Kurumsallaşmayı dilimize pelesenk ettik, ama bir türlü kurumsallaşamadık.

Kırarak dökerek, kaybederek kazanmaya çalışarak, yaşayarak, yaşamaya çalışarak ölerek ,öldürerek,kurusallaşmaya çalışıyoruz.

Hem de en önemli amacımız olarak. Baş köşeye koyarak.

Milyarlarca dolar harcayarak ,kurumsallaşmaya çalışıyoruz.

Deniyoruz, yanılıyoruz bir şekilde olmaya çalışıyoruz.

Göçü giderken düzmeye çalışarak kurumsallaşmaya çalışıyoruz.

Her halde bu kurumsallaşma binaydı diye düşünüp, kelli felli binalar yapıyoruz. Camlar giydiriyoruz. Allıyoruz pulluyoruz , şekilden şekle sokuyoruz, olmaya çalışıyoruz.

Gidip gördüğümüz yerlerden  dönünce o binaları kurumsallaşma sanıp kesenin ağzını açıyoruz.

Binalar tamam, ofisler döşüyoruz.   En son model elektronik araçlarla donatıyoruz.

En pahalı araçlar garaja çekiliyor. Çoraptan mezara her şey markaya bürünüyor.  Kurumsallaşmak için olmalı diyoruz.
Tabi bir tane stratejik marka üretmeden. Değerli bir markaya imza atmadan.

Şehirler kuruyoruz. Bisiklet yoları, Engelli parkları, engelsiz kaldırımlar. Yeşil şehirler, Modern binalar.

Alışveriş merkezleri. Her yer marka . Her şeyimizi marka . 

Tüketiyoruz. Tükenerek. Eee gelişmişliği kişi başına  düşen tüketim olarak ölçen modern dünyada, başka bir davranış beklemek , abes olur değil mi?

Ama bir türlü biz o markaları üretemiyoruz.

Trafikte ölümlü kazaları önleyemiyoruz?

Şehirlerimizde  o güzelim bisiklet yolarında bisikletlerimizi rahat süremiyoruz.

Kaldırımlarda engelsiz yürüyüş yollarında arabaları koca bir engel olarak park etmekten vazgeçemiyoruz.

Yayalara yol veremiyoruz. Hatta acele etsin diye üstüne sürüyoruz.

Kelli felli arabalarda, kelli felli giyimli insanlar, kuralları en çok ihlal ederek  toplumu hayal kırıklığına uğratmaya devam ediyor

Uzun yıllar yaşayan şirketlerimiz çok az..Saman alevi gibi parlayan şirketlerimiz çoğunlukta.

Devlet yapımız bile akşamdan sabaha sürekli değişiyor.

İnsan kaynaklarımızı har vurup harman savuruyoruz.

Maddi manevi kaynaklarımız heba oluyor.

Neden ?

Neden kurumsallaşamıyoruz?

Bu soruyu çoğu sohbetlerde dinledim, sordum . Kendimce gözlemledim,araştırdım.

Gerek yöneticilerin, gerek uzmanların, gerek işverenlerin, devleti yönetenlerin vatandaşların  hepimizin bu konuda kafamızın karışık olduğunu gördüm.

Kurumsallaşmayı şeklen bir bina, içinin döşemesi ; koca koca ahşap  masalar, modern giyimler, en son  model araçların dışında; kurumun manasına yakışır bir gelişmeyi göremedim.

Olanlar da, seksen milyonluk ülkede yok hükmünde.

Gören varsa söylesin..
Var diyorsanız soruyorum aileden başlamak üzere ;

Neden aileler hızla dağılıyor?

Şirketler batıyor?

Devletin düzeni tutmuyor?

İnsanlar çok  çabuk kavga ediyor?  

Trafikte düzen tutmuyor?Abuk sabuk kazalarda binlerce insan ölüyor yaralanıyor?

Bürokrasi verimli çalışamıyor?

İnsanlar gerek devlette gerek, özel sektörde gerek sosyal hayatta kıyıma uğruyor?

Neden insanlık  baş tacı olamıyor?

Mesela bir toplum sözleşmesi Anayasayı yaparken bile anayasadan başka her türlü konuyu konuşuyor, tartışıyor, kavga ediyoruz?

Biz kurumsallaşmayı  gördüklerimizden ibaret zannediyoruz. Gördüklerimizi yaparsak da kurumsallaşmış kabul ediyoruz kendimizi  herhalde.

Kurum ailevi, şirket, devlet, sivil toplum örgütü, şehirleşme , sosyal yaşamın her alanında,  yapacağımız her işin belirlenmesi, sorumluluklarımızın bilincine varmamız, bunların Ahlak, din, Yasa, yönetmelik,  şirket içi kurallarla ilgi herkesin  bilinçlenme seviyesi.

Yaşamın her alanda ilkelere bağlanması

Yaşadığımız her alanın  ilgili her birey tarafından paylaşılma bilincinin gelişmesi.

Sorumlulukların yerine getirilmesi.

İlkeli bir yaşamın tesis edilmesi

Tutarlı bir yaşamın  tesis edilmesi.

Mesela özellikle şirketlerde  kurumsallaşma  kalabalık insan topluluğu,  ya da pahalı binalar hiç değil.

Önemli olan işin sürekliliği, yetki ve sorumlulukların belli olması. Her işten kimlerin ve nasıl sorumlu olacağının belli olması. İşin durmadan devamın, gelişmesinin ve sürekliliğini sağlanması.

İşi yapanların liyakatı esas alacak şekilde, organize edilmesi. Hiyerarşini liyakate dayalı, kariyer esaslı olması.

Bilenin yanında, bilmeyenin yerini bilmesi. Öğrenmeyi ve gelişmeyi ilke edinmesi  gerekir.

O zaman aile şirketi de olsa çok ortaklı şirketler de olsa kurumsallaşabilir.

Devlet kurumsallaşabilir.

Aile kurumsallaşabilir.

Şehirlerimiz kurumsallaşabilir.

En basit anlamı ile;

Bir  insan arabaya binip şoför olunca yayayı düşünürse, aynı kişi yaya olup yola adım atmadan sola, sağa ve sola bakarak karşıya geçer kaldırımı kullanırsa, Araçları düşünebilirse,
Aynı kişi evde çocuklarının hakkını, eşini düşünür,

İşe gidince  patron koltuğunda karar mekanizması olarak, eğer şirketin herhangi bir yerinde çıraksa patron elbisesini çıkarıp çırak, kalfa  ise diğer kalfalar gibi, usta ise ustalar gibi hiçbir fark gözetmeden, beklentiye girmeden görevini yapabilirse,
İş veren olarak işi ehil insanlara verip doğru ve gelişen işi bekler, müşterilerin ve çalışanların haklarını hukuklarını gözetirse
İş merkeze alınır, işin  devamlılığı kalitesi, gelişimi, talep edenlere ulaşımı esas alınırsa;

İşte o zaman kurumsallaşma oluşmaya başlamıştır.

Yoksa sadece kendi beklentilerinin  gerçekleşmesini, parasal gücüne, konumuna, şaşalı binalar yaparak, lüks yaşayarak kurumsallaşma sağlanamaz.

Ne aile, ne şirket, ne şehir ne devlet düzenli yürüyemez.
Böyle bir yerde ne bir insan kariyer yapabilir ne bir iş gelişebilir ne de İnsanlık tekamül eder.