Gerçekleri yazmak gazetecinin okuyucusuna saygısıdır… 

Onun için bu mesleğe başlarken, “Gazetecilik karakter işidir” dedik… Aynı düstur ile yolumuza devam ediyoruz…

Allah’a şükür yolum ve duruşum bellidir!

Gazeteciliği kendi şahsi hesaplarım, birilerinin tetikçiliği yapmak veya sevmediklerimi kötülemek için seçmedim. 

Fakat milli oldum, vatansever oldum, devletimin yanında oldum, kişisel hırs ve menfaat için Türkiye düşmanlarının ekmeğine yağ sürecek harekette bulunmadım! 

Hal böyleyken gazeteciliği karaktersizleştirenlerden alacak bir nasihatim olamaz!

“Şirazesi/şaftı kayanlar”  öğüt vermeye kalkıyorlar! 

Abra kadavrayla gazeteci olduğunu sananlar, görevleri de entrika olanlar yazdıklarımız hoşlarına gitmemiş olacak ki gazetecilik dersi vermeye kalkıyorlar.  

Öğüt veriyorlar ama aba altından soba göstererek; Tehdit, şantaj… Öğüt vermek bile karakterlerine nasıl işlemiş ortada!

***

Benim kalemim her zaman bölücülere, kışkırtıcılara, jurnalcilere, üstelik de hedef göstericiliği meslek edinmiş tahrikçilere karşı gerektiği gibi yazar… 

Gerçekleri yazdığım için bütün erdemleri ayaklar altına almakla suçlayan kişinin önce kendisi temiz olmalıydı. 

Gazeteciliğin ilke ve kurallarını çok iyi biliriz. Bildiğimiz için de hak edene hak ettiği dilden yazarız… Şimdi yazdığımız gibi…

Eksik kişilik ölçüleri içinde adap dersi vermeye kalkmak, abesle iştigalden, safsatadan başka bir şey değildir. 

Geçmişin kirliliğini gizlemek, bulunduğunuz konumu kaybetmemek için kıvırmadığınız yalanlar, yapmadığınız saldırılar, fitne-fücurluklar, tehditler… kaldı mı?

Yazdıklarım dokundu ki kendilerini abi gazeteci bizi de küçük gazeteci göstermeye kalkıyor! 

Gazeteciliğin birinci basamağında diye bir de safsatada bulunmuşlar… 

Onlara göre gazetecilik kaç basamak?…  

Ama keşke kendilerinin bulunduğu basamağı da söyleselerdi… Fitne-fesat, şantaj, tehdit, makam-mevki, para basamağı olabilir mi?

Basamakçılara şunu söylemek isterim ki; Hatalı bir tespitte bulunmuşsunuz. Çünkü biz gazeteciliğin birinci basamağı değil temelindeyiz. Temelinde olduğumuz için gerçekleri adam gibi yazdığımızdan rahatsız eden gazetecileriz… 

Bu onurlu temelin üzerine gecekondulaşıp, kişisel menfaat sağlama adına gazeteciliği basamak olarak kullananlar var ki... Gün gelecek kaçak yapılar gibi gazeteciliğin üzerindeki gecekondular yıkılacak ama temel bugün olduğu gibi yarın da sağlam kalacak. Ders vermeye kalkanlar da baki kalan bu kubbede hoş bir seda bırakmayacak! Maalesef… 

***

İşte anlamadıkları nokta budur. 

Gazetecilikte, eski-yeni, duayen-çömez, usta-çırak yoktur... Adam gibi işini yapmak vardır... Karakterini koruyanlar, omurgasını sağlam tutanlar gazetecidir. Biz kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz, bildiğimiz için de ifadeleriniz laf-ı güzaftan öteye gitmez!

Herkesi kurduğunuz çarkın dişlisi yapma gayretindesiniz. 

Geçmişini unutup, geleceğini inşa etmeye çalışan nice dindarların sermayedar olunca nasıl dinidar olduklarını çok iyi biliriz!

Gazetecilik düşman kazanmak değildir. Ama gerçekleri yazana da düşman olmayı çok iyi bilirsiniz. Basındaki kişiliksizlere karşı onuruyla mücadele eden bir gazeteciyim. Bir etiket, alkışlanma heveslisi de hiç değilim. Benim bildiğim etiket mallarda olur o da fiyatı belli olsun diye. Gazeteciliğin onurunu çiğnetirsem sizden ne farkım kalır? Ufak-tefek işlerle uğraşıp etrafına fitne-fücur çıkaracağınıza adam gibi işinizi yapın da kardeşliğimizi bozmayalım! 

Her konjektör içinde yer alma omurgasızlığınız olmasa, bu tutarsız, mantıksız, ayrıcı ve küstah dedikodularınızla, yazınızla, basın alanında yerin nedir ki? 

Zannediyor musun ki ben değil, hatta en aciz kalem heveslisi bile seni bayağı mevkiinde kıskanma küçüklüğünü gösterir!!!

Çünkü gerçeklere bile yalan diyebilen birisiniz!

Güzel bir tespit; hakikatlerin günü geldiğinde ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.  Şimdi olduğu gibi... Hakikatler can yakar... Gün gelecek neydim ne oldum sorusunu da kendinize soracaksınız!

O gün gelmeden size bir önerim var; tövbe istiğfar kapıları sonuna kadar açıktır... Yeniden gazetecilik dersi alarak temelden başlayın ve eskiye sünger çekin... 

***

Yazımın başında demiştim ya öğüt verirken bile şantaj ve tehdit vazgeçmiyorlar diye! 

Yazdıklarım karşısında çaresiz kalan zavallılar gazete sahiplerine de aba altından soba gösteriyor. 

Aman eline kalem verdiğiniz kişilere dikkat edin yoksa... Her şey olabilir!... 

Yeniçeriler şirretlik etmek ve bir adamı susturmak istedikleri zaman (Dine Selbetti) diye yaygara koparırlarmış. Konya basını içinde eskiden beri derebeylik şarlatanlığında bulunanlar da böyle yapıyor işte!

Senin sözünle mi ben yazmayacağım veya nasıl yazacağıma karar vereceğim. Sen de o zaman meydanı boş bulup, geğirmeye devam edeceksin öylemi? Senin için bir anlam taşır mı bilmiyorum; meslek dersi vermeye çalıştığın gazeteci gözü pek, şerefinden taviz vermeyecek,, şerefsizlere boyun eğmeyecek bu vatanın evladıdır. 

Konya basınına musallat olan zorba ve belalılara karşı mücadele ettiğim günden itibaren takdir gördüğümü görüyorum. Toplum yaşantımızda önemli bir yer tutan medyada çirkefin ve şaibelerin son bulmasının mühim bir iş olmasını vatandaşlar görüyor ve anlıyor. 

Yazılarım, bir gazeteci kavgası olmaktan öte kirli bir yaranın kökünden tedavisine merhem olmaktır. 

Bu kadar kirli bir yarayı tedavi etmek için de okurlarım ve takipçilerimin de takdir ettiği gibi hak edilen ifadeler kullanmak gerekir. 

Bizim de yaptığımız budur! 

***

Son olarak şunları söylemek isterim ki; 

Konya’nın hakkını savunmak isteyen gazeteciler bu mesleğin mayası olan dürüstlük ve milliliği her fırsatta tekmeleyip devirmemelidir. 

İlle de ben varım, benden başka yayın  kuruluşu yok/olmamalı diye tepinmemelidir. 

15 Temmuz Demokrasi Günü’nde de büyük bir gaflet içine girenler gibi!

Mesleğin onurunu, şerefini “abi gazeteci” ayağına haset-fesat krizlerine feda etmemelidir. Mesleği sevenlere, işini gerçekleri yazarak yapanlara diş gıcırtmamalıdır. 

Büyük olmak ancak adam olmak ile mümkündür. Adam olmanın ilk şartı ise gazeteciliğin ne olduğunu anlamak ve bu doğrultuda yayın yapmaktır.