Liyakat, medeniyet, adalet  hepimizin dilinden düşürmediği, arzu ettiği kavramlar ama gerçekten biz bu kavramlara sahip olmak,yaşamak  istiyor muyuz?

Mesela toplumda hedeflerimizi açık seçik belirlemiş, bu hedefi nasıl gerçekleştireceğimize  karar verdik mi?

Bu hedefi  gerçekleştirmek için gerekli ilkeleri istişarelerle, güçlü iletişimlerle belirleyebiliyor muyuz?

Bu ilkeleri uygularken adaleti  gözetebiliyor muyuz?

Bu ilkeleri liyakat sahibi insanlara  görev vererek mi  yapıyoruz?

Benim görüşüm maalesef .

Toplumsal çatışmalarımızın hepsinde  bu eksikliğimizi görebilmek mümkün.

Bu çatışmalar aileden,toplumun en tepe yöneticisine kadar  kendisini bütün yoğunluğu ile  gösteriyor.

İşin ilginç yanı hiç kimse kendisinin bu çarpık iletişimdeki  rolünü çok da net düşünmüyor.

Öz eleştiri kabiliyetimiz çok zayıf.

Sadece diğerinin ve ötekilerin eksiklikleri ile uğraşıyoruz.

Hatta sanki varlığımızı ve gücümüzü de bu davranışın üzerine bina ediyoruz.

Medeniyetin en önemli  kavramları,davranış biçimleri ;  iş bölümü, dayanışma, ilkelere göre yaşama,adaleti gözetme gibi erdemleri hafife alma, işi ehline verme  gibi becerilerimizin çok az geliştiği bir toplumsal yaşama biçimi ile ne kadar medeniyet üretebiliriz.

En dindarımız bir işe insan yerleştirirken  kuralları belirlenmiş  sınavlar yerine bizim cemaat,bizim köylü, bizim tanıdığı aramıyor muyuz?

En ahlaklımız da farklı değil, bizim okul, bizim arkadaşlar, bizim dernek  diyerek bizim olanı düşünmüyor muyuz? 

Eğer bu doğru ise bir yere bir insanı kendi tanıdıklarımızla yerleştirirsek o görevi hak edebilecek beklide ondan da yetenekli insanın hakkı yenmiyor mu?

Peki bunu yapmayan  insanımız çoğunlukta mı azınlıkta mı?

Eğer toplum olarak böyle davranıyorsak bizim  seçtiğimiz insanlar,bizim görevlendirdiğimiz insanlar böyle davranmazlar mı?

Yıllarca kurtulamadığımız yönetme biçimlerimiz bunu teyit etmiyor mu?

Bunu iktidarımız yapıyor mu? Yapıyor.

Muhalefetimiz yapıyor mu? Yapıyor.

O zaman nasıl çözeceğiz bunu?

Çözemeyeceksek nasıl medeniyet üreteceğiz?

Bence biz önce bu temel noktalarda anlaşmalıyız.

Ortak paydalar,ilkeler ,yöntemler oluşturabilme yeteneğimizi güçlendirmeliyiz.

Hem de aileden başlamak üzere.

Şimdi iktidarı da muhalefeti de izliyorum; maalesef  insan görevlendirme şekilleri hiç samimi değil.

Liyakate göre bir şey yapıyor görünüyorlarsa da  bu sadece göstermelik.

Yerel yönetimdeki iktidar ve muhalefet yöneticilerinin tavrı bu olduğu gibi, iktidarımızın da ülke yönetiminde tavrı bu.

Toplum olarak da çok farklı değiliz.

Çünkü iktidar ve muhalefet yanlıları bir insan görevlendirme işleri oldu mu, torpili yapmazsa  kendi tarafını hain ilan ediyor, beceriksizlikle suçluyoruz.

O zaman şu sonuç ortaya çıkıyor; adalet de ,hak da, liyakatte eğer benim faydama ise olmalı yoksa gereği yok zihniyeti iliklerimize kadar işlemiş.

Sonuç olarak,diğer bir  yaklaşım tarzı doğuyor. Eğer kendi tarafı haksızlık adaletsizlik yaptı mı  net bir eleştiri olmuyor. Kınayamıyor.  Veya siz de falan zaman yaptınız diye kendi tarafının yaptığını meşrulaştırmaya çalışıyor.

Bunu toplumun en temel varlığı bireylerde de  çoğunlukla görüyoruz. İki kişi  tartışırken eğer bir taraf diğer tarafı eleştirdi mi olayın doğrumu yanlış mı olduğunu fazlaca irdelemeden, hemen sen de falan zaman yapmıştın veya senin geçenlerde yaptığın daha mı iyiydi diyerek kendini masumlaştırmaya çalışmıyor mu? Çalışmıyor muyuz?

Peki böyle tavırlar içindeki insanların ilkeler oluşturup onun etrafında yaşayabilme becerisi istenen seviyede gelişebilir mi? 

Bence gelişemez. 

İlkesizliğimiz medeni yaşamımızı zayıflatırken dinen takvamızı, ahlaken erdemimizi de gözler önüne seriyor.

Asıl olan kimin suçlu olduğundan çok ne kadar ilkeli davranabiliyoruz?

İlkeler koyabilecek ilişkilerimiz ve iletişimizi  gözden geçirir, adalet ve hak cetveline göre doğrumuzu belirler ve belirlediğimiz hedeflerin görevlerini liyakat sahibine verebilirsek ancak o zaman yaşamımızda medeniyet üretebiliriz.

Bireyden toplumun her kesimine başkalarında suç bulmadan öz eleştiri kabiliyetimizi geliştirebilirsek medeni yaşama gerçek katkıyı sağlamış olur.

Öyle hatasızlık iddiası ile başkalarını suçlu ilan ederek ancak bulunduğumuz konumda oluruz.

Kendimize,çevremize, yerel yönetim, yerel yaşam, ülke yönetimine bir bakıverelim adalet cetveline göre ne kadar doğruyuz?