata veda etmiştir.

Necip Fazıl’ın bunalımlı hayatı 1934 yılında değişikliğe uğramış, Abdülhakim Arvasi Hz. ile yaşantısında yeni bir dönem başlamıştır. Daha sonraları onun için;

"Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel,
Bir akşamdı ki, zaman, donacak kadar güzel.
Bana, yakan gözlerle, bir kerecik baktınız;
Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız!”

dediği bu büyük insan, onun hayatında yeni bir devrin başlamasına vesile olur. Üstad, hayatında meydana gelen değişikliği şu mısra ile özetler:

“Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum;
Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum...”

Necip Fazıl; 1934 den önceki ilk döneminde mutlak hakikatten uzak, kendine nizam bulamamış bir halde iken, Abdülhakim Arvasi’nin yol göstermesi ile kendisini kurtarmış, iç dünyasını düzene koymuş daha sonra da cemiyetteki bozukluklarla mücadele etmeye başlamıştır.

Necip Fazıl; süfli boyuttan ulvi boyuta, bunalım ve sıkıntı dolu materyalist anlayıştan Büyük Doğu davasının nurlu iman yoluna geçişin örneğini göstermiş bir büyük şairdir.

O maddi bakımdan oldukça rahat olan yaşantıyı terk edip, dünyada çile dolu olsa da, ebedi saadet hayatını tercih eden dev bir iman şairi ve büyük bir fikir adamıdır. Üstadın ortaya koyduğu hayat ölçüsünü, şu mısra ne de güzel açıklıyor.

“Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim;

Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!”

Üstad Necip Fazıl’ın hayatı çilelerle geçmiş, sorgulanmış, yargılanmış, defalarca hapis yatmış ve inancı uğruna aldığı mahkûmiyetler 100 yıla ulaşmıştır. Fakat o yine de yılmamış, susmamış, yazmaya ve konuşmaya devam etmiş, inancından zerre taviz vermemiştir.

Geride, çeşitli türde 100’ ün üzerinde eser ve yıllarca emek verdiği imanlı bir nesil bırakarak 79 yaşında hayata veda etmiş ve doğduğu gün olan 26 Mayıs Perşembe günü İstanbul Eyüp sırtlarında toprağa verilmiştir. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.