İnternet’ten bu başlığı sorguladığımda daha önceden de bu başlığın defalarca kullanıldığını gördüm. Ama bu başlık genellikle Hac İbadetiyle ilgili olarak kullanılmış. Ama şimdilerde Corona belasının meydana getirdiği durumla ilgili olarak da kullanılıyor sanırım.

Değerli okuyucularım. Sıklıkla köy, tabiat, geçmiş hayatlar, gelenekler gibi konularda yazıyorum yazılarımı. Şiirlerimde de bu konular üzerinde yoğunlaşıyorum.

İnsanoğlu, hayatında çok yoğun bir şekilde ve farklı konularda mücadele ediyor. Yollar yapıyor. Köprüler, tüneller inşa ediyor. Çeşit çeşit konforlu arabalar üretiyor. Hava alanları ve uçaklar yapıyor. Deniz ulaşım araçları, devasa gemiler, mühendislik harikası yatlar dizayn ediyor. Akıllı evler yapıyor.  Hatta iş yerinden çıktığında elindeki aletin düğmesine basıp evin ısıtma sitemine komut gönderip ısıtma sistemlerinin çalışmasını sağlıyorlar. Telefonlar, televizyonlar, bilgisayarlar, robotlar günlük hayatımızın birer parçaları.

Bilim dergilerinden birisinde okumuştum. İnsanoğlu önce 1898 yılında kulağa hitap eden radyoyu icat etti. Daha sonra gözümüze de hitap eden televizyon icat edildi 1923’te...  Şimdilerde burnumuza hitap eden bir alet geliştirmeye çalışılıyormuş. Örnek olarak Japonya’dan canlı yayın yapan bir televizyon stüdyosundaki çiçeklerin hangisi ekranda görünüyorsa onun kokusu yayılacakmış evlerimizin içine. Ve daha sonra da diğer duyu organlarımızın algılayabileceği aletler çıkacakmış piyasaya. Işınlanma olayı gibi...

“Haydi canım sende... O kadar da olur mu? İmkânı yok bunun” diyenler çıkabilir. Çıksın tabi. Çıksın da onu diyenlerin; 1897 yılında “ABD’den birisi konuşacakmış, Seydişehir Oğlakçı Köyü’ndeki biri o sesi dinleyecekmiş” şeklinde iddiada bulunan birisine; “haydi canım sen de, o kadar da değil yani” diyenlerin sonraki düştüğü durumlara düşmeyi göze almaları gerekir. Yine, 1922 yılında  “İspanya’daki bir futbol maçını biz Türkiye’de oturduğumuz yerden canlı bir şekilde izleyebilecekmişiz” diyen birisine “sen kafayı mı yedin, yıkıl karşımdan” diyenlerin sonraki düştükleri durumlara düşmeyi göze almaları gerekir.

Evet, insanoğlu, yine kendi hayatında kolaylık sağlayabilecek her türlü teknolojik ürünü üretmeye kafa yormuş ve bu kafa yormanın sonucu olarak da gerçekten de kafa yorduğu her konuda başarılı olmuştur.

Ne var ki insanoğlu, insanoğlunun ruhuna hitap edecek, onu manevi zenginliğe ve mutluluğa erdirecek ürünlere, bu ihtiyaçlarına karşılık verebilecek üretimlere diğerlerine nazaran kafasını çok az yormuştur.

Bunun sonucu olarak da insanları hasta etmiş, sonra onları iyileştirmek için ilaç fabrikalarıyla ekolojik dengeyi yeniden bozmuştur. Böyle bir kısır döngüye sokmuştur dünya hayatını.

İnsanları doğal hayattan koparıp teknolojinin, bedene yönelik üretimler yaptığı şehir hayatına yoğun bir şekilde sürüklemiştir.

Doğal alanlar boşaltılmıştır. Dağlar ıssızlaştırılmış, sular kirletilmiş, göller, denizler pisletilmiştir. Soluduğumuz hava bile oksijensizlik sinyalleri vermektedir artık.

Ruhumuzu öldürmüştür insanoğlunun yoğun çabaları. Şimdi de ayakta iskelet gibi gezen bedenleri öldürmeye gayret etmektedir son sürat...

Kim ne der ise desin çağımızın Nuh Tufanı’dır son zamanlarda dünyanın yaşadığı durum. İnsanları insanlardan, dahası, anayı babayı çocuklarından, çocukları anne ve babalarından, kardeşi kardeşinden, akrabayı akrabadan uzaklaştırmış, herkes kendi canının derdine düşmüştür. “Mahşerin provasını” yaşamaktadır dünya adeta.

Bundan sonraki hayat; tokalaşmaksızın, kucaklaşmaksızın, öpüşmeksizin, yan yana durmaksızın, omuz omuza gelmeksizin, toplu eylemlerden uzak bir şekilde sürüp gideceğe benziyor.

Grup çalışmaları, yüz yüze görüşmeler, işyeri toplantıları, tayin geceleri, düğün yemekleri ve toplantıları, gece ve gündüz konvoy ve eğlenceleri, spor müsabakaları, seçim mitingleri, salon toplantıları, asker uğurlamaları, tatbikatlar, savaşlar, gövde gösterileri v.s kalabalık icraatlar eski işlevlerini yitirecek, bunlara farklı alternatifler geliştirilmeye çalışılacaktır.

MÖ-MS zaman dilimleri, bundan böyle CÖ-CS simgeleriyle de farklı bir boyuta taşınacaktır.

Ruhumuza ve maneviyatımıza hitap eden üretimler önemsenecek, daha bir farklı yaşam tarzları uygulanmaya başlanacaktır.

Ben, yaşanılan bu son zamanların insanoğluna bir ikaz, tarihte yaşanan gerek bilime, gerekse dini inançlara konu olmuş diğer büyük olaylar gibi bu olayın da tarihte çok büyük bir yer tutacağını, yine geleceğe ışık tutacağını düşünüyorum.

Bu olay insanoğlunun yaşayabileceği son olay olmayacak, eski alışkanlıklarını sürdürmeye devam ettiği müddetçe daha büyük musibetlerin kapısını çalmaya devam edeceğine inanıyorum.

İnsanoğlu sadece boğazı için yaşıyor halbuki... Bu kadar çetrefilli bir yaşam bu kadar yoğun bir dünya telaşesi sadece boğazını doyurmak için oysa.

Allah bizi muhafaza etsin inşallah.