Kış mevsiminin geldiğini artık iyiden iyiye hissediyoruz. 

Sokağa çıktığımız zaman iliklerimize kadar üşüyüp, ellerimizi ovuştururken sıcak hayaller kuruyoruz. 

Çok değil, bundan 10-12 yıl öncesine kadar doğalgaz kullanımı şimdiki kadar yoğun değildi.

Kış geldiğinde evlerin bacalarından tüten duman, havaya karışırdı. 

Böylesi bir soğuk kış gününde aklıma çocukluğumun kışları geldi. 

Sabah namazına kalktığında annem sobanın kovasını değiştirir, sobanın hükmü geçmiş olan ısısı tazelenirdi. 

Soğuktan yorganın içinde büzüş büzüş olmuş olan ben, sobanın gürültüsünü duyunca anlamsız bir sevinç yaşardım. 

Sobadaki odunların yanmasıyla gelen gürültü en güzel ninnileri kulağıma fısıldar gibi olurdu. 

Sonra alacakaranlıkta sobadan sobadaki ateş evin tavanına yansır, garip şekiller oluştururdu. O anı kelimelere dökmek neredeyse imkansız. Sanki güzel bir sanat icra edilir gibiydi...

Ardından her andığımda gani gani rahmet okuduğum ve adını gururla taşıdığım rahmetli dedemin sabah namazını kılmak üzere gittiği camiden geldiğini haber ederdi kuş sesi çıkaran kapı zilimiz...

Dedem yattığım odaya girdiğinde, Larende Caddesi'nin köşesindeki eski Cingenoğlu fırınından alınmış taze ekmeğin kokusu sarardı tüm odayı. 

Sonrasında küçük bir gürültü kopardı... Soba artık tamamen kavramış ve kuzinenin gözüne patatesler atılmıştı. Gelen gürültü de onun gürültüsü...

Soba odayı iyiden iyiye ısıttığında üzerimdeki yorganı yavaş yavaş tepiklemeye başlardım. Bu sırada dedem, duvarda asılı olan Kur'an-ı Kerim'i kılıfından büyük bir özenle çıkarır, okuma gözlüklerini gözüne takar ve o hoş seda yayılırdı odanın içinde...

Rahmetli dedem Kur'an okurken ben de yerimde duramaz hemen doğrulup kalkardım. Kalkar kalkmaz da cama koşar ve 'inşallah bugün çok kar yağmıştır da okul tatil edilmiştir' diye içimden dua ederdim...

Rahmetli dedemin yaklaşık yarım saat boyunca Kur'an okuması, evdeki herkesi uyandırırdı. 

Sayfaları değiştirirken bir elif miktarı durması bile şu an hayalimde canlanıveriyor. 

Dedem Kur'an'ı okuduktan hemen sonra babaannem de bir tabak meyve hazırlamış ve odaya girmiştir. Odayı bu kez meyve kokuları sarar. 

Hemen ardından sobanın üstündeki çaydanlığın içindeki su, 'ben kaynadım, demlenmeye hazırım' işareti verircesine demliğin ülüğünden taşıp sobanın kızgınlığının cısırtısında kaybolup gider. 

Sonrasında çay demlenir. Dedem hemen sobanın yanına yerleşir. Ekmekler ne kadar taze ve sıcak olsa da kuzinenin içinde tekrar kızartılır. 

Okul vakti gelene kadar iyice ısınır ve dedemin kendi elleriyle hazırladığı kuzine tostu ile mükellef bir kahvaltı yapılır. 

Sonrasında tabi ablamla bana okul yolu görünür.

Aslında çocukluğumun kış hikayesini anlatmak bu kadar kısa sürmez, sürmemeli zaten...

Ama bana ayrılan satırlar bugünlük bu kadarmış. 

Çok fazla uzatmadan günümüze dönüverelim.

Doğalgazlı evlerde kalorifer petekleri o kuzinenin tadını vermiyor. Dedem de rahmetli oldu zaten. 

Daha yazmayım en iyisi...