Televizyon ekranlarını yaklaşık sekiz yıldır dolduran bir dizi Kurtlar Vadisi. İlk çıktığı dönemlerde şu anda iktidara ters gelen bir içerikle izleyicilerin karşısına çıkan ve bir dönem yayından kaldırılması dahi düşünülen, sansüre uğrayan bu dizi son zamanlarda açıktan hükümetin propagandasını yapmaya başladı. Eskiden fenomeni olanlar dahi dizi başladığı zaman ya kanal değiştiriyor ya da düğmeye basıp televizyonunu kapatıyor.

Son bölümde 17 Aralık operasyonunu eleştirmeye ve hükümete yönelik bir hareket olduğunu deklare etmeye çalışmışlar. Ama yüzlerine gözlerine bulaştırarak Kurtlar Vadisi Pusuyu- Kurtlar Vadisi Komediye çevirmişler. Devlet görevlilerini sorguya alan savcı tam sorgu odasında sanık ile görüşürken kapı açılıyor, içeriye giren bir kişi “Savcım İsrail'den arıyorlar” diyor. Savcı da hemen sorguya ara verip dışarıya çıkmaya yelteniyor. Bu arada sorgulanan şahıs savcının yakasına yapışıp beni İsrail mi Türkiye mi yargılıyor? diyor. Yani çok ince planlar yapan örgüt o kadar salakla! dolu ki İsrail ile çalıştığını duyurmak için bir davulcu tutup dellâla bağırtmadığı kalıyor.

Olay meydana geldikten sonra Dışişleri Bakanı “O kadar safmışız ki yanımızdaki tehlikeyi görememişiz” diyor. Hele her şeyden haberi olan Polat Alemdar saf saf “örgütün ne olduğunu bilmiyoruz, bu konuda elimizde bir bilgi yok” demek zorunda kalıyor.  Kurtlar Vadisi Pusu, özür dilerim Kurtlar Vadisi Komedi gerçekten bundan sonra çok enteresan gelişmelere sahne olacak gibi. Kim bilir belki de daha önce övgüler düzdükleri hoca efendiyi hainlikle itham ederler.

 Hain sözünü yazınca birden aklıma Komünist Rusya geldi. Orada da iktidarda bulunan kişi kendisi için tehlikeli gördüğü kişiye hain damgası vurur, ya sürgün eder veya kurşuna dizdirirmiş. Komünizmin bir dikta rejimi olduğunu hatırlarsak, Troçki'nin neden sürgün edildiğini kavrayabiliriz. Veya Sultan Galiyef'in öldürülme gerekçesi hakkında fikir yürütebiliriz. Bakalım bu iktidar kavgasının sonu nasıl sonuçlanacak. Kurtlar Vadisi Komediyi izlemeye devam edelim.

***

Son günlerde yandaş medyada bir Süleyman Şah'ın Türbesi sevdası hâsıl oldu. Seçimlerden hemen önce gündeme getirilen bu konu, kamuoyunu savaşa hazırlamaya yönelik bir operasyon mu? Anketler sonucu arzulanan oy sınırının altında kalınması halinde uygulamaya sokulacak bir alternatif olarak düşünülüyor olabilir mi?

***

Hedefteki Hareket

Türkiye Cumhuriyeti Demokrasi ile yönetilen bir ülke! 1950 yılından itibaren de çok partili sisteme geçildi. Bu dönemden sonra ülkede birçok parti kuruldu, iktidara geldi veya hiçbir varlık gösteremeden ülkenin siyasi tarihine bile geçemeden kaybolup gitti.

CHP ülkemizde kurulan ilk siyasi parti. Ondan sonra kurulan iki parti çeşitli sebepler yüzünden kapatılmak zorunda kaldı. Celal Bayar ve Adnan Menderes tarafından kurulan DP, 1950 seçimlerinden sonra iktidara geldi. 1960 darbesi ile iktidardan indirildi. Yerine AP kuruldu. 1980 darbesi sonrası faaliyetleri bir süreliğine askıya alındı. Sonra DYP adı altında faaliyetine devam etti.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra boş kalan siyaset arenasını ANAP kaptı. 10 yıl kadar süren bir iktidar sonrasında gözden düştü ve 2002 seçimlerinde barajın altında kalarak etkisini kaybetti. 28 Şubat 1997 sonrasında darbe yiyen Refah Partisi kendisini toparlamaya çalışırken, başını Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Recep Tayyip Erdoğan'ın çektiği ekip isyan bayrağı çekip önce partiyi ele geçirmeye çalıştılar, bunda başarısız olunca AKP'yi kurdular. AKP kurulduktan bir yıl sonra tek başına iktidara geldi ve 11 yıldır ülkeyi yönetiyor.

Türk siyasi hayatında birde sürekli muhalefette kalan bir parti var. Muhalefette olmadığı zamanlarda da kurulan koalisyon hükümetlerinde ortak olarak yer aldı. 1969 yılında kurulan ve geçen 45 yıl içerisinde 1980'de askeri darbe sonrasında kapatılması hariç Türk siyaseti içerisinde yer alan MHP her zaman hedefteki parti olma özelliğini korudu.

Bugün de kendisini solda veya sağda gören, milliyetçi olduğunu iddia eden, İslam'ı savunduğunu beyan eden, muhafazakâr olduğunu söyleyen her kesin eleştirdiği veya ortak hedefe oturttuğu tek parti konumunu taşıyor. Kurulduğu dönemden bu yana tek başına iktidar olma şansı tanınmamış bu harekete, yer aldığı üçlü koalisyonların günahları yüklenirken sevapları diğer partilere mal edildi.

Milli bir kimlik taşıdığı iddiasında bulunan bu hareketin düşmanının bu kadar çok olması insanı farklı düşüncelere yöneltiyor. Gerçekten de Türkiye'nin önünü kesmek isteyenler bu hareketten çekindikleri için, bu fikrin önünü kesmek adına dışarıdan ithal partileri allayıp pullayıp vitrine sürüyor olamazlar mı? Bütün siyasi görüşlerin ortak düşmanı konumunda olan bir hareketin çok daha kapsamlı bir şekilde irdelenip artıları ve eksileri ile tekrar ölçülüp biçilerek masaya getirilmesi ve üzerinde çok ciddi bir şekilde düşünülmesi gerekir sanıyorum.