İbrahim Kalın, saz sahibi olduğu kadar söz sahibi de bir kişi. Geçenlerde Yavuz Bingöl ile birlikte çalıp söylediğini gazetelerden okuduğumuzCumhurbaşkanlığı sözcüsü.

Bu cümleme takılıp onu sanattan anlayan bir ehli siyasetten ibaret sanmayın. Kendisi ülkemizin cins kafalarından! İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü'nden mezun olduktan sonra Malezya'da yüksek lisans, ABD'de doktora yapmış. Ders verdiği üniversiteler listesinde Holy Cross (pek kalmadı ama yine de İngilizce bilmeyenler için küçük bir not: Holy Cross Kutsal Haç demektir) Georgetown ve Bilkent yer alıyor.

Velut bir yazar aynı zamanda İbrahim Kalın; İngilizce ve Türkçe ondan fazla kitabın yazarı ya da editörü. 

Bu yazımızda kendisinin "Ben, Öteki ve Ötesi" adlı kitabından söz edeceğim.

***

İznini alma fırsatım olmadı için adını yazamayacağım bir üniversite hocası, sınıfta bir kitaptan bahsedip "bu kitabı mutlaka okuyun çocuklar"dediğinde öğrencilerinin nerdeyse hep bir ağızdan"Kalın mı, Hocam?diye sorduklarını anlatmıştı bir defasında. 

Olur a bir soran olur diye ben de peşin peşin söyleyeyim: Evet, İbrahim Kalın'ın bu kitabı olukça kalın. Büyük boy, indeks dahil tam 568 sayfa.

İnsan Yayınlarından çıkmış. Aynı yıl, 2016, içinde 2. baskısını yapmış.

Üniversite öğrencilerinin bir kitaptan bahsedince aklına gelen ilk sorunun "Kalın mı?" olduğu bir ülkede, kalın bir kitabın aynı yıl içinde ikinci baskısını yapmasında bir olağanüstülük ya da gariplik yok mu sizce?

***

Kitabın “Napolyon Bonapart'ın Mısır Macerası” başlığını taşıyan bölümünde Bonapart'ın Mısırı işgal ederken bol miktarda Fransız bilim adamını da beraberinde getirdiğini,bunlarından bazılarına Mısırlı âlimleri etkilemek için gösteriler yaptırdığını anlatıyor Kalın. 

Bu gösterilerinden birinde M. Bertholler adlı bir kimyacı, etkileyici bulduğu bir deneyi davetlilerin karşısında tekrarlar. Müslüman âlimler deneyi izlerler ama olumlu ya da olumsuz bir tepki vermezler. Duruma biraz bozulan Bertholler"Nasıl beğendiniz mi?" gibisinden sorular sorunca Şeyh Bekri adlı bir âlim tercümana"Güzel güzel olmasına da, ona sorun bakalım, beni hem Fas'ta hem de burada var edebilir mi?"der. Bertholler"Hayır" cevabını verince Şeyh Bekri "O zaman bu zat bir yarım büyücü bile değil" diye tepki gösterir.

Kalın, Şeyh Bekri'nin tepkisinden "maksadınız bizi bilimsel buluşlarınızla etkilemekse bunda başarılı olamayacaksınız"  anlamını çıkartıyor. 

Ne dersiniz? Katılır mısınız bu çıkarıma?

***

Aslında Şeyh Bekri'ninki işgalciye bir direniş göstermek falan değil, düpedüz çağımızda "Ay bir nurdur; insanların ona gitmesi, üzerine ayak basması mümkün değildir" diyen bazı Müslümanların zavallılığının bir benzeridir.

Öyle görünüyor ki Şeyh Bekri, maalesef, bilimle büyüyü bir birinden ayıramayacak kadar çağının dışında kalmış biridir. Buradan bir direniş kahramanı çıkarmaya çalışmak ham hayaldir.

***

Kalın'ın çıkarımına gelince... Müslümanlar bilimsel buluşlardan etkilenmemişler midir?  Bu sorunun cevabı "etkilenme"den ne anladığınıza bağlı olarak değişebilir. 

Etkilenmeden anladığınız o buluşların sahibinin dinini kabul etmekse kuşkusuz hiç bir Müslüman bunu yapmamıştır. Ama o buluşların sonucunda geliştirilen teknolojiyi, araç-gereci almak kullanmaksa sanmam ki çölde bedevi hayatını sürdürenler haricinde etkilenmeyenler olsun. Herkesin malumudur Müslümanların teknolojiyi, araç-gereci almak kullanmak konusunda neredeyse dünyada bir numara olduklarını.

Bir de bilimsel buluşların toplumların yaşama biçimlerini etkilemeleri konusu var. Her buluş (ister icat olsun, isterse keşif) dinli ya da dinsiz, Hıristiyan ya da Müslüman, Yahudi ya da Şintoist demeden bütün toplumların yaşam biçimlerini, dahası insanların birbirileriyle ilişkilerini etkiler. Judeohıristiyan Batı'nın yüzlerce kat bina yapmayı mümkün kılan buluşlarının Müslümanların komşuluk kavramını etkilemediğini kim söyleyebilir? 

Etkilenmenin bir başka anlamı etkileyenin etkilediği şeyi yapma yöntemini benimsemek olsa gerek. Mösyö Bertholler'in deneyini gerçekleştirdiği bilimsel mantığı ve akıl yolunu yani.Şeyh Bekri ve diğer Müslüman âlimlerin ve o devrin Mısırındaki Müslüman kitlelerin böyle bir yolu benimsemeleri mümkün müdür? Bence değildir, çünkü böyle bir benimseyişin ön şartı bilimle büyüyü bir birinden ayırt etmektir. 

Bu ayırt edişe dair belirtiler Napolyon'un Mısırı işgal ettiği tarihte bulunmadığı gibi bugün bile çok azdır Müslüman Dünyası'nda.

***

Biliyorum ağır oldu yazdıklarım. Ben dahi rahatsızım bundan. Ama gerçek bu! Maalesef bu.

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)